Ezansız 18 yıl bugün bitmişti

Ezansız 18 yıl bugün bitmişti

60 yıl önce bugün 'Tanrı Uludur'dan vazgeçilip, Arapça ezana geri dönüldü. Halkın kabullenmediği, 18 yıl süren bu inkılap da tarihe gömüldü

'Tanrı Uludur'un 18 yıllık tarihi

60 yıl önce bugün 'Tanrı Uludur'dan vazgeçilip, Arapça ezana geri dönüldü. Halkın kabullenmediği, 18 yıl süren bu inkılap da tarihe gömüldü

60 yıl önce bugün Türkiye, 18 yıllık bir aradan sonra ezanın minarelerden yeniden asıl diliyle okunduğuna tanık olmuştu. 16 Haziran 1950 günü Türkiye'nin yakın tarihinde bir dönüm noktası olup o gün, ezanın yeniden Arapça okunması, halkın hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyan coşkulu sevgi gösterilerine sahne olmuştu.
Her şey 1932 Ocak'ında başlamıştı. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, sıranın dinde reforma geldiğini düşünmüş ve "Türkçe ibadet" fikrini ortaya atmakla kalmamış, bunu derhal uygulatmak istemişti. Nitekim ilk Türkçe ezan Fatih Camii'nin minarelerinde Rifat adlı bir hafızın sesinden duyulmuştu. Diyanet İşleri Başkanı Rifat (Börekçi) tarafından yayınlanan genelgede din görevlilerine bundan böyle ezan ve kametin Türkçe okunacağı bildirilmişti. Böylece Türkiye 18 yıl boyunca minarelerinde ezanı, "Tanrı uludur, Tanrı uludur..." şeklinde dinleyecekti.

Ancak acaba bu "ezansız yıllar"da neler yaşandı? Halkın bu yasağa tepkisi oldu mu? Ezanı Arapça okudu diye tutuklanan, hapse atılan, dayak yiyenler neler yaşadılar? Türkçe bilmeyen Kürtlerin Türkçe ezan okumaya zorlanması ne tür gariplikler doğurdu?

TÜRKÇE BİLMEYEN DE OKUDU

Mustafa Armağan, 60. yıldönümünde çıkardığı Türkçe Ezan ve Menderes adlı kitabında (Timaş Yayınları) ezanın Türkçeleştirilme sürecini ve bu süreçte yaşananları belgeler, gazete kupürleri ve görgü tanıklarının dilinden gündeme getirdi.

Emniyet Arşivleri'ndeki belgeler bu döneme ışık tutuyor. Mesela İzmir ve Salihli'de Türkçe ezan okumamakta direnen 4 imam ve müezzin tutuklanarak mahkemeye, aynı şekilde Urfa'da görevli olmadığı halde Arapça kamet getiren cemaatten bir şahıs, caminin müezzininin ihbarı üzerine yakalanıp Adliye'ye sevk edilmişti.

Türkiye'nin güneydoğusunda da garip olaylar yaşandı. Mesela Türkçe bilen tek bir kişinin bile bulunmadığı Siirt ili, Eruh ilçesine bağlı Bağköze köyüne [Kürtçe adı Ayne] devlet, hizmet olarak yalnız Türkçe ezanla gelmiş! Devlet, sağlık ocağı olmayan, böylelikle doktoru, hemşiresi, okulu, öğretmeni, çeşmesi dahi olmayan bir köye Türkçe ezan yolu ile günde 5 defa uğruyormuş!

Kısacası 1932-1950 döneminde Türkiye'de minarelerde ve camilerde "Allah" demek yasaktı. Kazara "Tanrı" yerine "Allah" dediniz mi, soluğu önce nezarethanede, sonra mahkemede, nihayet hapishanede alıyordunuz. Bunun gibi pekçok çarpıcı örneğe yer veren kitap, yasağın bilinmeyen tarihini gözler önüne seriyor.

Arapça ezan ihtilali tetikledi

Alparslan Türkeş ezanı yeniden Türkçeleştirmek istemişti. Henüz 27 Mayıs'ın ilk ayı içerisinde basına verdiği mülakatlarda Türkçe ezana dönüleceğini söylemiş ve MBK'nin bu konuda çalışmalar yaptığını ima etmişti. İlk olarak Kim dergisine konuşmuştu "ihtilalin kudretli albayı". Kendisine "Orduda iktidarın tutumuna karşı hoşnutsuzlukların başlama tarihi nedir?" diye sorulmuş, o da şu ilginç cevabı vermişti: "Ezanın Arapça okunması hakkındaki kararın iktidara gelir gelmez ilk iş olarak ele alınması ve sonra Anayasa dilinin ağdalaştırılması hareketleri bizlerde, samimiyetsiz ve Atatürk inkılâplarına cephe almış bir iktidarın iş başına geldiği kanaatini uyandırdı."

Böylece Türkeş, ezanın Arapça'ya çevrilmesinin 27 Mayıs'ı tetiklediğini itiraf etmiş oluyordu. Bu söyleşiden 15 gün sonra ise şunları söyledi: "Türkçecilik bu millete Atatürk'ün en büyük, en faydalı hediyelerinden biri idi. Evvelâ ezanı Arapça okutmakla buna [Atatürk inkılâplarına] ihanete başladılar. Türk camiinde Türkçe Kur'an okunur, Arapça değil." (Cumhuriyet, 17 Tem. 1960)

Yeni Şafak