Nefse dur demek

En çok ihmal ettiğimiz nefsimizle olması gereken karşı duruşla birlikte diyalogumuz.
Bir yanlış yaptığında karşısına dikilip onunla konuşmuyoruz. “Dur bakalım” deyip, olup bitenin lehimizde mi yoksa aleyhimizde mi olduğunu tartışmıyoruz. Yaratılışı gereği onunla konuşmazsak o bizimle hiç konuşmaz ve onu tanımazsak o bizi hiç tanımaya çalışmaz, hatta tanımak istemez, varlığımızı bile göz ardı etmek ister. 

Oysa nefis her an kontrol altında bulunduracağımız ve asla savsaklamaya gelmeyen başta kalp olmak üzere birçok değerlerimize düşman olan bizim bir yanımız. Her an hata ve günah işlemeye yatkın olan nefsimizle temasa geçmezsek, serbestlikten yararlanarak bizim de önünü kesemeyeceğimiz yönlere alıp başını gider. Sonrasında telafisi mümkün olmayan yıkımlarından başımızı kurtaramayız. Kısır bir döngü içine gireriz. Bizi öylesine yanıltır ki dayattıklarını en masum istekler, kalbimizin, iyi yanımızın istekleri olarak kabul ederiz. Vurdumduymazlığımızdan yararlanarak her yerde bizi temsil etmeye kalkar; bu konuda da epey mesafe alır.    

Nefsiyle sözde barışık olanlar, ancak kendini tanımayanlardır. Bunlara barışık demek de bin şahit gerek; çünkü nefsiyle kavgalı, yani nefsinin farkında olmayanlar, nefisleri tarafından köle alınmış kimselerdir. Başta peygamberler olmak üzere kemal yolunda olan herkes nefsine karşı bir şekilde temkinli ve uyanık olmuştur. “Nefis muhasebesi” denilen bir diyaloga girmedikçe de nefsin kötülüklerinden kendimizi kurtarmak çok zor.

Her kutlu insan gibi Asrımızın Mütefekkiri ve beklenen insanı Bediüzzaman da nefsiyle en çok diyaloga girenlerden. Nefsin tuzakları o denli çok ki, hiçbirinde nefsiyle diyaloga girmekten çekinmemiştir. Bediüzzaman nefsinin güdümünden çıkmayı yalnızca ona karşı durmayı ve onunla diyalogda bulmuştur. Giriştiği çoğu diyaloglarında da onu ilzam etmesini bilmiştir.

Nefis unutulmaya da gelmez. Çünkü unutulmak onun en çok arzuladığı davranış biçimidir. İstediği gibi at koşturmak onun mutluluktan dört köşe olduğu bir fırsattır.

Nefis bazen bedene gelecek tehlikelere de göz yumar; acımasızdır. Kendi ölüm fitilini yakan bir yanımızdır. İşte tam bu kritik anda, Bediüzzaman, güzellikleriyle gururlanan nefsiyle diyaloga geçer ve ona “Sen bir şeye malik değilsin. Nedir bu gururun?” diye onu durdurmayı dener. Nefis de, “Mademki malik değilim, ben de senin hizmetini görmem” diyerek, kendi zararına da olsa gururunun gereğini yapmaya ısrarlı olur. Asrın Adamı Bediüzzaman da ona kendi bedenine özen gösteren, küçücük elleriyle kanatlarını, gözlerini silen, süpüren ve her hizmetini gören sineği gösterip, onun da bedenine karşı görevini ne denli yerine getirdiğini belirterek cevap verir. Cevabını alır ve ilzam da olur.

Nefsin bize dayatmadığı bir şey yok ki! Ona karşı yerinde bir davranış, ancak uyanık ve tetikte olmaktır. 

Nefisle sorgulanmak üstelik bir kulun en büyük görevidir. Ona dur demek farzdır. Haşir suresinin “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın” diye ifade edilen on sekizinci ayeti, geleceğe, asıl hayatımız olan öte âleme hazırlıklı olmak için, nefis muhasebesini öngörüyor. Yaptıklarımız, erdemlilikle ne derece ilgilidir, öte hayata ne denli elverişlidir, bizi kurtaracak yoksa tüm hayatımızı sonuçsuz bırakacak nitelikte midir diye sorgulamamız gerekir. Ayetin yarın dediği gelecek de o kadar uzak değil. Nitekim Katade, “Allah ayette kıyamet zamanını o kadar yaklaştırmıştır ki, ondan yarın diye söz etmiştir.” demiştir.

Nefis yalnızca ahretimizi değil, şu andan biraz sonrasını allak bulak ederek dünyamızı da karartabilir. Kaybedeceği bir şeyi olmadığı için, aklımıza gelen her kozu bizimle paylaşmaktan çekinmez. O beden kafesinin ateşte yanmasından da hoşlanır; her ne kadar kendisi bu felaketin içinde olsa bile.

Şeytanın en büyük yardımcısı da içimizdeki nefistir. Nefis şeytanla birlik olup sürekli bize tuzaklar kurar. Hatta şeytan yapmak istediklerini nefis aracılığıyla yapar; içimizden biriymiş gibi bize yaklaşır. Belki de tasavvuf erbabının nefisleriyle daha çok ilgilenmiş olmalarının ana sebebi budur. 

Nefsi hesaba çekme konusunda Hz. Ömer’den şöyle rivayet edilir: “Başkası sizi hesaba çekmeden önce kendinizi hesaba çekin. Sizi birileri tartmadan önce siz kendinizi tartın. Sizin bugün kendinizi hesaba çekmeniz, yarın başkasının sizi hesaba çekmesinden daha kolaydır. O gün gerçekleşecek ‘büyük geçit’ için süslenin. O günde Allah’a arz olunursunuz da sizin hiçbir şeyiniz O’na gizli almaz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.