Tahiri Ağabey’in tasarrufunu, vefatından sonra bile hissettim-ÖZEL

Tahiri Ağabey’in tasarrufunu, vefatından sonra bile hissettim-ÖZEL

Sabahattin Boyacı, Bediüzzaman'ın talebelerinden Tahiri Mutlu Ağabey ile ilgili anılarını anlattı...

Nurettin Huyut'un röportajı...

Sabahattin Boyacı

Antalya Korkuteli de doğan Boyacı, ilkokulu doğduğu yerde tamamlar, Ortaokul ve liseyi Antalya’da okuduktan sonra, 1972 yılında girdiği Ankara Gazi Üniversitesi Matematik Bölümünü 1976 yılında bitirir.
Risale-i Nur’la tanışması aynı yıllara, üniversiteye başladığı 1972 ye rastlar.
Tahiri Mutlu ağabeyin torunu Emine Hanım ile evli ve dört çocuk babası olan Boyacı, halen Burdur’da öğretmenlik yapmaktadır.

“Sen İslamiyeti biliyorum sanıyorsun”

* Risale-i Nur’u nerde nasıl tanıdınız?

Risale-i Nurları 1972 de Ankara’da tanıdım. İlk olarak Ankara’ya gittiğimde kendimi boşlukta hissetmiştim. Küçük bir beldeden Ankara’ya gelince haliyle bir boşluk oluşmuştu. Gerçi ben Ortaokul ve liseyi Antalya’da okudum ama üniversite ortamı farklı bir ortam. Orası hür bir ortam o nedenle insan bir anda kendini farklı bir yerde buluyor.

Babamın bana söylediği bir söz vardı. “Bak oğlum Ankara’da okuyacaksın tamam oku ama namazlarını kılmazsan hakkımı sana helal etmem” demişti. Bu sözünü ben hiç unutmadım hep kulağımda çınlıyordu. O nedenle Ankara’da sürekli araştırıyorum, namazımı rahat kılabileceğim bir yer, bir ortam araştırıyorum. Ama alışma döneminin verdiği bir derbederlik var. Cumalara gitmeye çalışıyorum, namazlarımı fırsat buldukça kılmaya çalışıyorum.

Halis Koyuncu var şu anda bakanlıkta görevli, o da bizim sınıfta öğrenci, bir gün kantinde otururken bana doğru yaklaştı ve benimle konuşmaya başladı. İşte dedi, “sen İslamiyet’i biliyorum sanıyorsun, ahkâm kesiyorsun ama senin bildiğin İslamiyet doğru İslamiyet değil” dedi. Bu sözü bana çok dokunmuştu. Ben de “öyle mi? O halde sizin İslamiyet’inizi görelim bakalım sizin doğru bildiğiniz İslamiyet nasılmış?” dedim, birazda sert bir tepki ile ben o zamanlar ülkücü geçiniyorum, biraz da atak görüntümüz var.

Bana “Ben seni bir yere götüreceğim orada göreceksin” dedi ama birkaç hafta atlattı, daha sonra baktım dediğini yapmıyor bu defa ben onu takip ettim okul çıkışında. Takip ettiğimden haberi yok, girdiği evi gördüm, on beş dakika sonra zile bastım karşılarında beni görünce şaşırdılar.

1972 yılı, Ankara Risale-i Nurlar açısından kâbus gibiydi. Her gün kitapları saklıyoruz, sonra ihtiyaç olunca çıkarıp okuyoruz. Her gün baskın olma ihtimali var. O nedenle sanırım beni istememişler. Yani o arkadaş benden bahsetmiş, onlarda aralarında yaptıkları istişare ile ne olur ne olmaz düşüncesiyle getirmesini istememişler. Yani, o da bu karar nedeniyle beni atlatmış.
 
Haliyle beni karşılarında görünce biraz korktular. Neyse, tanıştık, gece on ikiye kadar beni bırakmadılar, yemek yedirdiler, geç saatte yurda döndüm. O zaman Yurt sorumlusuydum. Bir hafta geçti ayaklarım gitmek istemiyor ama gönlüm orada, gezmeye diye çıkıyorum dershaneye uğruyorum. İki üç kere böyle olunca dayanamadım onlara “Ben burada kalacağım” dedim. Önce “Yerimiz yok” dediler, sonra ısrar ettim gene almadılar, hep o endişe ile beni geri çevirdiler ama 7 Ocak 1973 de dershaneye girmek nasip oldu ve üç sene kaldık. O gün bugündür de bu hizmetin içindeyiz. Allah’tan tek dileğimiz bizi ayırmasın, ölene kadar da devama kararlıyız.

* İnşallah!.. Siz Tahir Mutlu ağabeyin kızının damadısınız, o nedenle o mübarek zatı yakından tanıyan bir insansınız, biraz bize ondan bahseder misiniz?

Tahiri Abi ile ilk defa Ankara’da tanıştım. Benim kaldığım dershane Bahçelievler’de merkezi bir dershane idi, Anadolu’dan gelen her Nur talebesi mutlaka uğrardı o nedenle. Tahiri Ağabey’de her Ankara’ya gelişinde mutlaka uğrardı. Bayram ağabeyin yanına da uğrardı, 27 ye giderdi biz de oraya giderdik orada görüşürdük. Bayram Abiyi görmek için de giderdik. Tanışmamız böyle olmuştu yani sıradan bir Nur talebesi gibi bir tanışmaydı bu.

Kendisini çok severdik o nedenle hal ve hareketlerini takip ederdik, yanında birçok defa namaz kıldık, namaza başlamadan önce bize bakardı ceketsiz olduğumuzu görse ceket giymemizi isterdi, bir defasında beni de bu konuda ikaz etmişti. Ben gömlekli namaza durmuştum, beni öyle görünce “Git ceketini giy gel” dedi bana, ben de gittim giydim geldim öyle namaz kıldık. 1974’ün sonlarına doğru hacca gitmişlerdi uğurlamıştık.

“Vefatından önce, Tahiri Ağabey’i son ziyaretim”

Ben askerliğimi İstanbul Tuzla’da yaptım. Yedek subay olarak yaptım, o nedenle zaman zaman uğruyorduk. Tahiri Abiyi, Abdullah Abiyi ziyaret ediyorduk, derslerini dinliyorduk. Acemilik dönemimde Pendik’te hafta içi kışlada, hafta sonları dershanedeydik. Dört ay sürekli görüşme fırsatımız oldu.  Kura çektiğimizde bana Hakkari çıkmıştı, İl Jandarma Komutanlığına. Bilal isminde bir arkadaş vardı ona da Samsun çıkmıştı. Gitmeden önce en son bir ziyaret edelim dedik.

Abdullah Yeğin Abiyi önce ziyaret ettik daha sonra Tahiri Abinin yanına gittik ama bu defa geç kalmıştık. İkindi namazını kılmış odasına çekilmişti. Biz orada kalanlara geliş nedenimizi söyledik ama oradaki kalanlar “kabul etmez” dediler, o zaman “rahatsız etmeyelim selam söylersiniz” dedik, çıkmaya davrandık, üzerimizde de askeri elbise vardı, tam ayakkabılarımızı giyip çıkıyorduk ki, biri koşarak geldi ve “Tahiri Abi sizi çağırıyor” dedi.
Bizi odasına aldı kendisi aşağıya inmemişti. Bizim geldiğimizi kendisi bir şekilde öğrenmişti.

* Oradakiler mi haber vermişti?

Yok haber vermemişlerdi ama nasıl haberi olduysa bizi çağırmıştı. Biz kerametine verdik, bu bir keramet idi. Odasına girdik, selam verdik selam aldık ben üzüntülüyüm çünkü sadece bana Hakkari çıkmıştı diğerlerinin hepsi Muştan buyana gideceklerdi. Ben öte tarafa gidecektim. Bunu öğrenince “bunda da vardır bir hayır” dedi bize dua etti. Bizimle epey bir süre sohbet etti daha sonra kalktık. Çıkarken dış kapıya kadar geldi biz ayakkabılarımızı giyerken bekledi ve bizi uğurladı. Dışarı çıktık kapıyı kapattık o içeride kaldı. 1977’nin Şubat ayı, saat altı suları idi. Zaten daha sonra Nisan ayında da vefat etmişti. Son görüşmemiz imiş meğer daha sonra görüşemedik tabii. O zaman gazeteye abone idim bana geliyordu, vefatını oradan öğrendim.

Rüyamda bana “ben verdim” dedi.

* Tahiri abi ile ilgili unutamadığınız herhangi bir hatıranız var mı?

Aradan iki yıl geçmişti yani, 1979 yılıydı, evlenmeye karar vermiştik birkaç aday vardı birine karar verecektik, ama beni ikna edemiyorlardı. Babam bir gün bana “biz seni ikna edemeyeceğiz, git kim seni bu hale getirmişse ona söyle o evlendirsin, senin o kadar çok şartın var ki, bu şartları taşıyan birini nasıl bulacağız” hakikaten bir türlü olmuyordu. Birçok denememiz sonuçsuz kaldı. Sonra, babamın sözünü dinledim ve Bayram Abiye gittim.

Bayram Abi de sağ olsun bir yerine birkaç aday gösterdi, bana git bunlara bak, biriyle anlaş dedi. Adaylardan biri de Tahiri Abinin torunuydu, verilen adrese gittim gördüm geldim “tamam abi” dedim iki gün sonra da istedik, her kız evi gibi bizden 15 gün süre istediler. Bizi tanımıyorlardı, haliyle tanımak istiyorlardı. “Olur” dedik, o günlerde ben Yozgat Ortaokulunda öğretmenlik yapıyordum. Ama yıl sonu okul kapanacak ve ben öğrencilerimle yaptığım bir program var onun için Antalya’ya gideceğim. Toroslarda yaz tatilinden yararlanmak istiyoruz. Yani, iki üç gün içinde bu işi yapmıştık biz gittik ama aklımız burada kaldı, ne oldu ne olacak diye.
Daha ilk gün ben öğrencilerle ortak programdan sonra biraz gaylüle yapmak istedim. Uyur uyumaz Tahiri Abi karşımda ve bana “ben verdim” dedi. Rüyamda bana verdiğini söylemişti. Hakikaten aynen rüyadaki gibi kolay oldu ve verdiler.

Tahiri Abi ile ilgili böyle bir hatıram var. Yani, Tahiri Abi ahirette de olsa tasarrufu var diye düşünüyorum.

"60 bin TL yi kendisi sayınca 65 bin TL olmuştu"

* Tahiri abinin belirgin olan özellikleri nelerdi? Biraz da onlardan bahseder misiniz?

Öncelikle Tahiri Abi çok titiz bir insandı, ibadetlerine çok önem verirdi, fazlasıyla ciddiye alırdı. Mesela ders yapılırken, bir ayağını altına alır üstünde oturur diğer ayağını büker ve dik tutardı dersi öyle dinlerdi, hiç değişmezdi. Yani rahat bir pozisyonda olmazdı, ciddi bir şekilde bir büyük zatın huzurunda dinliyormuş gibi dinlerdi.

Kimseyle ilgilenmezdi kapı açılsa dönüp bakmazdı edebince, ibadet eder gibi dinlerdi. Biz de haliyle onun o halinden etkilenirdik biz de onun gibi ciddi bir vaziyette kedimizi vererek dinlemeye çalışırdık, yani onu örnek alırdık.

Abdest alırken önüne havlu koyar öyle alırdı, üzerine su sıçramasın diye, tuvalete girerken üzerine namaz kılarken giymediği bir pardösüsünü giyerdi üstü kirlenmesin diye, namaz kılarken onu çıkarır başka ceket giyerdi, temizliğe gayet dikkat ederdi.

Kızlarına, torunlarına geldiğinde hep bu şekilde davranırmış. Hatta kendisine bir oda tahsis edilirmiş gidene kadar orada kalır ibadetlerini ciddi bir şekilde ifa edermiş ve gelenler onu orada ziyaret eder, rahat görüşme imkânı bulurmuş.

Bir arkadaştan dinlediğim bir hatırayı anlatayım isterseniz. O olay yaşanırken ben de Ankara’daydım, bir dershane alınacak bunun için para toplanıyordu, hatta talebelerde katılıyordu, yani talebeler o gün burs almak şöyle dursun imkânı olanlar hizmete katkı sağlıyordu. Hatta ilk arabayı Ankara’da talebeler kendi imkânlarımızla almıştık.

Dershane için toplanan para 60 bin TL idi, oysa alınacak gayr-i menkulün fiyatı ise 65 bin TL. Bir türlü 5 bin TL bulunamıyordu. Arkadaşlar dert yanıyor, kıvranıyor, beş bin TL’nin bulunamayışı kahrediyor. O günlerde Tahiri Abi Ankara’ya geliyor. O’na bu durumu anlatıyorlar, 5 bin TL eksik kaldığı için dershaneyi alamadıklarını söylüyorlar.

Tahiri Abi de “Hele şu parayı bana verin bakayım bir de ben sayayım” diyor. Alıp sayıyor, 60 TL olarak aldığı parayı saydıktan sonra 65 TL olarak geri veriyor. Ve onlara “Siz bu parayı yanlış saymışsınız bu para tamdır” diyor ve geri veriyor. Onlarda alıp tekrar sayıyorlar bakıyorlar hakikaten para tam. Bir şey diyemiyorlar tabii. Gidip dershaneyi alıyorlar.

Tahiri Abinin böyle bir kerametini orada duymuştum. Onunla ilgili benim bildiklerim bunlardan ibaret ama istersen hanıma da soralım, yani torununa o da bir şeyler biliyordur.










Sabahattin Boyacının akrabalarından Tahiri Abi ile ilgili birkaç hatırat

 

Sabahattin Boyacı anlatıyor

 

Rahmetli annesi ile ilgili bir hatıra:


Annemin daha önce beli kırılmıştı ve epey uzunca bir süre sıkıntı
çekmişti.1999 yılında “mübarek üç ayları Mekke Medine de geçireyim ve
haccımı da yapıp döneyim” diye kutsal topraklara gitmişti. Hacdan bir ay önce Kabe'yi ziyaret esnasında yüksek bir aradan geçerken beli aniden incinip yere yığılmış ve acı içinde kıvranırken rahmetli babasının kendisini hemen kucakladığını fark etmiş, "Düşer düşmez yanımdakilerden önce babasını başucunda bulmuş. “Zaten Mekke'de kaldığım sürece ara ara babamı kalabalıklar arasında görüyordum" demişti.



Rahmetli Babaannesi (Tahir Abi’nin dünürü) ilgili bir hatıra:

 
Babaannem Isparta'ya Üstadı ziyarete gittiğinde Üstadın kolundan/dirseğinden, elbisesinin üzerinden öpüyor (o günkü bir gelenek) o esnada Tahir Abi de Üstadın yanında kalmaktadır. Tahiri Abi Üstada "Bu benim dünürümdür" diye takdim ediyor.

Üstat elini babaannemin başına koyar ve Tahiri Abiye dönerek "Senin dünürün benim dünürümdür" der ve dua eder.
Babaannem ziyaretten sonra(ölene kadar 1986) "hiç baş ağrısı çekmedim" diye bize söylemişti.

Rahmetli Bayram Abiden bir hatıra:

 

1981 yılında beraber İslam köy’e Hafız Ali Abi’nin yeğenini ziyarete giderken arabadakilere (Mehmet Dilek, ben, Bayram Abi ve bir kişi daha) “Tahir Abi Üstadın iltifatına en çok mazhar olan abimizdi.”

“Üstat onun için 70 evliya kuvvetindedir kendisini bilmesin diye dua ediyorum demişti. Tahir Abi ye ise bu sorulduğunda "Hatırlamıyorum efendim, bilmiyorum efendim" deyip geçiştirirdi.” Dediğini hatırlıyorum.



YARIN: Sabahattin Boyacı'nın eşi, Tahiri Mutlu Ağabey'in torunu Emine Boyacı ile yaptığımız röportaj...