İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Nurs’tan Isparta’ya

Yıl 1949, takvim yaprakları 20 Eylül’ü göstermektedir.
Üstadımız haksız yere konulduğu Afyon hapishanesinde yirmi ayını tamamladıktan sonra tahliye edilir ve polislerin nezaretinde talebelerinin kaldığı eve getirilir.
Bediüzzaman o gün, güneş doğmadan tahliye edilmişti. Afyon’da kendisi için kiralanan evde üç kişi beklemektedir: Zübeyir Gündüzalp, Ziya Arun ve Mustafa Sungur.

Bu üç güzide kahraman o sabah, namazlarını eda etmiş tesbihatları ile meşgullerdi.
Mustafa Sungur bir ara fayton sesi yani atların şakırtısını duyar. Pencereden bakarak Üstadının geldiğini gören Sungur Ağabey, bir anda “Üstad geliyor!” diye haykırır.
Bu üç vezir aşağıya inerler ve evin elli metre mesafesinde Üstadlarını karşılarlar…

İşte o karşılama anında koca sultan bu üç vezire işaret ederek polislere şu tarihi cümleyi sarfeder:
“Bunlar Türk milletinin medar-ı iftiharlarıdır!”

Bediüzzaman elbette ki bu üç vezirin şahsında, Türk milletinin ve İslam ümmetinin iftihar edeceği kahraman talebelerine işaret etmişti.

Hulusi, Sabri, Hafız Ali, Sungur Birinci, Fırıncı vehakeza..
Çünkü bu talebeler en kritik zamanlarda Bediüzzaman’ın yanında bulunarak nurun zulmete ve imanın küfre galebe çalmasına katkı sağlamışlardır.

İşte bizim bunlara vefa borcumuz var!
Çünkü bunlar Bediüzzaman’ın sıddık-ı vefiyleridir.
Vefat edenlerini anmak, hayatta olanlarına da vefa göstermek zorundayız.

saidnursi_talebeleri.jpgBu anlamda Risale Akademi’nin “Anadolu Ağabeyleri” çıkışını çok önemsiyorum.
Bu ağabeylerden vefat edenler kendi mahallinde ailelerinin ve ilgili ekibin öncülüğünde anılmalı, derhatır edilmeli ve hatıraları canlı tutulmalıdır.

Son dönemlerdeki Denizli ve Barla mevlitleri bu anlamda güzel vefa örnekleridir.
Çeşitlendirmek güzeldir. Mevlidlerle birlikte paneller, konferanslar ve mini söyleşiler de yapılabilir.

Yapılacak faaliyetler dizisinde, bu şahsiyetlerin üstlendikleri roller, hayat kıssaları ve her şeyden önce risalelerdeki PİN kodları çözülmeye çalışılmalıdır.
Çünkü bu vezirlerden her birisi ihlâs, tevazu ve mahviyet temelinde geliştirilmiş sistemlerin zirve şahsiyetleridir.

Nur santralı, Nur kâtibi, Nur Postacısı, Nur Fabrikası, Gül Fabrikası vs.
“Isparta kahramanları” bu metaforların en çarpıcı olanıdır.
Mehmet Feyzi Ağabey’in şahsında hepimize verilen Kastamonu Lahikası’ndaki ders, Isparta Kahramanı olmanın hangi ince eleklerden ve dakik süzgeçlerden geçtiğini “faş” etmektedir.
Enteresandır, hem pek aciptir; tarihin hiçbir döneminde bir müceddit veya âlim talebelerini bu derece nazarlara vermemiştir.

Üstadımız külliyatının azımsanmayacak bir kısmında bu vezirlerinden bahsetmekte, onların mektuplarını neşretmekte ve külliyatının satırlarını onların ilmi tahlillerine ayırmaktadır.
Aslında Bediüzzaman, o kahramanların şahsında şahs-ı maneviye verdiği önemi dile getirmektedir.

Muhyiddin-i Arabî’nin bilmana ifadesi ile “Bediüzzaman, vezirlerine danışarak ve onları sürecin içine katarak hizmet etmektedir.”

Ahmet Feyzi Kul Ağabey’in aktardığı gibi, “Onlar, mehdinin vezirleridirler, memleketin ağırlıklarını üzerlerine alırlar. Cenab-ı Hakkın, Mehdi’ye tahmil etmiş olduğu vazifelerinde yardım ederler.”

Bizlere düşen Bediüzzaman’ın tesis ettiği bu asr-ı saadet modelinin mana köklerini anlamaya çalışmaktır.
Risale-i Nur hizmeti, sadece “ilim” ile sınırlı değildir. Nurculuk, hareket alanı ve pratiği göz önünde olan bir cereyandır.

Bu cereyanın mekânı, resmi kurumu ve makamı mevcut değildir.
Bu anlamda hiç kimsenin eline “hizmete ayar verici bir alet” verilmemiş; olsa olsa araya bir “Üstatlık” girmiştir.
“Anadolu Ağabeyleri” derken bu üstatlığı kastediyoruz.

Risale-i Nur’un talebeliği Esma-i ilahiye okyanusuna dalmanın ve onda derinleşmenin ve neticede onu “hayatımızın merkezi” yapmanın kendisi ise; Isparta kahramanlığı da kardeşlerde “fani” olabilmenin, sadakatin, dirayetin ve basiretin kendisidir.
Abdurrahman, Hulusi, Zübeyir, Hasan Feyzi vb. isimler bu “fanileşmenin” sembol şahsiyetleridir.

Öyle ise yeni sezonla birlikte Vira Bismillah demeli, Ermenek’den başlamalı, Nurs’a, Elazığ’a, Van’a, Denizli’ye ve kutlu şehir Isparta’ya kadar uzanan nurani bir hat çizmeli ve Bediüzzaman’ın vezirleri nazar-ı ibrete arz edilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum