Risale-i Nur masonların belini kırmıştır

Risale-i Nur masonların belini kırmıştır

Bediüzzaman ömrünün son demlerinde sessizce veda ziyaretlerine başlamıştı

Risale Haber-Haber Merkezi
 
BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ
 
Bediüzzaman ömrünün son demlerinde sessizce veda ziyaretlerine başlamıştı. Kardeşi Abdülmecid Nursi ve Mevlana ile vedalaşmak için Konya’ya gitmesi, birkaç kere Ankara, İstanbul, Isparta ve Emirdağ’a seyahatler yapması gazeteciler tarafından “esrarengiz seyahatler” olarak yorumlanmış, İnönü de; “DP, Said Nursi ile işbirliği içinde” (1) diyerek gerilimi iyice tırmandırmıştı. Tabi bu gerilim de mecburi ikamet sonucunu doğurmuştu.
 
Abdulkadir Badıllı bu gerilimli dönemde, yani Üstadın vefatından birkaç ay kadar evvel kendisi ile görüşmeye gittiğinde bu veda seyahatleri ile ilgili olarak sorduğu soruya almış olduğu cevabı şöyle aktarmaktadır:
 
“‘Siz her yere gidiyorsunuz, İstanbul’a Konya’ya vesaireye. Ankara’ya gidiyorsunuz. Urfa’ya da söz verdiniz. Geleceğim dediniz. Şimdi gelmeyecek misiniz? Urfalılar sizi bekliyor.’ dedim. Benim bu isteğim üzerine; ‘Orada Risale-i Nur yok mu?’ dedi. ‘Var.’ dedim. ‘Risale-i Nur’un olduğu yerde bana ihtiyaç yoktur.’ dedi. Beni gönderdi.”(2)
 
hamza_emek.jpg
(Hamza Emek Bediüzzaman'ın son günlerinde yanındaydı)
 
O günleri bir de Hamza Emek’ten dinleyelim:
 
"Üstad Ankara tarafından Emirdağ'da yeniden ikamete mecbur tutulmuştu. Bu defa müracaatla Isparta'ya gitti. Tekrar hasta olarak Emirdağ'ına gelirken Çay kazâsından çevrilip, Afyon'a gönderildi. Afyon'da iki gün kaldı. Bizler merakla beklerken Emirdağ'ına geldik. Dışarılarda çok kalabalık vardı. Üstad çok hastaydı. Bunu sezdirmemek için ben ve Zübeyir, Üstadın koluna girip bahçeye aldık. Sonra da ben Üstadı kucaklayıp yatağına yatırdım. Şiddetli hastaydı. Biz de başucunda bekliyorduk. Daha sonra aniden iki defa uyandı. Tebessüm ediyordu. Gülerek buyurdu ki; 'Kardaşlarım, korkmayınız, Risale-i Nur bu memlekete hâkimdir. Masonların, zındıkların ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz zahmet çekeceksiniz, fakat sonu çok iyi olacak.' diye sevinçlerle anlattı. Bilâhare yeniden uyandı. Hiçbir şey olmamış gibi namaz kıldı. Kardaşları çağırttı ve hepsiyle ayrı ayrı vedalaştı. Isparta'ya gitmek üzere Emirdağ'ından ayrıldı.”
 
"… Üstad istediği yere gitmek istiyordu. Emirdağ'da bir kaymakamımız vardı. Mehmet Us ismindeki bu zat Konyalıydı. Üstada fevkâlade hürmetkâr bir zattı. Polislere; 'Siz arkasından çıkın, sonra bırakın, nereye gittiğine karışmayın.' diyordu. Bu zattan Allah razı olsun, çok faydası ve hizmeti oldu.”(3)
 
Üstadın esas derdi -Hamza Emek’in de anlattığı gibi- imandı, İslam esaslarının ve şeairlerinin ihyası idi. Bu nedenle yıllarca bu milletin sinesinden imanlarını söküp almak isteyen masonların, zındıkların, komünistlerin ve CHP’nintelaşlanmaları, Bediüzzaman’ı hedef haline getirmeleri boşuna değildi. Bunların Bediüzzaman’ın fırsat buldukça, ezanın aslî şekliyle okunmasına vesile olan ve tahrip edilen dini değerlerin ihyasına çalışan DP’yi tebrik ve tasvip etmesine, gerektiğinde ikazlarda bulunmasına hiç tahammülleri yoktu.
 
Yıllarca bir köşesine çekilmiş duran ve iman hizmetleri ile meşgul olan Bediüzzaman’ın yerinden bir an olsun kımıldaması olay oluyor, hemen hemen her gün gazetelerde hava raporu gibi haber yapılıyordu. Bu yüzden siyaset allak bullak olmuştu. Bu da Üstadın şer güçlerini tir tir titreten karşı konulmaz bir güce sahip oluşunun bir göstergesi idi.
 
Kaynaklar:
1- Bediüzzaman Kimdir ve Risale-i Nur nedir?
2-Abdulkadir Badıllı Röportajından, Risale Haber
3- Son Şahitler 2.Cild s. 421