Müspet eleştiri ve Nur Talebeleri

Eleştiri, hak ve hakikatin ortaya çıkması için cesur yürekler ve usta kalemler tarafından yürütülen ya da yürütülmesi gereken biraz sarp ve azıcık tehlikeli bir alan.

Hakkaniyet, dürüstlük ve itidal elde bulundurulması gereken en güvenilir, en elzem miyar. Kimi, neden, nerede, niçin ve neye göre eleştireceğini bilmek bu yola girerken atılması gereken ilk adım. Kapının eşiği yani.

Masum yargılar, hiçbir zaman insafsız ön-yargılara dönüşmemeli. Eleştirmen, eski tabirle münekkit, eleştireceği kişi, nesne ve metni kendi anlam dünyasının ilmiğinden, menşurundan ve süzgecinden geçirmeli ancak hiçbir zaman kendi öznel mizacının rengiyle onu damgalamaya, yaftalamaya ve tanımlamaya çalışmamalı. Estetik ve retoriksel kaygılar, etik ilkelerin yerine geçmemeli. Eylem ve söylem birlikteliği, her türlü tartışmanın ötesinde, bu ameliyenin mümeyyiz bir vasfı haline gelmeli. Kısacası eleştiri müspet olmalı. Böyle olunca  eleştiri, eksiltmez insanı, bilakis çoğaltır diyor merhum Cemil Meriç. 

Eleştiri, bir seviye, bir irfan, bir donamın, bir birikim ve hepsinden çok bir dikkat işi. Bazı zaman olur, kalemden akan mürekkep, kılıçtan damlayan kandan daha keskin, daha yıkıcı daha sarsıcı olur. İş üzerinden değil, niyet üzerinden, ürün üzerinden değil sahibi üzerinden çıkarımlarda bulunmak bir kelimeyle yıkımdır. Edebiyat tarihimizde bu hayati ilkelerin yeterince muhafaza edilemeyişinden kaynaklanan ve başını “Kaldırımlar” şairi ile Peyami Safa’nın çektiği nice iç acıtıcı, gönül yaralayıcı tatsız polemiklere ve kalem savaşlarına rastlamak mümkün. 

Yargılardan ziyade ön-yargılar, ilmilikten ziyade hissilik, etikten ziyade estetik, metinden ziyade müellif, üründen ziyade niyet ön plana çıkarsa, diğer bir ifadeyle şekil-zemin ilişkisi sahici bir düzlem üzerine kurulmaz ve kurgulanmazsa, yeryüzünün en soylu faaliyetlerinden biri olan eleştiri, haktan ziyade batıl’a hizmet eder.  

İslam fıkhında, bir Müslüman’dan küfrü mucip bir söz veya fiil sadır olduğuna şahit olunsa verilebilecek en adilane tepki, sadır olan fiilin küfür olduğunu fakat sahibi hakkında herhangi bir yorumda bulunamayacağını ifade etmektir.

Çünkü bazen fiil küfür görünür fakat sahibi kafir olmaz.” Özne ile nesne arasındaki ilişki biçiminin sıhhat derecesi, öyle kolayca test edilebilecek cinsten bir mesele değil. İtidal, temkin ve denge bu gibi durumlarda sığınabileceğimiz en güvenli limanlar.

Bütün Müslümanların ve bilhassa Müslümanlar içerisinden “ihsan-ı ilahinin hususi iltifatına mazhar olan bütün samimi nur talebelerinin bu hususlara hassasiyetle riayet etmesi, omuzlarına yüklenen kutsi hizmetin gereği.   

Bir şey daha kaldı. Eleştirilen, yapılan eleştirilerden (hele ki bunların çoğu dostane ise) korkar, sinirlenir, öfkelenir veya suçlayıcı bir pozisyona geçerse bu onun eleştiriyi hak etmediği anlamına gelir. Zira tarih bize gösteriyor ki en sahici eserler ve fikirler, her zaman, en sahici eleştirilere muhatap olur. Ve bu sahici eleştiriler sayesinde olgunlaşır, tekamül eder, efkar-ı ammeye mal olur.

Onun için eleştirilmekten değil, asıl eleştirilmemekten korkmak lazım.  Eli kalem tutan ve meselesi olan bir yazar için eleştirilmemekten daha büyük felaket yoktur yeryüzünde.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum