BM Kudüs’te Osmanlı modelini uygulasın

BM Kudüs’te Osmanlı modelini uygulasın

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmed Akgündüz’ün yazdığı “Kudüs’te Osmanlı modeli ve bütün dinlerin ortak başşehri” başlıklı makale Kudüs gerçeğini bütün açıklığı ile gözler önüne seriyor.

Mustafa R. Özgür'ün haberi:

Son günlerde Siyonist İsrail’in terör politikaları nedeniyle tansiyonun hızla arttığı Kudüs, asırlarca barış ve adaletle yönetilmişti. İnsanlığın gördüğü en güzel medeniyetlerden birini kuran Osmanlı döneminde ise Kudüs adeta bütün dinlerin ortak başşehri olmuştu.

Hollanda İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmed Akgündüz’ün yazdığı “Kudüs’te Osmanlı modeli ve bütün dinlerin ortak başşehri” başlıklı makale Kudüs gerçeğini bütün açıklığı ile gözler önüne seriyor.

OSMANLI DEVRİNDE KUDÜS’TE BÜTÜN DİNLER BARIŞ İÇİNDE YAŞIYORDU

450 yıl kadar Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında, bütün din mensuplarının huzur içinde yaşadıkları Kudüs şehrini Osmanlı kaynaklarının verdikleri bilgiler ışığında inceleyen Akgündüz, Kudüs’ün birçok din için nasıl kutsal olduğunu şöyle açıklıyor: “Kudüs’ün Osmanlı devrinde dört büyük mahallesi bulunmaktadır. Kuzeydoğusunda İslam Mahallesi bulunmaktadır. Mescid-i Aksa burada yer almaktadır. Kuzeybatısında Hıristiyan Mahallesi bulunmaktadır. Burada Kamame tabir olunan Hıristiyanların en önemli kiliselerinden biri bulunur. Surun dışında ise, Ruslara ve diğer cemaatlere ait hususi binalar ve daireler bulunmaktadır. Kudüs’ün güneybatısında Ermeni Mahallesi ve güneydoğusunda ise Yahudi Mahallesi bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında 43.000’e yakın nüfusu bulunmaktadır ve bunun yarısı Müslüman ve Arap, üçte biri Yahudi ve geriye kalanı değişik milletlere mensup Hıristiyanlardan ibarettir.”

İSLAM ŞEHRİ KUDÜS’TE HERKES ÖZGÜRDÜ

Hicri 16. yılda Hz. Ömer tarafından fethedilen Kudüs’ün, bütün dinlere hürmet gösterilmekle beraber tam bir İslam şehri haline getirildiğini ifade eden Akgündüz, Osmanlı’da Müslüman olmayanlara karşı Kudüs ve ülkenin diğer topraklarında nasıl davranıldığını şöyle açıklıyor: “Diğer Müslüman devletler gibi, Osmanlı Devleti de, her meselede olduğu gibi, Müslümanlara ait topraklarda yaşayan gayr-i müslimler hususunda ‘Şer-i Şerif’ dedikleri hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmişti. Osmanlı’da yaşayan Müslüman olmayanlara, renk, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin ‘şer-i şerif’ ne diyorsa öyle muamele yapılır. Gayr-i müslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri Müslümanlarınki gibi dokunulmazdır. Muhtaç gayr-i müslimler, sosyal haklardan aynen yararlanırlar. Mezarları ve ölüleri hürmet görür. Bütün hukukî davalarda, gayr-i müslim ile Müslüman arasında fark yoktur. Bunlara kiliseler, havralar, mezarlar; arşivlerdeki belgeler ve Yorgi’ye karşı Ahmed’i, Dimitri’ye karşı Osman’ı mahkûm eden mahkeme kararları, en büyük delillerdir.”

HAZRETİ ÖMER’İN KUDÜS’E VERDİĞİ EMANNAME OSMANLI ARŞİVLERİNDE SAKLI

Hicretin 15. yılında Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiğinde aynı hakları bütün gayr-i müslimlere tanıdığını belirten Akgündüz; “Bunu yazılı bir belgeyle teyit de etmiştir. Hz. Ömer’in Kudüs ahalisine verdiği sulh antlaşması şöyledir: ‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu sözleşme, Müminlerin emiri ve Allah’ın kulu Ömer tarafından İliya halkına verilen bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilen bir teminattır. Kiliseleri mesken yapılmayacak ve yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyaya dokunulmayacaktır. Mallarına el sürülmeyecektir. Kimse dini inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskan olunmayacaktır. Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. İsteyen Rumlarla gidecek ve isteyen de toprağına dönecektir. Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir. Bu, Allah’ın Resulünün, halifelerin ve mü’minlerin Kudüs halkına verdiği güvenlik ahdidir. Cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir. Şahitler; Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Mu’aviye bin Ebi Süfyan.’ Hz. Ömer’in Kufi hattı ile kaleme aldığı ve Kudüs’teki gayr-i müslimlerin hak ve hürriyetlerini özellikle zikrettiği ve sonradan Osmanlı Sultanlarına ilham kaynağı olan fermanın ise aslı Osmanlı Arşivlerindedir” diyor.

FATİH SULTAN MEHMET DE AYNI FERMANLARI YENİLEMİŞTİ

Akgündüz’ün verdiği bilgilere göre Selahaddin-i Eyyubi’nin 20 Eylül 1187 tarihinde, Kudüs’ü yeniden fethettikten sonra verdiği emannamede de Hz. Ömer’in verdiği emanname esas alındı ve birkaç ek yapıldı. İstanbul’un fatihi olan Sultan Muhammed Han da Kudüs Patriğine Hazreti Ömer ve Selahaddin-i Eyyubi’nin verdikleri emannameyi aynen verdi. Orijinali, Kudüs Rum Patrikhanesi’nde ve bir sureti de Osmanlı Arşivinde bulunan bu fermanı alan ise Rum Patriği Atnasiyos idi.
Fermanda öne çıkan yerler şöyleydi: ‘Kudüs’te bulunan Rum Patriği Atnasiyos, kendi rızasıyla kapıma gelip, daha önce Hz. Peygamber’in mübarek eliyle imzalı emrini; Hz. Ömer’in Kûfî hattıyla yazılmış fermanını ve eski padişahların verdikleri fermanları ibraz ederek, Kudüs-i Şerif’de bulunan içeride ve dışarıdaki Kamame Kilisesi başta olmak üzere bütün namazgâhların ve ziyaretgâhların aynen kendi tasarruflarında kalmasını rica eyledi.

Ben de buyurdum ki, eskiden ihsan olunduğu üzre, içeride yer alan Kamame Kilisesi ile bütün namazgâhları ve ziyaretgâhları; Gürci Manastırı olan Mar Ya’kub; Kudüs dışında yer alan manastırlar ve kiliseler; Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Beytüllahm’deki Büyük Kilise; mağara ve Kilisede yer alan üç kapı tasarruflarında ola. Hıristiyanların Kudüs’teki bütün patrik, papaz ve yamakları, bac, harac ve diğer örfî ve şer’î vergilerden mu’âf olalar. Bütün bu haklar ve hürriyetler, Hz. Peygamber, Hz. Ömer ve eski padişahlar tarafından ihsan olunduğu gibi, benim fermanım ile de verilmiştir. Tasarrufumda ve hükmüm altında bulunan bütün valiler ve adamlarım buna riayet edeler. Kimseyi rahatsız eylemeyeler. Eğer bundan sonra halifelerden, vezirlerden, âlimlerden veya Ümmet-i Muhammed’in diğer fertlerinden kim ki, Hz. Peygamber’in mübarek eliyle imzalı olan emrine, Hz. Ömer’in Kûfî hattı ile olan fermanına, diğer padişahların fermanlarına ve benim fermanıma, para veya hatır gönül diyerek muhalefet ederse, Allah’ın ve Peygamberinin hışmına uğrasın. 15 Şevval 862/1458 İstanbul”

HAZRETİ ÖMER VE SELAHADDİN EYYUBİ’NİN VERDİĞİ AHİDNAMELER

Aynı muameleyi 1517 yılında Kudüs’ü fetheden Yavuz’un da tekrarladığını ve oradaki gayr-i müslimlerin hakları zâyi olmasın diye bunu yazılı ferman haline getirdiğini belirten Akgündüz şöyle devam ediyor: “Bu ferman, hem gayr-i müslimlerin haklarını belirterek tecavüzden koruması ve hem de haklarını kendilerine teker teker bildirerek, hadlerini tecavüzden onları alıkoyması açısından çok önemlidir.
O zamanki Kudüs-ü Şerif Kadısı olan Muhammed tarafından kaleme alınan bu ferman, Kudüs Ermeni patrikhanesi Hazine-i Evrak’ından, yine bir Ermeni olan Serkiz Karakoç tarafından aslı esas alınarak istinsah edilmiştir. Ayrıca Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Kilise Defterinde de bulunmaktadır. Ermeni Patriği Serkiz, diğer papazlarla birlikte Sultan’a gelerek kendilerine in’amda bulunmasını arzu ederler. “

Kudüs’te çözüm: Osmanlı modeli ve geçici olarak BM’ye devridir

Son çatışmalardan ve sonuçsuz bir şekilde yıllardır yürütülen diplomatik gayretlerden anlaşıldığı üzere bu haliyle Kudüs problemine çözüm bulmanın mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Kudüs için çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor:
- Kudüs’ü tamamen Yahudilerin hakimiyetine devretmek mümkün değildir. Dünya devletleri bunu düşünüyorsa, kıyameti hazırlıyor demektir. Zira dünyada tek bir Müslüman kalıncaya kadar, Kudüs problemi devam edecektir. Kudüs meselesi, Müslümanlar için bir iman meselesidir.
- Kudüs, miladi 70 yılından beri, önemli bir Hıristiyan ma’bedler diyarıdır. Hıristiyan dünyayı bir tarafa bırakarak Kudüs’e çözüm aramak mümkün değildir.
- Yahudiler, arz-ı mev’ûd diyerek Kudüs’e sahiplenmeyi dinî bir vazife addetmektedirler.
- Bu üç nokta nazara alındığında, Kudüs’ün üç din için de olmazsa olmaz dinî şart olduğu görülecektir. Öyleyse, Osmanlı modeli esas alınarak, bu şehir üç dinin mukaddes başşehri yapılmalıdır.
- Bunun için Kudüs geçici olarak BM’ye devredilmelidir. BM, Kudüs’e değişimli ve sıra ile Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi bir Genel Vali tayin etmelidir. Bu model yürümezse, tarafsız bir devlet vatandaşı bu göreve tayin edilebilir. Yahut değişimli olarak İsrail ve Filistin’li valilerce idare edilmelidir.
- Osmanlı Devleti’nin yaptığı gibi, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi Mahalleleri ayrılmalıdır. Zaten her dinin mukaddes ma’bedleri, tedâhül etmemektedir. Sadece Yahudilerin Ağlama Duvarı ile Müslümanların Mescid-i Aksa’sı sağlam esaslara bağlanmalıdır.
- Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi, her dinin mukaddes bildiği ma’bedlere, mukaddes mekânlara ve dinî inançlara tam bir hürriyet bahşedilmelidir.
- Kudüs, İsrail’in başkenti olmaktan çıkarılmalıdır.
- Kısaca Kudüs, sadece Osmanlı hakimiyetinin yerine BM hakimiyeti bulunan Osmanlı modeline kavuşturulmalı ve eski huzurlu günler iade edilmelidir.
- Aksi takdirde, dünyanın kıyametinin Kudüs yüzünden çıkacağı unutulmamalıdır.

Vakit