Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Namık Kemal ve Bediüzzaman (I)

21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. İki yaşında iken annesi Zehra Hanım’ı kaybetti. Bundan sonra eğitimi ile üst düzey bir devlet görevlisi olan dedesi Abdüllatif Paşa ilgilendi. Abdüllatif Paşa’nın desteği ve yönlendirmesi ile çok iyi bir tahsil dönemi geçirdi. Dedesinin Mutasarrıf olarak Sofya’ya tayin edilmesi ile birlikte, hayatının en önemli dönüm noktalarından biri başladı. Gençlik dönemine geçiş ile birlikte burada siyasi ve edebi düşünceler geliştirmeye başladı ve 16 yaşında iken Sofya’da evlendi.(1)

Daha sonra dedesi Abdüllatif Paşa’nın vefatı üzerine İstanbul’da memuriyet hayatına başlayarak geçimini sağlamaya çalıştı. Bu arada İstanbul’daki şair ve ediplerle tanışıp, şiir ve edebiyat bilgilerini geliştirdi. Devrin büyük şairlerinin katıldığı ‘’Encümen-i Şuara’’ toplantılarına katılmaya başladı. Bu sıralarda Tanzimat döneminin ünlü edebi şahsiyetlerinden Şinasi ile tanıştı ve bu tanışma hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Şinasi’nin sahibi olduğu Tasvir-i Efkar gazetesinde 1862 yılından itibaren şiirleri yayınlanmaya başladı.  Şinasi’nin etkisiyle daha çok sosyal içerikli şiirler yayınladı. Önceleri Ziya Paşa gibi ilk edebi kültürü tamamıyla doğuya bağlı iken, Şinasi ile tanışıp Tasvir-i Efkar’da çalışmaya başladıktan sonra bu alaka ve çalışmalar, yavaş yavaş yerini batıya bırakır.(2) Bu arada Fransızca öğrendi.

1865 yılında kurulan ‘’Yeni Osmanlılar Cemiyeti’’ne  üye olması ile birlikte, kendini yeni bir çevrenin ve mücadelenin içinde buldu. Cemiyetin görüşleri doğrultusunda Muhbir ve Tasvir-i Efkar gazetelerinde yönetimi eleştiren yazılar yazdı. Bu yazılar nedeniyle İstanbul’dan uzaklaşması için Erzurum Vali Muavinliğine tayin edildi. Yeni Osmanlılar Cemiyeti liderlerinde Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti ile görev yerine gitmeyerek  17 Mayıs 1867’de Avrupa’ya kaçtı. Önceleri Paris’e gitti. Burada fazla kalmayarak Londra’ya geçti.

1868 yılı Haziran ayında Ziya Paşa ile birlikte Hürriyet gazetesini yayınlamaya başladı. Bu gazetede yazdıkları yazılarda, ülke meseleleri üzerine görüşlerini ifade ile, özellikle Meşrutiyetin kaçınılmazlığı konusundaki makalelere ağırlık verdiler. İki yıla yakın bir süre, Ziya Paşa ile birlikte Hürriyet gazetesinde mücadelelerine devam ettikten sonra, Ziya Paşa ile anlaşmazlığa düştü ve 1870 yılında İstanbul’a döndü. Avrupa’da örgütlenen ve çalışmalarını bu ülkelerde yapan Yeni Osmanlılar Cemiyeti,  Namık Kemal’in İstanbul’a dönmesi ile birlikte büyük bir darbe almıştır

İstanbul’a dönen Namık Kemal, gazetelerde yazı ve şiirlerini yayınlamaya devam etti. 13 Haziran 1872’de Ebuzziya Tevfik ile birlikte ‘’İbret’’ gazetesini yayınlamaya başladı. Bu arada kısa bir süre Gelibolu’da Mutasarrıflık görevinde bulundu. 1 Nisan 1873 yılında en önemli tiyatro eserlerinden olan Vatan Yahut Silistre sahnelendi. Bu eser, büyük bir ilgiye mahzar olunca durumdan endişelenen Saray tarafından, 5 Nisan 1873’te İbret gazetesi kapatıldı ve Namık Kemal, Sultan Abdülaziz’in 10 Nisan 1873 tarihli fermanı üzerine, Magosa’ya sürgüne gönderildi.

Namık Kemal, üç yıldan fazla bir süre ile Magosa’da kaldı. Buranın havasını pek sevmemekle birlikte, burada kaldığı süre içerisinde dini duygularında büyük bir gelişme olduğu ve İslam Birliği düşüncesini benimsemeye başladığı görülmektedir. Magosa yıllarında yazı hayatına hızlı bir şekilde devam etmiştir.  Akif Bey, Gülnihal, Zavallı Çocuk, İntibah ve Takib isimli eserlerini Magosa’da  yazmıştır. Bu eserlerini İstanbul ve Kahire’de bastırmış ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilip V. Murad’ın Padişah olmasıyla birlikte İstanbul’a döndü.

V. Murad’ın çok kısa süren saltanatından sonra, Sultan II. Abdülhamid’in tahta geçmesi ile birlikte ‘’Şura-yı Devlet’’ üyeliğine seçildi. Kanun-u Esasiyi hazırlayan komisyonda görev yaptı. I. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra oluşan kargaşa ortamının sorumlularından biri kabul edilerek, taşrada bir görev teklif edildi. Bu görevi kabul etmemesi üzerine tutuklandı Beş buçuk aylık tutukluluk döneminden sonra çıkarıldığı mahkemede beraat etti, fakat İstanbul’da ikamet etmesi sakıncalı görüldüğünden beş bin kuruş maaşla Midilli adasına gönderildi. 1882 yılında Midilli’de yazıp Sultan Abdülhamid’e gönderdiği bir eserinden dolayı ‘’Nişan-ı Osmani’’ ile ödüllendirildi. Midilli’de iki buçuk yıl kadar kaldı ve burada Celaleddin-i Harzemşah piyesi ile Cezmi romanını yazdı. Celaleddin-i Harzemşah isimli piyesinde İslam Birliği fikrini başarılı bir şekilde işlemiştir. Bu iki buçuk senenin sonunda ‘’Ferman-ı Şahane’’ ile Midilli’ye Mutasarrıf olarak tayin edilmiştir.

Üç sene boyunca burada Mutasarrıflık görevini yaptıktan sonra aynı görevle Rodos adasına tayin edildi. Bu mücadele ve gurbet hayatı sonunda zayıf düşen vücudu ağır bir zatürree hastalığına yakalandı. Burada Osmanlı Tarihi adlı eserini yazmaya başlayan Namık Kemal,  Rodos kalesinde görevli genç bir teğmenin uygun olmayan yanlış bir hareketi sonucu, Osmanlı Hükümet ile İngiliz Hükümetinin arasının açılması neticesinde  Sakız adasına tayin edildi. Sakız adasının havası ile eski hastalığı nükseden Namık Kemal, 2 Ocak 1888’de ailesinden uzak bir şekilde 48 yaşında vefat etti. Cenazesi Sakız adası Camisinin bahçesine defnedildi. Daha sonra Sultan Abdülhamid’in izni ile ve vasiyeti üzerine memleketi Bolayır’a nakledildi.

Sultan Abdülhamid ile Namık Kemal münasebetleri sanılanın aksine genelde olumlu bir mecrada sürmüştür. Pahalı sürgünler ve önemli vazifeler, Abdülhamid’in bu güven ve sevgisinin bir ifadesi olarak algılanabilir. Hatta Sultan Abdülhamid hatıralarında Namık Kemal için hep olumlu düşünceler taşıdığını şu şekilde ifade etmiştir:

‘’Kemal Bey benim mağdurlarım arasındadır. Fakat aslında o kendi kendinin mağduru idi…  İtiraf edeyim ki vatanperver bir insandı.  Midilli’ye gönderilişi, hep kalemine ve vatanperverliğine kıyamadığım içindir. Yoksa çok daha ağır cezalara çarptırılması icap eden işlere girip çıkmıştır. İstanbul’da kalması mahzurluydu. Çünkü çevresine toplananlar onu kışkırtıyorlardı, kullanıyorlardı. Nitekim bu yüzden hapsettim, sürgün ettim, ama muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim.  Nerede olmuş olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaşamıştır.’’(3)

DİPNOTLAR:
1-Mustafa Canelli, Namık Kemal, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1985, Sayfa: 12
2-Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, 5. Baskı, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1995, Sayfa:55
3-İsmet Bozdağ, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, Kervan Yayınları, İstanbul, 1975, Sayfa:46-47

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum