Mustafa Öztürk’ün Bektaşi kurnazlığı

Geçen hafta bu köşede çıkan "Mustafa Öztük'ten Said Nursi'ye iftira yağmuru" yazımızda değindiğimiz üzere Mustafa Öztürk İşârât-ül İ’caz’dan yaptığı bir alıntı ile Said Nursi’nin -haşa- ilahi kelama ayar verdiğini ileri sürmüştü. Önceki yazımızda işin etik boyutu üzerinde yeterince durmuştuk bu yazıda ise işin sadece ilmi boyutu üzerinde durmaya çalışacağız. Hatırlarsanız şöyle diyordu Öztürk:

“…Said Nursi Bakara 2/25 ayetin yorumunda, ”minhâ minsemerâtin” denilmektense “min semerâtiha” denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu” şeklindeki bir ifadeyle ilahi kelama bir bakıma ayar vermeye çalışır.”

Meselenin aslı öyle mi acaba? Önce ilgili ayet-i kerimeyi okuyalım: 

“Allah’a inanıp salih amel yapanlara altlarından ırmaklar akan cenneti vereceğimi müjdele! Cennet’te herhangi bir meyveden tattıklarında “bu daha önceden rızıklandığımız şeydir” derler. O rızık birbirinin benzeri olmak üzere cennette kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onlarındır…” Bakara, 25

Bediüzzaman Kur’an’ın yüksek derece-i belağatını göstermek amacıyla bu ayet-i kerimeyi ayrıntılı bir şekilde tefsir ediyor İşârât-ül İ’caz da. Tek tek bütün kelimeleri üzerinde itina ile duruyor. “…Cennette herhangi bir meyveden tattıklarında bu daha önceden rızıklandığımız şeydir” derler. O rızık birbirinin benzeri olmak üzere cennette kendilerine sunulacak…” cümlesinin “Minhâ minsemerâtin” (ondan bir meyve) kelimesini tefsir ederken şunları söylüyor:   

”…Minhâ minsemerâtin” (ondan bir meyve) denilmektense “min semerâtiha” (meyvelerinden) denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkur suallerden iki suale cevap olduğundan “minha” ayrı “min semarâtin” ayrı söylemek icap etmiştir. “Min semarâtin”deki tenkir, tâmimi ifade ettiği cihetle, cennetin bütün semereleri rızık olmaya şâyân olduğuna işarettir...” (İşârât-ül İ’caz, Envar Neşriyat, s.152)   

Bektaşi kurnazlığını gördünüz mü? Öztürk, yargı ifade eden birinci cümleyi alıyor ama o yargının nedenini açıklayan ikinci ve üçüncü cümleden hiç bahsetmiyor. Sadece iki neden cümlesinden değil sözün ana fikri mesabesinde bulunan girizgahından da hiç bahsetmiyor. Öyle ya! Söz nerden geldi oraya? Said Nursi durup dururken mi o ifadeleri kullandı? İki suale cevap olan şey nedir? Öztürk bütün bunların hepsini gizliyor. O gizliyor ama biz ifşa edelim. Sözün başı şöyle:

Evet bu cümle (…) vazifesi mukadder bir suali cevaplandırmaktadır. Mukadder sual ise sekiz sualin memzuç ve macunudur. Şöyle ki: Vakta ki iman edenler amel-i salih işleyenler, Cennet gibi yüksek bir meskenle tebşir edildiler, birdenbire sâmi’in zihine geldi: “Acaba o meskende rızık olacak bir şey var mıdır? Varsa, o rızık nereden hasıl olur ve nerden gelir? O rızıklar o Cennet’ten hasıl olduğu takdirde, nesinden neş’et ediyor? Semeratından meydana gelirlerse, dünya semeratına benzerler mi? Benzediği takdirde birbirine de benzerler mi? Birbirine müşabih olurlarsa, tatları bir midir, yoksa ayrı ayrı mıdır? Tatları muhtelif olduğu takdirde, koparıldıkları zaman yerleri boş mu kalır, yoksa derhal dolar mı? Tebeddül ettikleri taktirde devamlı mıdırlar? Devamlı iseler, onları yiyenler sevinirler mi? Sevindikleri zaman ne derler?..” Arkadaş! Bu sualleri avucuna koy. Ben de bu cümleleri açar, içlerine bakarım. Sen de dikkat et, bakalım mutabık mıdır?” (İşârât-ül İ’caz, Envar Neşriyat, s.151)          

Görüldüğü gibi Said Nursi bu tarz bir ifadeyi Kuran’ın mucizeviliğini ve muhataplarının anlayış seviyelerine göre nasıl hitap ettiğini göstermek için kullanıyor. Yoksa -haşa- Kuran’a bir eksiklik izafe etmek için değil. Bahsi geçen cümle öncesi ve sonrasıyla birlikte okunduğunda mana bir bütün olarak tamamlıyor birbirini. Zaten Said Nursi’nin buradaki esas amacı Kur’an’ın neden görünürde daha edebi olan bir kelimeyi değil de mezkur kelimeyi tercih ettiğini delilleriyle göstermek. Bu meyanda kelamın başka versiyonunu (min semerâtiha) zikretmesi tercih edilen kelamın anlamını pekiştirmek içindir.

Daha muhtasar ve daha güzel olurdu” ifadesi sadece edebiyat açısından, yoksa sözün maksadı ve mantuku açısından değil. Bilindiği gibi Kur’an literatüründe edebiyat başlı başına bir amaç değil sade bir araçtır. Edebiyat muktezayı hale uygun söz söylemek olduğundan “min semerâtiha” (meyvelerinden) yerine Minhâ minsemerâtin” (ondan bir meyve) denilmesi hikmete, maslahata, sözün söylendiği tarihi vasata daha uygundur.

Bu, şöyle demeye benziyor: “Kur’an anlattığı kıssaların ayrıntılarından (sözgelimi Kehf Suresinde mağarada uyuyanların kaç kişi olduğu, isimleri, hadisenin nerde geçtiği vb) bahsetseydi tarihsel açıdan daha iyi olurdu ama bahsetmemesinin nedeni dikkatleri gereksiz ayrıntılar içerisinde boğmamak, dikkatleri sadece kıssada verilmek istenen ahlaki mesaja çekmek. Çünkü Kur’an bir hidayet rehberidir, tarih kitabı değil.” Şimdi böyle demek Kuran’ın kıssa anlatımını eksik ve yetersiz mi görmektir, yoksa neden böyle bir yolu tercih ettiğini ikna edici bir yolla göstermek mi? Tabii ki ikincisi.        

Öztürk “cımbızlama” bir yolla çok makul ve hak bir sözü siyak ve sibakından yani bağlamından yalıtarak daha doğrusu kopararak abes ve batıl bir sözmüş gibi sunuyor okuyucuya. Hem de niyet okuyuculuğu yaparak. Tam bir Bektaşi kurnazlığı ile. Bektaşi düz mantığı ile. Sadece tefsir de değil kendi sözlerinin bağlamının göz ardı edilmesinden en çok yakınan ve bunu yapanlara “hakkımı helal etmem” diyecek kadar hassas olduğunu belirten biri olarak bu hatayı bizzat kendisinin işlemesi ne kadar da düşündürücüdür! Hatta fikri hâsılatının biricik sermayesi olan “tarihselcilik” tamamen sahih bağlamın tespit edilmesi varsayımı üzerine inşa edilmiş bir tez.

Öztürk “bazen bir sözün bağlamı -öncesi ve sonrası- o sözün kendisinden daha önemlidir” der, her defasında. Çok doğru! Biz de soruyoruz kendilerine “Said Nursi’ye ait bir sözü kitabınıza alıntılarken o sözü hayati olan bağlamından neden kopardınız? Eğer bu bir sehiv eseri değilse nedeni bizce “üzümü yemek değil bağcıyı dövmek.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum