Nurdan Damla Hanımefendi’nin Hatice Romanı’nın şahıs kadrosu

Romancı denince bu ülkede artık Nurdan Damla akla gelmelidir. Türk romanının İntibah’dan günümüze gelen yüz elli yıla yakın seyri içinde hiçbir roman Hatice kadar ustalıkla  ve otantik  olarak kaleme alınmamıştır. Bu değerlendirmeyi ben ki beş romancı üzerine ömrümü vermiş ve bu ülkenin şu an en büyük roman eleştirmeniyim, bir de ülkemizde yok olan bir roman ve eleştiri terimleri kitabı yazmışım. Halk edebiyatı metinleri ile divan edebiyatı mesnevilerini roman teknolojisine göre çözümlemişim.  Bunu televizyon ekranlarında isbat edebilirim. Nesnel ve otantik olarak. Nurdan Damla mı yoksa Balzac mı, bunu da transkirite edebilirim. Türk romanı yeni ve münbit bir zemine girdi, eve döndü. Haticeler, Ayşeler, Zeynepler, Eyyüb el Ensariler ve daha niceleri, yüzyılı aşkındır, yatak yorgan hikayelerinden kurtulamayan edebiyat nihayet yerini buldu bunda bütün yeni dönem romancılarının tesiri olduğu gibi özellikle ve yine özellikle Nurdan Damla’nın büyük yeri vardır. Abdülhak Hamit Londra’da dolaşırken uçan bir kuşu görür ve “Ey kuş hürriyeti bu milletten mi öğrendin” der. Şimdi sayın bayan bu roman tekniğini nerden öğrendin, lütfen konuş. “Ey örtüsüne bürünen kalk ve konuş sen bu ülkenin en büyük romancısısın.”

Romanda şahıslar iki şahıs etrafında kümelenmiş, bunlardan biri romanın protogonist şahsı Hatice, diğeri de onun çevresinde yer alan Hz Muhammet. Romanda birinci şahıs Hatice olduğu için, ağırlıklı olarak onun gözüyle her şey şekillenmiş, romancı Hatice’nin romanını yazdığı için onun odağından şahıslar romana yansır, son elçi odaklı olsaydı o zaman romanın adı son elçi olabilirdi. Bu yüzden şahıslar büyük oranda Hatice’nin etrafında şekillenmiş ve onu yansıtan norm şahıslar veya onun rolünü netleştiren şahıslardır. Romanda norm şahıslar birinci şahsın etrafında yer alırlar ve onun faaliyetlerinin bir sıçrama tahtası durumundadırlar. Romancı şahıslarında romanının temasına göre dengeleri korumuş, romanın varlık nedeni Hz Muhammed olduğu halde, asıl roman Hatice’nin olduğundan ağırlığı büyük bir ustalıkla romanını yazdığı şahsın etrafına yaymış, yani Hatice’nin.

Hatice’nin etrafındaki en önemli şahıslardan biri baba Hüveylid’dir.Yemen sefiri Hüveylid’in sekiz evladı vardı. Hepsi toplumun gözde şahsiyetleriydi. Sekiz çocuklu bu ailenin en hassas ruhlu, en derin düşünceli çocuğuydu Hatice. Baba bir sefirdir, civar bölgelerde bölgesinin ve ülkesinin temsil hakkına sahiptir. Anne Fatıma, farklı bir kadındı. Bunu asaletinden almıştı, büyük annesi Zahide onu ne güzel yetiştirmişti. Akıllı ve görgülü oluşuyla bilinirdi. Hatice, annesi Fatıma ile babası Hüveylid‘in sevgisini tadarak büyümüştür. Hüveylid eşi Fatıma’ya “Eğilmiş hurma dalım“ diye hitap eder.  Baba iyi bir insandır ama son Resul’e yetişemeden ölür. Eşi, Fatıma’nın hamile olması sırasında üzülür, ya kız olursa geleneklerin baskısından kurtulabilecek midir? Hz Yusuf’u rüyasında görmüştür. Hüveylid, kendisine bir hurma vermiştir. Anne Hurmayı doğurganlık sembolü olarak yorumlar, bu çocuğun kız olacağı demektir. Ay topağı bir kızının olmasından dolayı gözleri kararır, ama dede  Esed ve Varaka ortalığı yatıştırırlar. Dünyalar güzeli bir evlatları olmuştur, henüz dokuz ay doğmadan yedinci ayda dünyaya geldiklerinden  bu ismi koymuşlardır.

El Emin’in soyu ile Hatice’nin soyu birleşir.Dede doğruluğu ile nam salmış Haşimi soyundandı. Kureyş’e  ticari imtiyaz sağlayarak  deve kervanlarının yolunu açmıştır. Bizans imparatoruyla görüşerek  halkına serbest ticaret hakkı çıkarmıştı. Büyük dede Abdüşşems, Necaşi’den dokunulmazlık hakkını alarak  Arap’ın serbest ticari hakkına  özgürlük katmıştı. Dede Nevfel’in Kisra’dan aldığı haklarla da İrak ve İran’a açılan  yollar yarımadayı  zengin bir iletişim ağının içine  çekmişti. Ardından Muttalip’in Himyer hükümdarlarından aldığı  güvenlik hakkıyla  Yemen’e gidip gelmeler başlamış, böylece  Kureyş’in asil silsilesi  sayesinde  halk yoksulluktan sıyrılıp servet yollarını yakalamıştı.

Dede Lüey, Kusay ve Haşim onun da El Emin’in de dedeleridir. O atalar ki yılın önemli günlerini  dağda ibadetle geçirirlerdi. İns ve cinden el ayak  çekerek  Rabb’in  sonsuz marifetini  seyrederek  bir çeşit arınma  ve durulma sürecine girerlerdi. Her iki aile Kusay’da birleşirlerdi. El Emin ile yakın akraba idiler.

Kız çocuğunun doğması bir psikolojik yüktür insanlara, Hatice olduğunda aile beklenmedik bir olumsuzluğa düşer. Dede, Esed keyfini bozmaz, beti benzi atmaz, kaşları çatmaz, matem havasını  dağıtır. “Kız da olsa kabuldür, ardı oğlan olacak besbelli” der.

Amca, abi ve annesinden bahseder romancı. Babası Ficar savaşlarında ölmüştür, ardından amcası, annesi ve abisi Hizam ölmüştür. Eşinin ölümü ile babasız kalan çocuklarını çok güzel eğitir. Amcası Amr bin Esat’dır. Kaderi Allah Resulüne benzer sanki ikisi de kimsesizdir. Anne, abi, baba, dede, arkadaşı Zühre. Büyük insanların etrafında güvenecek öğenin olmaması onların münhasıran Allah’a güvenmelerini sağlamak içindir sanki.  Amcası Hatice’nin, Muhammed’le evlenmesine karşıdır, statü farklılığı o çevrenin önemli bir unsurudur. Bu evliliği o yeğenine uygun görmez. Yeğeni Mekke’nin en zenginleriyle evlenmelidir. Hatice Amcasının muhalefetinden korkarsa da amca evliliği onaylayınca sevinir. ”Ey Kureyş topluluğu” dedi “Sizler şahit olun ki ben Muhammed Bin Abdullah’la, Hüveylid kızı Hatice’yi nikahladım. Bu evliliği onaylıyorum. Hayırlı olsun.” (222)

Hatice’nin etrafındaki bir şahıs onun kuaförü Ümmü Züfer’di. Vadi kadınlarının güzellik uzmanıydı. Sık sık Hatice’nin evine uğrardı, aynı zamanda arkadaştılar, onu çok severdi. Ümmü Züfer Hicaz Hanım Efendisine hayrandı. Hatice hem temiz, hem iffetliydi. Gül tenini zehirli bakışlardan korumuştu, incitmemişti. Mekke kadınlarının güzellik ve süs anlayışından uzaktı. Fıtrata saygı duyan bir güzellikti, sadeydi. Estetik ve inceliği ben onunla tanıdım, dili düzgün, aklı sağlam ve kuvvetlidir. Güzel kokudan hoşlanır. Ümmü Züfer bu tahire arkadaşını çok severdi. Onun yanına gittiğinde bol bol ikramla ayrılırdı.

Hatice’in ilk eşi Nebbaş bin Zürare idi . Temiz ahlaklı ve soylu bir gençti. Çalışkan ve becerikliydi. Olgun ve terbiyeli bir iş adamı idi. Eşine karşı saygılı ve itaatliydi Hatice, Nebbaş ise nezaketli ve sevecen , birkaç yıl içinde iki çocukları oldu Hind ve Hale. Nebbaş bir iş seyahati sonrası geri  dönmedi.  Bilinmeyen bir sebebten ölmüştü. Geriye birçok mal, sahipsiz kervanlar  ve iki çocuk bırakmıştı.

Hatice’nin ikinci eşi Atik’di. Ebu Cehil’in sülalesi olan Mahzumoğulları’nın ileri gelenlerindendi. Israrlı teklifi karşısında onunla evlenmişti. Evlilikte gerekli denge kurulamadı, bozulunca yük Hatice’nin üzerinde kaldı. Evlilikten yüzü gülmedi. İlk eşi onu hoş tutarken , Atik dar bir gömlek gibi onu sıktıkca sıkar. Geçimsiz bir eş olması onu bunaltır, dar görüşlü ve katı tutumluydu, ona sabırla direnir. Kurtarmak isterse de boşanmaktan başka çaresi kalmaz. Üç çocuğu ile yalnız kalır.

Nefise  , Hatice’nin güvendiği arkadaşlarından biridir.Hayalı ve masumdur, ince fikirlidir, güvenilir ve sır tutandır, iş bilir ve bitirir. Arap olmayan birbaba , Yali bin Münye’nin kız kardeşi Nefise . Hatice’deki  esrarlı değişmeyi fark etmiştir.”Huzurla hüzün bir arada yaşamaz , derler ey Hatice dedi , ama ben sende  ikisini de bir arada görmekteyim . Sende bir hal var , anlat bana neler oluyor söyle . “Ey Kureyş’in Tahiresi  , nadide bir elmas gibi işli ve güzel yüzünü solduran nedir?Nedir sendeki bu aşikare çıkmamış  yürek yangını ? Söyle bana . Hatice “ Muhammed  “ diyebildi başka bir şey diyemedi.  Nefise , rica etsem onunla konuşur musun

Nefise , soluğu El-Emin’in yanında aldı. Yanına yaklaştı. Selam verdi, Nefise samimi bir edayla sordu. Muhammed ül Emin “ merakımı bağışlarsan  sana bir şey sormak istiyorum” Sen dedi Kureyş’in  El-Emin’isin , neden evlenmiyorsun , “Ben evlenecek kadar zengin değilim ki bugüne dek bütçem buna yetmedi . O sebeble evlenemedim. Nefise, hem güzellik, hem asalet , hem zenginlik bir arada olan bir teklif alırsan  bu işe ne dersin “El Emin, “Öyle biri var mıdır? Elbette vardır, Hüveylid Kızı Hatice  bu işe en uygun adaydır, dedi Nefise , onunla evlenmeye ne dersin . “ Ne diyebilirim ki , dedi bu iş nasıl olabilir. ? Eğer sen bu işe razı isen işi bana bırak hayır duasını yapar gibi cevap verdi. “ O halde ben bunu kabul ediyorum.

Nefise’nin duymak istediği tek cümle bu idi , deli deryalar gibi kalktı yerinden . Hatice’yi buldu bir çırpıda anlattı her şeyi . Haticenin iç fırtınası dingin bir limana döndü. Kar kış , ayaz, buz birden eriyiverdi. Boynundan antika gerdanlığını çıkarır ve Nefise’ye hediye eder. Yakın arkadaşından müjdeyi alan Hatice yaşlı bilgenin kapısını çaldı. Varaka “ o reddedilmeyecek biridir Hatice , onunla evlen  bu beraberlikten  hayır ve bereket umuyorum” dedi.

Cariye Selma, Hatice’nin hayatındaki önemli norm şahıslardan biridir, insanın başarısı norm şahısların  sayesindedir,Cariye  Selma , son peygamberi tahkik eden araştırmacı bir zeka olan Hatice’nin yakın çevresindedir, Şam’a gidecek kervan için uygun bir yardımcı  arayan Hatice , ElEmin’in kendisi ile görüşmeye geleceğini Selma’dan öğrenir. “ Hanımım dedi  El Emin iş görüşmesi için sizinle görüşmek istiyormuş. Bu anları romancı yüzyılları ana taşıyarak anlatır, sanki bugün gibi,rivayet ve görülen geçmiş eklerini kullanmaz, buralarda takılıp kalmamış, Bediüzzaman’ın Yaver-i Ekrem anlatışları gibi. Bu kısımları okurken ağlamadan edemiyorum, çocukluğumda beş altı yaşlarında iken annem Hacı Rüveyda beni mevlitlere götürürdü, onun dizlerinin önünde dinlerdim Mevlid-i Şerifi, Cenabı Peygamberin dünyaya teşriflerini ayakda okurdu annem , ağlayarak çırpınarak, bütün kadınlar ağlardı, kimde can kalırdı , bilmiyorum bühtan etmeyeyim şimdi o insanlar yok artık, ben çocuk hali daha sonra anneme sorardım “ niye ağlıyorsunuz anne, “o anda Peygamber doğuyor balam, ne yapalım ya , Süleyman Çelebi  o kısımda “ Bu gelen ilmü ledün sultanıdır, bu gelen tevhid-i irfan kanıdır,” o kadınlar tevhid-i irfan kanıdır anlar mıydı, ama yüreklerindeki aşk onları ağlatırdı, ilmi ledünü bilirler mi idi, bilemem, ama anlamak neylerine ağlarlardı, namahrem görmemiş ihramlı çarşaflı kadınlar,  o zaman “ aşk imiş alemde her ne var ilim bir kıl ü kal imiş ancak, “şu halimize bak dedikodu siyaset, siyaset mimarlığı ruhumuzu dejenere etti, ne gözümde yaş ne başta baş, konuşacak ağlayacak adam yok. Siyaset menfaat iki zapdedilmez ayı, yedi bizi bitirdi. Bir azamet bir büyüklük, ne ruhlarda teravet, kendimi tenkid ediyorum başkasının tenkidinden zevk almak bozuk bir zevk.

“Hatice buna sevindi. O gelene dek yapılması gereken işleri tamamladı. Hizmetçilerine emirler verdi. Konağı  gül suları ile sildirdi. Billur fanusları parlattı. Kadife minderleri  kabarttı. Temiz örtüler serdirtti. Sedef oymalı tepsilere taze meyveler dizdirdi. Amber kokulu tütsüler yaktırdı. Konaktaki yaldızlı şamdanlardan billur camlı fanuslara kadar her köşe ayrı ışıldadı. Çok heyecanlıydı . “(20)

Hatice’nin hayatında odak bir  kişilik Meysere’dir. Hatice’nin ticari işlerini kervanlarını yönetir. Sadık bir yardıncıdır, ama işleri tek başına yürütememektedir, bu yüzden Hatice bir yardımcı aramaktadır, bu boşluktan El-Emin onun şahıs dairesine girecektir. El Emin onunla birlikte ticarete çıkacaktır. Hatice Sadık hizmetcisi Meysere’ye sıkı talimatlar verir.El-Emin kervanla gidecektir, akrabaları onun yolcu etmeye gelmişlerdir. Her birinin yüzünde mahzun bir keder vardır. O’nu uzaklara göndermeye gönülleri el vermiyordu. Ebu Talib iki büklüm , halaları Atike , Safiyye, Berire’nin gözlerinde yaş vardı. Abdullah’ın emanetini uzak yollara göndermek zor olsa da buna mecburdular.

Meysere’ye Hatice nasihat eder”  her ne kadar çalışanımız olsa da  o bizim Efendimizdir. Şehirden ayrılana dek, devenin yularını onun eline ver. Yola çıktıktan sonra   bohcadaki kıyafeti ona giydir. Onun için seçip süslediğim  en has devemi ıhla . Muhammed’i ona bindir. Yularını iyi tut. Onun her türlü zarardan ve zahmetten uzak tut. Ey Meysere ona gözün gibi bakasın. Onun emrine girip her dediğini yapasın . Oyalanmadan  tez gidip bize çabuk varasın . Kureyş’in ve dahi Haşimoğulları’nın büyükleri katında  mahcup olmak istemem. Yüzümü ak edesin . Beni mahcup etmeyesin “ dedi. Sadık hizmetci talimatı almıştı: Ey Seyyidem  arzunuz yerine gelecek  , El Emin’in canını canımdan aziz bileceğim . Onu her an görüp gözeteceğim . Onu incitmeyecek , her emrine gireceğim . Canım pahasına onu koruyacağım . Siz müsterih olunuz.”

“El Emini iyi gözetle . Onda farklı izler bulmaktayım . Sen de izle , O’nda gördüğün halleri benden başkasına anlatma . Hiçbir ayrıntıyı kaçırma . Senden istediğim budur. Haydi bakalım yolunuz ak, uğrunuz açık olsun!”(33)

Günlerce beklenen kervan gelmektedir. Meysere ön haberci olarak  atının üstünde hızla geliyor, konuklar Mekke taciresine göz aydınlığı verdiler. Meysere çıkagelmişti, halinde yorgunluk yerine  coşku ve sabırsızlık vardı. Gözlerinde açılmadık bohçalar gibi  derin sırlar saklıydı. Hanımı  selamladı ilk önce  , ardından halvete çekerek  aylardan beridir bir kutlu emanet gibi içinde taşıdığı sırları bir tek ona fısıldadı.” Hanımım dedi sessizce”Gördüklerimi bir bilseniz ah, bir görseydiniz. Sizinle kırk yıl ticaret yapsaydık onun yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık. Hatice’nin duymak istediği kar ve kazanç değildi. Sözü asıl mecrasına çekti.

Tepenizde duran bulutu gördüm . Sedef renkli bulutlar kervana ipekten şemsiyeler açmış gibiydi. İki koruyucu melek gibi  kervanın  üstünden hiç ayrılmıyor. Anlat bana Meysere  neler oluyor?

Sizden ayrıldığım günden beri hayretler içindeyim. Neyi nasıl diyeyim, nerden başlayayım, bilemiyorum. Hanımım yola çıktığımızdan beridir bir kolaylıklar denizindeyiz ki sormayın.Sıcaklık bizi pek etkilemedi , ne açlık , ne susuzluk, ne de yorgunluk  hissetmedik. Yollar önümüze açıldı. Önümüz rahmet, arkamız huzur, üstümüz sevinç altımız bereketle doluydu . El –Emin eşsiz bir insan şimdiye kadar  birçok insanla yolculuk yaptım  ama onun gibisine ilk kez rastladım. Onda öyle haller gördüm ki bilmem ki hangisini diyeyim.Çok müşfik ve terbiyeliydi. Ben ki onu bir temizlik abidesi olarak gördüm. Hangi birini diyeyim ? Her hali vakar ve tevazu içindeydi, ona hayran olmamak mümkün değil. Şam’a nasıl vardık anlamadım, malı iki kat karı ile sattık. Seferimiz serin gölgelikler altında geçti. Ömrümde ilk kez böyle muhteşem bir  yolculuk yaptım . Tatmadığım , tanımadığım , yaşamadığım anlar yaşadım. Putlar adına asla yemin etmiyor . Her sözü net ve doğru . Busra Rahibi  Nastura Muhammed’in bir peygamber olduğunu söylüyor, şimdiye kadar o zeytin ağacının altında  bir peygamberden başkası oturmadı . Onun oturmasıyla  birlikte o yaşlı  ve kuru ağacın  bir anda yeşerip  üstüne eğilişini  ah bir görseydiniz. Ağacın yeşeren dalları  Muhammed’in üstüne sarkıverdi.

Bilmediğin şeyler var ey Meysere  şu sıralar son peygamberin izleri aranıyor. Rum elinden elçiler, hristiyan diyarından papazlar  ve Yahudi yöresinden  hahamlar iş başındalar.

Meysere’ye dedi, lakin bu günden sonra  gözün hep Muhammed’in üstünde olsun. Bağını koparma . En ufak bir ayrıntıyı bile ilet. Hatice ikram sahibiydi , Meysere’nin güzel haberlerine karşılık onu özgür bıraktı . Sadık süvarisine iki yüz dirhem para , iki at ve değerli kıyafetler hediye etti.

Hatice’nin çevresinde onun dünya görüşünü belirleyen ve onu manen yöneten bir bilge şahıs vardı. Varaka.Varaka , çocukların diri diri gömülmelerine karşı çıkar, Hatice’nin doğumunda aile farklı hislere kapılır,baba Hüveylid yanlışı anlatır, Varaka’nın fikirlerine iştirak eder.”Varaka doğru söylüyor. Halimiz iyi değil , canımızdan olan kız  yavruları  evlattan saymıyoruz. O tazecik canları , toprağa gömüyoruz. Bu insanlık dışı işi kaldıralım. “ Hatice , bilge Varaka’dan öğrendikleri ile rotasını tayin eder. Onun terbiye ve tedris rahlesinde yetişir. İçindeki sonsuz öğrenme isteği onun sayesinde tatmin oluyordu. Varaka kutsal kitabın şifreleri ile  Hatice’nin  gönlüne gümüş kementler atıyordu.Varaka’nın haberleri  kutsal kitabın öğretileriyle birleşince  ortaya farklı müjdeler çıkıyordu. Onu fikirleri ile aydınlığa çıkarır.” Müjde kuşum, bilirim ki kalabalıklar içinde yalnızsın. Ama hüzünlenme , İbrahim’’in Rabbi seni oraya çağırıyor. Unutma . Rabbini tek ilah bilenler asla üzülmezler. “Varaka’nın dizinin dibi  onun için alemlere açılan bir denizaltı olmuştu. Bir gün Varaka’dan Cebrail’i sorar” O Allah ile nebiler arasında  elçilik yapan  en büyük bir melektir, şeytan onun kılığına girmez, ismini kendi ile anmaya cesaret edemez. O Ruh ül kudüstür, temiz ve kutlu ruhun sahibidir. Varaka haniflerdendi, bunlar İbrahim’in dini üzerinde idiler. Bunların başında geliyordu, İncil’den ve Tevrat’tan çevirdiklerini okuyordu insanlara. Hanifler beklenen peygamberin Arabistandan çıkacağını bilirler , ancak hangi şehirden çıkacaktır.

Varaka , ince bir işçilikle Hatice’yi geleceğe hazırlar. Varaka , Hatice’ye Roma imparatorunun gelecek peygamberi araştırmak için heyetler gönderdiğini söyler.Alimler ve kahinler aynı görüştedirler. Hatice Mekke fukaralarının sığınağıdır.Anneler , bebekler,köleler onun himmeti ile yaşarlar. Onun bu infak ahlakına Varaka yön vermişti. Yoksulları gözetmek ve  akrabalara ihsanı ondan kavramıştı. Hatice , Varaka’ya fikirlerini başkalarına da söylemesini ister. Varaka , bu görevin son elçinin olduğunu belirtir.Kuss bin Said’in panayırda insanlara hitabını , peygamberin geleceğini  haber vermesini Varaka ile birlikte Hatice dinlemişti. Şam’dan kervanının dönüşünü beklerken onu Varaka ve Kabe teskin eder, ordan orya koşar. Varaka evlilik konusunda da Hatice’nin acele etmemesini söyler.Peygamberlik gelme süreci içinde Varaka’ya gider, ona yaşlı bilge “Müjdeler olsun   kısa süre içinde Yüce Allah , hanene bir nur nasib edecek . Gaybı Allah bilir ancak  , öyle sanıyorum ki o nur peygamberlik nurudur. “ Son peygamber gelmiş olmalı kızım , kehanetlerime göre sen ona eş olacaksın , seninle evliyken ona vahiy gelecek , onun dini bütün alemi kuşatacak , sen ona ilk iman eden olacaksın , o Kureyş arasından Haşim oğullarından bir  genc olacak , onu dikkatle gözetle “ Daha sonra gördüklerini Varaka’ya anlatır, Varaka “ Kuddüs Kuddüs , Ey Hatice  anlattıkların doğruysa eğer  bu gelen Musa ve İsa’ya gelen  Namus-u Ekberdir. Yani melek Cebraildir. Şüphesiz  Muhammed bu ümmetin peygamberidir git bunu  O’na söyle . Sabretsin , Rab onu seçmiştir. Son elçi Muhammed’dir.Son elçi Varaka’ya gelir. Varaka onu ayakta karşıladı, vahiy anını bir kez de ondan dinledi. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyor, ruhu kalıbına sığmıyordu, sonunda dayanamadı, kalktı , alnından öptü ve “ Keşke dedi ben o gün genç olsaydım. Hayatta olaydım da  kavminin seni yurdundan çıkaracakları güne  yetişip sana destek verseydim.” Kavmim beni yurdumdan da mı  çıkaracak? – Evet seni de çıkaracaklar, senin getirdiğin hakikatle gelen  hiçbir insan yoktur ki  yurdundan kovulup  çıkarılmış olmasın . Vatanından ayrı bırakılmasın.”

Hatice olanları kızı Fatıma’ya anlatır. Minik kız “ Allah babamı çok seviyor, O ‘na yardım edecek , hiç üzmeyecek” dedi.

Peygamberlik geldikten sonra Lübabe bin tül Haris Müslüman oldu, Hazreti Abbas’ın eşiydi, o Hatice’nin yakın dostları arasına girmişti.Bir vefalı dostu da Cesame idi.Cana yakın bir arkadaştı.

Varaka, Hatice peygamber eşi olduktan sonra da onu cesaretlendirir. Onun yanında olmak varken  hepsini aşacaktı, manevi kızına Varaka cesaret verdi, yüreklendirdi onu sürekli, arkasında olduğunu belirtti. Yeğeninin ardına düştüğü hakikat tüm sıradanlıkları önüne katıp sonsuza savuracak güçteydi.

Romanda Hatice’nin saygı duyduğu şahıslardan biri El-Emin’in süt annesi Halime’dir. El-Emin’in düğününe gelmiştir. Evden ayrılırken ona kırk  baş koyun ile iki deve hediye ederek gönlünü fethetmişti. Muhammed’i sevgi ile emziren , şefkatle büyüten bu yaşlı kadına  teşekkürünü böylece sunuvermişti.

Hatice’nin El-Emin ile evliliğinden Kasım olur böylece , El-Emin Ebulkasım olur. Bir süre sonra Kasım vefat eder. Seygililer sevgilisi  gözünden damlaya n yaşlarla  kaderin adaletine  karşı derin bir saygı içindeydi. Kasım’ı kendi elleri ile toprağa verdi.Veren ve alan asıl mal sahibi  ise elden ne gelirdi.Daha sonra Zeynep olur.Onun kurbanını keserler, o güne kadar kız çocuklarına kurban kesilmemişti.Ahali “ böyle bir iş bugüne kadar görülmedi” Arkasından Rukiye ve Ümmü Gülsüm geldiler. Selma bu çocukların hem ebesi , hem sütannesi olarak seçilmiştir. Peygamber “ ben kızlar babasıyım” diyordu. 607 senesinde  bir kıtlık olur Ebu Talib’in sekiz çocuğundan Ali , Ebu Talib’e yardım için peygamberimiz tarafından aileye alınır. Ali dört yaşında sevimli ve ateşli bakışlı bir çocuktur.Ali alemin gözcüsü gibiydi, her olayı sorgulayan  her değişikliğe kafa yoran  bir akıl küpüydü. Onunla dadı Ümmü Eymen ‘de aileye katılır.Hatice ile oturan biri de Bereke’idi. Yetim Muhammed’ini  Ebva’dan alıp bin hüzünle Mekke’ye getiren emektar dadı onlarla oturuyordu, Hatice onu Ubeyde ile evlendirir.Evlilikten sonra Ubeyde ölür, Eymen diye bir çocuğu olur ve çocuğu ile birlikte Hatice’nin yanına taşınır.Evlilikten sonra Zeyd köledir, El-Emin onun eşinden onu azat etmesini ister, o da azat eder , eşine hediye eder.Hatice’in bir oğlu olur adını Abdullah koyarlar, kurbanı kesilir, ama aniden hastalanır ve ölür. Kureyş erkek çocukları yaşamayan Nebiye iftiralar ederler.  Peygamber, “ Ey Hatice dedi , dilersen  Allah’a dua edeyim , sana onların sesini duyursun” der. Ümmü Cemil , bahtsız kadın aileye zulmeder, Hatice eşinin yengesine sabırla direnir. Kör  ve sağır kadın Allah’ın lanetlerine muhatab oluyordu, Hatice Utbe ve Uteybe’ye kızlarını verir.Amma Ümmi Cemil onlara hayatı zehir ediyordu.

Çileli günlerde Fatıma doğar. O anda dört uzun boylu hanım yanına gelirler,konuşurlar. “ Ey Hatice üzülme demişti ay yüzlü olanı . Biz senin kardeşleriniz . Ben İbrahim’in eşi Sara, bu mezahim kızı  Asiye , bu Musa’nın kız kardeşi  Gülsüm, şu yanındaki de İmran kızı Meryem’dir. Doğum zorluklarını hafifletmek için bizi sana Allah gönderdi. “(436) Fatma gece yıldızları gibi insanlığa hep rota olacaktı.Nebiyi Zişan ona “Kızım Fatıma bir cennet meleğidir. Kızım Fatıma insandan olma bir huri kızıdır.”

Sadık dostlarından  biri Güzeyya’ydı.Pazarlarda zabıtalık yapardı, vahyin ışığında uyanmıştı. İnandığı için çıplak bir devenin sırtına bağlanmış, kızgın çöle sürülmüş ve kamçılanmıştır. Açlık , sıcak ve susuzluktan  yarı baygın yatarken yüzünde aniden bir serinlik hissetmişti. Göklerden yüzüne serin sular akmaktadır. O sudan içtikce hayatlanır. Sabaha kadar Lailaheillallah der.Kervancılar onunla karşılaşınca ölmediğini görünce şaşırırlar, Devs kabilesinin insanları ona edilen ihsanları görünce imana geldiler.

Onun karşısında olan kişiler de vardı. Bunlar Ebu Süfyan ve Hind’di.Zenginliğin verdiği şımarıklıkla herkese meydan okuyordu Hind.Hırslı , gaddar ve yürekliydi.

Karantina günlerinde Hatice hastalanır, artık yolun sonuna gelmiştir. Kızına “ canım Fatımam  bu yaşında  hayatı yorgunluklarla  tanıdın. Ama unutma ki  sen bir peygamber kızısın . Bu saadet kaç kişiye nasib olmuştur. Serveti muhteşem bir mirasın  bedeli ağır olur.Mihnet ve elemlerle dolu bu yolda sabırla yürümelisin.” Kadir gecesi Hatice’nin son gecesiydi.Sene 619.Mutlu evlilik ötelere erteleniyordu.Hazreti Meryem ve Asiye ordadırlar. Ölünce yıkanma ve kefenlenme işini Sadık cariye Selma yaptı. Alemin sevgilisi onu kendi elleriyle kabrine yerleştirdi. Kızına El Emin “Sil gözyaşlarını yavrum , annen şu anda kamıştan bir köşkün içinde yaşıyor. Sütunları inci , yakut ve mercanla bezeli , kamıştan yapılmış bir saray.”

Sevgiliyi sevenler sonsuz saadete ererler. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.