Nurâni tedavi

Gözlerim çok kirlenmiş. Sürekli ya bilgisayara ya da telefon ekranına bakıp duruyorum. Bu gözlerle kainatı bir temaşagah, bir seyrangan, bir meşher olarak nasıl görebilirim? Bu gün hesap ettim, en son uzun uzun güneşin batışını izlememin üzerinden tam yedi yıl geçmiş. Bu kadar kainattan uzak düşmüş olan ben kainatı kitap gibi nasıl okuyabilirim?

Kainatı bir kitapolarak okumak bu kadar önemli mi? Evet, şu hadisenin de şehadetiyle kainatı kitap gibi okumak aslî ve zarurî ihtiyacımdır:

Hazreti Aişe validemiz (radiyallahüanha) şöyle anlatıyor:”Resulullah (aleyhissalatü Vesselam bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda hep ağladı. O kadar çok ağladı ki gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde ettiği yeri ıslattı.Sabah ezanı için Hazreti Bilal (radiyallahüanh) geldi. Resulullah aleyhissalatü Vesselamı böyle görünce: “ya Resulallah! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir”diye sordu. Resulullah Aleyhissalatü Vesselam: “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır.” Dedi ve Ali İmran suresi 190. Ayeti okudu: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip edişinde, elbette akıl sahipleri için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden pek çok deliller vardır.” Sonra şöyle devam etti: “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun” dedi. (İbn-i Kesir, Tefsirü’lKur’ani’l-Azim II, 164.)

 

Evet, gözlerim öyle kirlenmiş ki daha kâinat kitabını okuyamaz olmuşum. Sadece gözlerim mi? Kulaklarım da hak olmayan ne çok kelam işitiyor. Ne çok kirleniyor. Bu misalleriçok uzatıp da ümitsizliğin kollarına düşmek istemiyorum. Evet, mahiyetim kâinatla ittisal etmekten uzak düşmüş. Fıtrî olmayan meşgaleler fıtrattan uzak düşürmüş beni. Ama öyle bir rehabilitasyon merkezine devam ediyorum ki bütün yıpranmışlıklarıma bütün kirlenmişliklerime ve fıtratımdan uzak düşmelerime rağmen umudum var.

İşte Risale-i Nur’ları bir rehabilitasyon merkezi gibi görüyorum. Fıtratımla beni yeniden tanıştıracak, ben onun hülasası olduğum halde ayrı düştüğüm kainatla yeniden buluşturacak, hakiki hizmetlerini unutup sağa sola savrulmuş cihazatımı yeniden toparlayacak harika bir tamirci. Evet, Risale-i Nur içimizde bir kurtarılmış alan açıyor adeta. Bir küçük Cennet bahçesi. Çağın karanlığından, yalnızlığından, anlayışsızlık ve kabalığından azade olmuş bir Cennet bahçesi. O bahçede evvela “dost istersen Allah yeter” nidasını işitiyorum. Evet kimse beni anlamasa da, kimse dertlerime derman sunamasa da artık dert değil. Çünkü Allah benim dostum. Kimselere yalvarıp dilencilik edip ‘lütfen beni sevin, lütfen bana değer verin’ demem gerekmiyor artık. Yalnızlığımı kurbiyeti ile ünsiyete çeviren bir dostum var. Asla beni terk etmeyecek ve unutmayacak bir dost. Ben onun iaşe defterinde kayıtlıyım. Demek maddi ve manevi ne ihtiyacım varsa bana verecek. Beni asla terk etmeyecek ve benden bir an bile habersiz olmayıp er-Rakîb isminin tecellileri ile her an beni murakabe edecek.

Bu güzel bahçede işittiğim ikinci harikulade şey ise “yaran istersen Kur’an yeter” cümlesi. Allah’ın kelamı ile yaran olmak ne hoş. Kur’andaki enbiyalar ile, melekler ile ve geçmiş ümmetler ile bir olmak ve bir Allah’ın kulları olmak.

Bu dosta ulaşmak yani hakiki dost olan Allah’ı bulmak için sahte dostlardan, dünyevî menfaat üzerine kurulu ilişkilerden uzaklaşmam lazım. Hakiki yaranımın Kur’an olması için de aldatıcı, fani yaranları terk etmeliyim.

Hepimiz Üstad hazretleri gibi Allah’ı tanımak, ona lütfedilen manalardan hissedar olmak isteriz ama kaçımız dostlardan ayrılığı, ünsiyet ettiği her şeyden tecrit edilmeyi kabullenebiliriz? Hakiki dost olarak Allah’ı bulmak ise genellikle (istisnalar olabilir) dünyada dost edindiklerinin seni bir kenara  bırakıvermesinden sonra oluyor. Çok sevdiklerim beni terk edip gidecek ki; hiç terk etmeyecek olan hakiki dostu bulabileyim. Güvenip bel bağladıklarım vefasızlık edecek ki güvenip dayanmak için asla vaadinden dönmeyeni arayım. Evet kırık ve hüzünlü bir kalpten daha şiddetli bir teveccühle Allah’a teveccüh eden var mıdır? Esbabbilkülliyesükut etmedikçe nasıl görünür Müsebbib-ülEsbab?

Dostların beni terk edip gitmesi fiziki olarak aynı ortamda bulunmamak değildir yalnızca. Aynı evi paylaştığımız insanlar da bizi manen terk edip gitmiş olabilirler. Bizim iç dünyamızın kenarından köşesinden bile geçmiyor olabilirler. İnsan anlaşılmadığı her yerde yalnızdır, gurbettedir.

Üçüncü Lem’a ne güzel bir ilaçtır bu bahçede. Eğer fani mahbublarını terk etmezsen mahbubların adedince manevi cerihaların olur diyor. Fani mahbubların kökünü kes at, ondan açılan yaralarını Baki-i Hakiki ile tedavi et.

Üstdım adeta beni biliyor, görüyor, hangi vartalara düşeceğimi, hangi hüzünlere giriftar olacağımı bilerek devalar, merhemler veriyor. Kur’an eczanesinden ona veriliyor o da şefkatli ve maharetli bir hekim olarak bize sunuyor. Ama onlardan istifade etmek için önce hasta olduğumu kabul etmeliyim. Kendimi fani mahbuplara zaten kapılması mümkün olmayan pek mübarek bir zat olarak görüyorsam, kendimin farkında değilsem o ilaçlar işime yaramaz. Ancak hastalıklarımı kabul ederek muhatap olursam iyileşebilirim. İhtiyacımla talep ettiklerimdir bana verilen. İhtiyacımı hissetmeden elime tutuşturulan ilaçlar bana ne kadar deva olabilir ki?

Risale-i Nur hayatlıdır derler evet doğrudur; hayatlıdır, hayattardır. Benimle konuşur, bana cevap verir, beni tedavi eder, ikaz eder…hayatlıdır, hayırhâhımızdır. Bazen bize küser, kendini kapatır, bazen kıskanır “eğer hayatında bu abuk sabuk şeyler olacaksa ben yokum” der. Hakikaten nazlı bir gelin gibidir, ihtimam ister, itina ister, her an ona bakın, onunla ilgilenin, hayatın her karesine onun gözüyle bakın ister. Aynı ilim için olduğu gibi ‘sen tümü ile kendini ona vermezsen o sana kendinden hiçbir şey vermez’ kaidesi Nurlar için de geçerlidir. Nurları başka şeylerin yanına ilaveten hayatınıza katmanız zordur, öyle safi öyle katışıksızdır ve öyle bir Ferdiyet makamının sahibidir ki bir başka şeyin eki ve lahikası gibi değerlendiremezsiniz onu.

Daha nasıl anlatsam Risaleler de size yar olur, yaran olur, dünyanız, ahiretiniz olur. Mübarek saffı evvel talebeler gibi kendinizi ona vakfederseniz siz onun olursunuz. Artık hayatınızın tasarrufu sizde değildir. Ne mutlu o adanmış ruhlara, üstadın, maddi manevi her şeyden feragat mesleğine sadık kalanlara. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum