Müsbet hareket ve harici düşman…

Müspet hareket” metodu Bediüzzaman Hazretlerine ait bir metoddur. Şu sözü bu metodu destekler: “Medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” (Divan-ı Harbi Örfi- Hakikat- sh. 64)  Yine  “biz muhabbet fedaileriyiz” sözü de bu kaideyi destekleyen etkili ifadelerdendir.

Bediüzzaman Hazretlerinde bu ve buna benzer mana yüklü çok sözler var. Yüzlercesini buraya yazmamız mümkün…

Ama, maharet o sözleri ezberleyip söyleyebilmek değildir. Asıl maharet içlerindeki manaları doğru anlayıp uygulamaktır. Sn. Bülent Arınç, Gazze olayından dolayı gündeme gelen “müspet hareketi” yorumladı ve “her hareketimizde müspet harekete dikkat etmeliyiz” dedi. Yani bu sözü siyaset dünyasına taşımış oldu. O nedenle bu metodu iyice irdelemek vazife oldu…

Bediüzzaman hazretleri “müspet hareket” dersini hayatının son günlerinde önemli talebelerini toplayarak vermiştir. Yani adeta vasiyet etmiştir. O nedenle Nur Talebeleri “dâhilde” hiçbir zaman “menfi” hareketlere girmemişler ve desteklememişler. Her zaman asayişin muhafızı olmuşlardır. “Müspet hareket” dersinin anlatıldığı, Üstadın talebelerine en son dersinde şu ifadeler de yer alıyor:

“Evet, mesleğimizde kuvvet var… Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir.” (Emirdağ Lahikası son mektup sh. 455) deniyor.

Harice karşı, haricin tecavüzünü durdurmak için kuvvete başvurmanın doğru olacağı dile getiriliyor. Mesleğimiz ve mesleğimizden gelen kuvvet, Nur Talebelerinin oluşturmuş olduğu cemaatin şahs-ı manevisinden gelen kuvvettir. Dolayısıyla sivil kuvvettir. Burada devlet güçlerinden bahsedilmemektedir. Tamamen içten gelen toplumun bağrından çıkan hiçbir yerden destek almayan bir güçtür.

Üstad bu güçten bahsederken “Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ân'a ait dellâllığımdan ve kuvve-i mâneviye-i imaniyeden ise, elli bin nefer değil, yanlışsınız, meslek itibarıyla elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun!” diyor.

Elli milyon gücünde sivil bir güçten bahsediyor. Bu güç bana göre Gazze olayı ile kendini göstermiştir. Bütün dünya bunu görmüştür. Zaten bu kadar etkili olmasının altında da bu güç yatmaktadır. Bu gücün öyle yabana atılacak ve dikkate alınmayacak bir güç olmadığı ortaya çıkmıştır.

“Söz anlamayan vahşiler gibi” sözündeki “vahşi” kelimesi de dikkatimi çekiyor. Kendimiz vahşi olmayacağız bunu anladık da, peki ya mücadele ettiğiniz millet “vahşi” ise ne yapmalıyız?

Yani, medeni dünyaya “Vahşi” bir toplumu anlatmak durumundasınız. Öyle davranmalısınız ki, hem o toplumun vahşiliği ortaya çıkmış olsun hem de sizin gayet medeni insanlar olduğunuz belirlensin.

Zira hem vahşi, hem de medeniyetten nasibini almamış bir topluma karşı mücadele veriyorsunuz. Ve bu toplum dünya basınını eline geçirmiş, her zaman “akı kara - karayı da ak” gösterecek kadar maharetli ve güçlü bir toplum.

İşte böyle bir toplumun tecavüzatını def etmek ancak kuvvetle olabildiği ortadayken, bu yola başvurmayıp işe medeni ölçülerle yaklaşmış olmak “müspet hareket” değil de nedir? Bu işi yapmak kolay mı? Nitekim “Müspet hareket” kuralına uyarak yola çıkan “Mavi Marmara” ekibinin bu düsturu uygulama ve sonuçlandırma şansı ona verilmemiştir.

İş çatışmaya götürülmüştür. İsrail’in amacı, medeni dünyaya bu hareketin “menfi” olduğunu göstermektir. Bunda başarılı olsa iş gayet vahim… Ama Allah’a şükür ki, bunu başaramadı ve neticede medeni dünyaya karşı 1-0 mağlup duruma düştü.

Bu hareketin devam etmesi lazım… Sivil güç her zaman kendini göstermeli ki, “vahşi” toplumlar medeni olma yoluna girsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum