Yusuf Kaplan: Nietzsche, Bediüzzaman ve Karakoç put kırdı

Yusuf Kaplan: Nietzsche, Bediüzzaman ve Karakoç put kırdı

Çağımızda hakkıyla ümmîleşmiş üç bilge var: Nietzsche, Bediüzzaman ve Sezai Karakoç

Yusuf Kaplan'ın yazısı:
 
Felsefe'den Hikmet'e: Hakikatin İZ'ini sürmek...
 
Greklerle başlayan Felsefe nedir? Sadece politika'dır. Düşünme çabası değil, Düşme/me korkusu.
 
Politika, hayatı, hakikati ve varlığı bir bütün olarak ihata edebilir mi?
 
Edemez elbette ki!
 
Politika, kurucu bir kaynak değil, kurulu dizgeleri ve düzenleri koruyan koruyucu bir barınaktır sadece.
 
O yüzden Greklerdeki felsefe çabası, insanın tanrılaştırılması, insanın yere düşmesi ve düşünememesiyle sonuçlanmıştı.
 
Düşme/me korkusunun pratik sonucu, Roma istilasıydı elbette.
 
HAKİKATİN İZİ AKIL'LA SÜRÜLEBİLİR Mİ?
 
Hakikatin izini nasıl süreceğiz?
 
Akılla mı, nefs'le mi, kalple mi, sır'la mı, seyr'le mi?
 
Önce akıl'la başlayalım.
 
Ratio/n (ölçme-biçme) anlamında, Greklerdeki, özellikle de modernlerdeki anlamıyla akıl nedir?
 
Düşünmeyi mümkün kılan 'âlet' mi, öldüren 'âlet' mi?
 
İbn Arabî'den Nietzsche'ye, Gazâlî'den Heidegger'e kadar bütün bilgelerin verdiği cevap ikincisidir.
 
Gazâlî şöyle der meselâ: 'Gördüm ki akıl izmihlâl (yıkılma) içindedir. Akıl daha kendisinden bile habersizdir. Her şey nebevî hakikatte gizlidir. Bu hakikate yapıştım ve kurtuldum.'
 
Gazâlî'nin gözlemlerini çağımızın en büyük düşünürlerinden Heidegger'in şu tespitiyle karşılaştırmak zihin açıcı ve düşünmeye kışkırtıcı olabilir:
 
'Düşünme ancak yüzyıllardan beri yüceltilmiş olan aklın, aslında en inatçı hasmı olduğunu tecrübe etmiş olmamızdan sonra başlar.'
 
2500 YILLIK EZBER!
 
Ama bize 2500 yıldır yutturulan bir ezber var.
 
Ezber şu: 'Düşünce, Socrates, Eflatun ve Aristo'la başlar.'
 
Oysa Heidegger,
 
Düşünce'nin ve hakîkî düşünme çabasının Socrates'le birlikte bittiğini söyler!
 
Ve ezberlerimizi yerle bir eder!
 
Socrates'in sevabı: Grek putlarını yıkması.
 
Günahı: İnsanı tanrılaştırması. GÖK'le irtibatını koparması. YER'e, düşürmesi. 'Evsiz'leştirmesi. Her şeyi yerinden etmesi. Hakikatin izini silmesi yani.
 
Zira YER'e düşen, GÖK'le irtibatı kesen, her şeyi insandan ibaret gören insan, düşünemez, düş göremez.
 
Düşünür ama sadece kendini. Düşler ama kendi hayalini. Sonuç: Hayalet ve Felâket'tir: Hakikatin yitmesi ve bitmesi yitirilmesi ve bitirilmesi.
 
O hâlde geldiğimiz nokta şu burada: Felsefesiz olmaz; felsefeyle HİÇ olmaz. Hiç'e ulaşamazsın, hiçliğe ulaşırsın sadece felsefeyle.
 
Buradaki paradoks yaratıcıdır.
 
Felsefeye takılırsan düşersin. Aşacaksın! Aşamazsan, şaşar ve kaçarsın!
 
Kaçma dur, o hâlde! DUR orada, yer'inde! Ve yitirme İZ'i. Sür Hakikatin izini.
 
HAKİKAT VE İZİ, ÜMMÎLEŞME VE FITRAK KRİZİ
 
Hakikatin İZi nasıl sürülür?
 
ÜMMÎLEŞEREK.
 
Ümmî kim? Fıtratını yitirmeyen, yitirmediğini de GÖREN kişi.
 
Fıtrat ne? AĞları, putları kırmak! Ve YOLa çıkmak! SEYR'e dalmak.
 
Hakikatin izlerinin gizlendiği ÖZ KAYAK'tır FITRAT'tır.. Bu kaynak kurutulmamalı. Kurutulursa, insan tabiata yenik düşer.
 
Oysa Tabiattan önce gelir FITRAT. Fıtratlarını yitirenler, hem tabiatı bitirirler hem de kendi tabiatlarını yitirirler.
 
İNSANIN İKİNCİ KEZ DÜŞÜŞÜ
 
Aydınlanma düşüncesi, bir düşünememe, düşme ve düş görememe hâlidir. Bir karartma operasyonudur. Hakikatin izini sürme imkânlarını iptal etme, hakikatin izini silecek araçları alabildiğine çoğaltma beyinsizliği ve ruhsuzluğu.
 
Nietzsche, Aydınlanma düşüncesine en büyük eleştiriyi yapan bir bilge olmasına ragmen Nietzsche'ye FİLOZOF diyorlar!
 
Yanılıyorlar!
 
Hem ŞİİR hem de ŞAİR'di Nietzsche.
 
Ümmîleşmişti çünkü: AĞ'a dönüşen ÇAĞ'ın zihni köleleştiren putlarını kırarak...
 
Çağımızda hakkıyla ümmîleşmiş üç bilge var: Nietzsche, Bediüzzaman ve Sezai Karakoç.
 
Onlar put kırdı. Yol açtı: Düşen insan nerede, nereye ve nasıl düştüğünü, düşülen yer'den nasıl çıkılabileceğini gösterdi, herbiri kendince...
 
MESAFEYİ YİTİREN MESELESİZLEŞİR
 
Postmodernler, Tanrı'yla şeytan'ı eşitlediler: Her şey mübah (anything goes) dediler.
 
Sonuç: Mesafe fikrini yitirdik biz: O yüzden meselesisiz.
 
Mesafe fikri şu: İnsan, nisbî bir varlıktır. Yaratan değil, yaratılan.
 
Nisbîlik, bizi tenasüb fikrine götürür. İntisab. Münasebet.
 
Yaratan'a intisabını yitiren insan, yaratılan her şeye intisap eder.
 
Şimdi düşün: Hakikati nasıl yitirdiğini ve hakikatin iz'ini nasıl sürebileceğini...
 
Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum