Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Müslüman Türkler için de demokrasi istiyorum!

Sebeble netice arasındaki hayatî irtibatı görmezlikten gelip bütün dikkatini neticeye hasretmek, en mãsum tabiriyle: Budalalık... Hayr veya şerrinden dolayı netice ile meşgul olanların birinci mükellefiyeti, önce neticenin bağrında boy attığı zemine eğilmektir. Neticeyi hayatlandıran şartlardan sarf-ı nazarın isabetli hükmü budalalık değilse; su-i niyet veya hıyanettir...

Bugün Türkiye amme efkârını bütünüyle meşgul eden asırlık Kürt Meselesi’nin bağrında serpildiği bataklık, 1920’lerde şekillenen mevcut Ankara Rejimi’dir. Batılı hasımlarının Lozan’da savaşın galiplerine dikte ettirdikleri Osmanlı’yı bütün unsurlarıyla imha ve bir daha hayatlanmasına zemin bırakmama telkinlerine onlardan daha müştakâne “lebbeyk” diyen sulh heyeti, harãbezãrı andıran memlekete kucağında bir çuval dolusu yılan, çıyan, akrep ve bütün envaıyla haşerât-ı muzırra ile döndüklerinin farkında bile değillerdi. Huzur ve birliğimizi ebediyen imha edecek bu sulh kazançlarını devrin Ankarası zafer nişanları gibi karşılayıp yeni rejimin gerdanlığına dizdi.

Bin yıl İslâmiyetin geniş şemsiyesi altında Selçuklu ve Osmanlılarla kucak kucağa ikiz karddeşler gibi yaşayan Kürt milletinin hissesine, katı bir ırkçılığın ahmak ve müstebid ağzıyla reddedilmek düşmüştü. Bir milleti toptan red ile tãrih sahnesinden dehlemeye çalışan bu hamãkatın mukabil hareketlere verebileceği tek cevab, kaslarına mürücaat etmekti. Ankara rejimi, Kürt Meselesi diye kendi rahm-ı maderinde döllediği veled-i zinasının imhasına, kaba kuvvet ve zulüm ile bir asırı harcadı.

İki cihãn harbinin memleketlerini yerle bir edip hayatlarını söndürdüğü savaşın ezilmiş mağlubu Almanya, İkinci Harbin neticeleri itibariyle de Japonya bügün her mânâda dünya ekonomi ve siyaset arenasında başa güreşen iki dev iken; kuruluşundan sonra savaş yüzü görmeyen Türkiye yaşanmaz halde değil mi? En azından bahsi geçen memleketlerin yüz yıl gerisinde değil miyiz?

Millete rağmen kudsîyet atfedilip inşã edilen düşman değerleri, milletin kendisinden korumak için bir asırdır enerji harcayan devletin bütün vasfı, kaba bir bekçilikten ibaret kalmıştır. Bu kaba bekçiliğin tabiî neticesi olarak da milletle karşı karşıya gelmiş, iki amansız hasım olup çıkıvermişlerdir. Bugün yeryüzünde Ankara kadar kendi milletinden korkan, emniyet etmeyen, beğenmeyen başka bir devlet yoktur. Tersi de doğrudur: Yeryüzünde kendi devletine bu kadar düşman ve kendi devletinden bu kadar muzdarib başka bir millet de yoktur.

Evet, Kürt Meselesi Türkiye’nin hayatî meselelerindendir: Doğru... Doğru ancak, en az Kürt Meselesi cesãmetinde bir düzineden fazla meselemiz var ki, hepsi de bu müstebid ve milleti hasım gören Ankara inşãsının neticesidir: Alevi Meselesi, Ermeni Meselesi, Askerî Vesãyet Meselesi küçük mü? Ya dindarlara revã görülen zulümlerin tamamına alem haline gelen başörtüsü zulmü?... Başörtüsü zulmü bile tek başına bir devleti mevte mahkûm edecek unsurlara sahip değil mi?..

Adına Kemalizm denilen ve bütün dertlerdimizin bağrından fışkırdığı bu anlayış hür ve serbest zeminlerde tartışılıp beraat veya idamına milletin kararı çıkmadan necãt bulamayız. Kemâlizim, M. Kemâl’in bütün icraatları başta olmak üzere, serbest zeminlerde mutlaka tartışılmalı ve çıkan neticeye herkes râzı olmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen “şahıs koruma” kânunu olan “Atatürk’ü koruma kânunu” diye bilinen ve bir baskı altında Menderes iktidarına çıkarttırılan 5816 nolu kânun mutlaka kaldırılmalı ve bu kânunun arkasında işlenmekte olan şeni fiillere bir son verilmelidir.

Son zamanlarda hükümetin adına “Demokrasi açılımı”, diğerlerinin “Kürt açılımı” dediği teşebbüs, şüphesiz hayırlı bir faaliyet ve isabetli bir adımdır. Şüphesiz Kürt meselesi, daha çok demokrasi ile mevcut haline kıyasla sükûn ve sükûnet bulur. Elbet de bugün dünya amme efkârının kabulüne mazhar olacak daha fazla demokrasi, Türkiye’nin asırlık meselelerine de nefes aldırtıcı pencere olacaktır. Ancak ciddi güçlükler var:

Türkiye’de daha fazla demokrasiyi nasıl teminat altına alacaksınız? Çelik bir korse gibi milletin gövdesine geçirilen, savaş sonrası korku ve endişelerin telkini altında iyice daraltılarak milletin nefes darlığına sebeb olan “Ebedi ve Millî Şef”lerin müstebidãne idãre tarzını görmezlikten gelerek demokrasiyi nasıl geliştireceksiniz? Arkasında her nevi cinãyetin işlendiği, her menfaatın devşirildiği, askerî vesãyet başta olmak üzere bütün gayr-i meşru vesãyetlere meşruiyet beratı veren Kemalizmi tartışmadan, devletin resmî ideolojisi makamından tardetmeden demokrasiyi ne kadar geliştirebileceksiniz?

Dürüst ve samimi olmanın bedeli, çoğu zaman çile çekmek, bâzen de hayatından olmaktır... Hangi hayat? Hayat sizin mi ki?.. Sizin olsa ebediyen yaşardınız... Hayat sizin değil, veren alıyor... Bugün vermeseniz, yarın vereceksiniz... 50 yıl ile 100 yılın farkı ikincisinin aleyhinedir: Gençliğini kaybetmiş olacak, hastalıklarla boğuşacak ve bir yığın mezellete katlanacaktır... Bu fãnî hayatı ebedî hakikatların ihyası için harcayan bahtiyardır...

Evet, dürüst ve samimi olalım... Kürt Meselesi, Kürtlerin meselesi değil, Türklerin de meselesi değil: Ankara’nın meselesidir... Kürt Meselesi’ni çözmek isteyenlerin hareket noktası Diyarbakır değil, Ankara’dır... Ankara’yı düzeltir, Ankara’yı milletin değerleriyle barışık hale getirir, bir cüzzamlıyı andıran habîs çehresini değiştirebilirseniz, Kürt Meselesi de, diğerleri de kendiliğinden çözülür.

Sadece Kürtler için düşünülen zoraki demokrasi kabulüm değildir. Demokrasi hepimiz için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bu toprakların kahir ekseriyetini teşkil eden Müslüman Türkler için de, dağlık bir coğrafyada bin türlü zulmü görmüş aleviler için de demokrasi istiyorum. Yetmez, gözü yaşlı başörtülü kardeşim için de demokrasi istiyorum; asla vezgeçmemesine, bir an asla unutmamacasına... Vermemek gücünüzü aşar, vereceksiniz: Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün... Ama mutlaka vereceksiniz.

Ve Kürt Meselesini çözecek olan aslî şemsiye ise samimãne bir dindarlık ve İslâmî zemindir. Bin yılın tasdikinde bir hüküm... Çok yazdım, başka bir makalede bir daha yazarım. Evet, bugünkü demokrasinin dar gömleğine asla sığmayacak olan İslâmî bir hayat, tãrihin bu ikiz kardeşlerini yeniden birlikte dünyanın dört bir tarafına kanatlandırabilir. Lozan’da bize bir asrı kaybettiren bin yıllık düşmanlarımızın korktuğu gibi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum