Hilal ÇORBACIOĞLU

Hilal ÇORBACIOĞLU

Musibetle nasihat

Ömür bu, hiçbir şey her zaman yolunda gitmiyor. Hayat bazen tat veriyor, bazen acı ve bazen de  ders. Hislerin bir zar kadar incelip mantığın silkinişi bütün vücudu aniden sarıyor. Ve düşünüyor insan neden böyle oldu? Bunda benim suçum ne? Bir öz eleştirinin, kişisel performans ölçümünün zamanı gelip çattığını hissediyor son düşüşünden aldığı  ızdırabın heyecanı ve  haletiyle….Yarattığı mahlukların en değerlisi ve en özeli, halife-i arzı olan insan, donatıldığı muhteşem cihazatı ve   mantığı ile eşrefi mahlukattır. Her noktada kusursuz yaratılan insan doğruyu veya yanlışı seçme   özgürlüğü ile de şereflendirilmiştir. Nefsin verdiği karşı konulmaz etkisi ile kalpteki ve bedendeki bu özgürlük hayatın her karesinin de insanların karşısına zorlu sınavlar çıkarıyor. Zamanın artık karşı konulmaz akışı insanı asıl amacına giden yoldan bazen sapmasına sebep oluyor. Bu halette ilerlerken zaman zaman  sorumluluklarını unutur  insan,  misyon ve vizyonuna mugayyir hareketleri yaparken bulur bazende  kendini. Ufacık siyah noktayken bütün kalbi kaplayan tavizler, karşı konulmaz korumasızlığını acımasızca yaşatır ruhuna. Siyah noktalar; Tenezzül edilen  tavizlerin kimi kuvvetli, kimi zayıf olduğundan bu kararmanın da derecesi ayrı ayrıdır. Kimi günah kalbe reyn (pas, leke) olur, kimi kalbin üstünü mühürler, kimi de kalbi kilitler, kapatır.

Ve bizi en çok dumura uğratan diğer vecih; ünsiyet… Bünyemizde ünsiyet oluşturan hareketlerimiz mantık silsilesinde yerini bulamayacak kadar sıradanlaşıyor.Hani bazen insan görmenin sırrına eremez sadece bakar ya, yahut belki görürde elini kolunu kaldıracak mecali kendinde göremez ya işte yaşadığımız halet. Yanlış olduğu biline biline yapılır bazen nefsin edna isteği. Aklının en derininden beyninin en ince kıvrımından fetvalar çıkarırsın kendine ve nefsin muhakemesiz savunucuları girer devreye; mazeretler ve tezkiye-i nefs ile. Müdafaaların sonu sonsuzdur.

Hayatımızın dejenere olmasındaki en büyük afet  teknolojik nimeti nıkmete  dönüştürdüğümüz hazin çerçeve.Ekran kültürünün insan bünyesiyle bütünleştiği 2000’li yıllar uyuşmuş insan topluluklarını da vatana millete kazandırmış durumda. Gündüzleri bilgisayar başında kalan insanlar evlerine giderken bilboardların istilasından sonra evdeki televizyonla bütünleşerek bir hayat akışının içinde gafletinden habersiz gaflet içinde. Cep telefonu ve dijital musik aletlerinin de  kalan boş zamanlarını işgal etmesi de trajik bir mesele. Ve dikkat ettiyseniz insanların en büyük problemi zaman yetirememek hayırlı işlere. Yüz yüze yapılan iletişimleri tavan arasında saklanıyor gizlice.

Akışa tabi olan insan durup düşünemiyor, bir muhasebe yapıp kendine nereden geldim? Nereye gidiyorum? Gibi insanın temel felsefesini sorgulayan sorular sormuyor. Buda gözümüzde ki perdeyi daha kalınlaştırıyor yüreğimizi nezafetsizliğe bulaştırırken . Koptukça kopuyor insan, unuttukça unutuyor...
Yaratılanların en ‘özeli’ ‘eşref-i mahlukatı’ insan seçilmişliği ve özelliğiyle beraber, özgürlüğü neticesinde yaptığı hatalar ve yanlışların ikazı bazen bu dünyada yapılabiliyor. Gafletin içine çeken soğuk yüzünden uyanış işte bu ikazlar ile kendini gösteriyor. İrkiliyor insan. Çaresizliğini ve acziyetini anladığı demlerde tek kurtuluşun o’na biad etmekle gerçekleşeceğini anlıyor, adı konulmaz sıkıntılara O’ndan gelme düşüncesiyle merhem sürüyor. Farkındalığın en güzel hali olan bu silkiniş, akla gelen sayısız soruların cevaplanışıyla devam ediyor. Belki Onlarca seminerde veya yüzlerce kitapla kazanılamayan bilgi ve mantık sistemi ufak bir musibetle insanın aklına ve kalbine bir balyoz gibi iniyor. Bir musibetin binlerce nasihatten etkili olduğu gerçeğini insan tüm hücrelerine kadar hissediyor.

Bir kerâmet bir ödül, ilahi bir ikaz diyebileceğimiz musibetler insanın düşünce dünyasında çatallaşan yolları teke indirip, sisli olanları netleştiriyor. Kullarına karşı çok şefkatli olan Yaratıcı, kendisinden gelecek azaptan sakındırıyor. Tıpkı sınav yaptığı öğrencisinin kulağını hafiften çeken hoca gibi. Ta ki dersten kalmasın. Bu ders ki ne alttan alma şansımız var nede bütünlemeye girme şansımız.Telafisi mümkün değil geçen ve yitirilen zamanın. Yaşadıkça anlaşılan bu durum, anlaşıldıkça değerini hissettiriyor. Ve insan yaşadıkları zahirde üzücü ve zorda olsa minnet duygusunu kalbini hissetmeden edemiyor. Tabi önemli olan bu bilinci anlamak ve sabretmek. Bu bilinçle sabır göstererek öz eleştirisini ve performans analizini yapan insan doğruyu, güzeli bulacak ve hatasını anlayarak, çözüm alternatiflerini er geç bulacaktır. Nitekim  gönlümüzün ayine-i misali olan fiili yanılgılarımızın farkında olmak ve bu hafif tokatlardaki şefkati idrak karanlığın içindeki aydınlıkta izlediğimiz silüetten edindiklerimiz en önemli azıklarımızdır.   

Vicdan yargıcının önünde makamsız ve mevkisiz duruş ve kaçınılmaz pişmanlıkların eşiğinde duruşumuzun neticesinde hayatımızın önsözlerini oluşturan nedamet ve istiğfarlara sığınmak bize düşen en önemli vazife.. Celâlli musibetlerin arkasında böylesine Cemâli bir kasd-ı İlâhî varlığı kati ise en makbulü daha çok O’nun bilincinde olabilmek temennisiyle…
    
[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.