O, hem hayat verir, hem öldürür, sonunda hepiniz O’na döndürüleceksiniz!

O, hem hayat verir, hem öldürür, sonunda hepiniz O’na döndürüleceksiniz!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 53-56. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

53-“Sâhiden o (azab) gerçek midir?” diye de senden haber isterler. De ki: “Evet, Rabbime yemîn olsun ki şüphesiz o, elbette gerçektir ve siz ona mâni‘ olacak kimseler değilsiniz!”(*)

54-Şüphesiz ki zulmeden (ve böylelikle cezâyı hak eden) her nefis yeryüzünde bulunan herşey, (kendisinin) olsaydı, (o azabdan kurtulmak için) onu kesinlikle fedâ ederdi. Ve azâbı gördüklerinde, için için pişmanlık duyarlar. Artık aralarında adâletle hüküm verilir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

55-Dikkat edin! Muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. (Ve yine) dikkat edin! Şüphesiz Allah’ın va‘di haktır; fakat onların çoğu bilmiyorlar.

56-O, hem hayat verir, hem öldürür. Ve (sonunda hepiniz) O’na döndürüleceksiniz! (**)

(*)“İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine (umum kâinâtı terbiye edişine) âid şuûnât (işler) ve ahvâline (hâllerine) şâhiddir. Ve mahlûkātın (yaratılmışların) cemâatleri içinde Allah’ın birliğine dellâldır. Ve mevcûdâtın (varlıkların) tesbîhâtına (Allah’ı lâyık olduğu tarzda anmalarına) müşâhid (seyirci) ve hilâfet-i kübrâ ile (yeryüzünün halîfesi olmakla) tekrîm ve teşrîf edilmiştir (ikrâm edilip yüceltilmiştir). 
İnsan bu kerâmete (ikrâma) ve bu şerefe nâil olduğu hâlde, kendisi başıboş ve gayr-ı mes’ûl (suâl olunmadan) bırakılmayacaktır. Onun da dîvân-ı muhâsebâtta (hesab meclisinde) pek karışık hesabları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak (lâyık) olduğu yere girecektir.” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 39)

(**)“Herşeyin dizgini elinde, herşeyin anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitab sahîfeleri gibi kolayca çevirir. Dünya ve âhireti, iki menzil (iki oda) gibi bunu kapar, onu açar bir Kadîr-i zü’l-Celâl’dir (sonsuz kudret ve Celâl sâhibi olan Allah’dır). Mâdem böyledir, bütün delâilin (delillerin) netîcesi olarak وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ [Ve (sonunda hepiniz) O’na döndürüleceksiniz!] Yani kabirden sizi ihyâ edip (diriltip), haşre getirip, huzûr-ı kibriyâsında (yüce huzûrunda) hesâbınızı görecektir.” (Zülfikār, 25. Söz, 51)