Murad-ı İlahi ve tarihin akışı

İnsanlık tarihi kırılma anlarıyla doludur.

Ve bazı hadiseler var ki; tarihin akışını tamamen değiştirirler.

Tarihi kahramanlar değiştirir.

Uygarlıkları ise cesurlar kurar.

Bugün millet olarak istesek de istemesek de bu tarihi anların failleri konumuna gelmişiz.

Ya var olacağız ya da yok olacağız.

Bu kadar basit…

Bu kadar kesin...

Bu işin ortası yok.

***

Tarih teferruatlara bakmaz sapmalara da aldırmaz.

Tarih akması gereken yere doğru akar.

Zira tarih Murad-ı İlahidir.

Lakin ilginç bir gerçek var ki; yaşanmamış tarihi bilen büyük insanlar tarihi asla değiştirmemişler.

Onlar Murad-ı İlahiye asla karışmazlar.

Hani bir gün Resulullah (asm) Deccalı anlattıktan sonra sokakta bir Yahudi çocuğu görür ve Hz. Ömer’e, "Deccal bunun suretinde olacak” diye buyurdu. Hz. Ömer hemen kılıcını çekip oracıkta o çocuğu öldürmek istedi. Resulullah (asm) tebessüm ederek: “Bunun gerçekten o zat olup olmadığı belli değil. O değilse öldürmek zülümdür. Kaldı ki eğer o olsa da öldüremezsin. Çünkü o görevini yapacaktır.”

Çünkü Süfyan da Deccal da Murad-ı İlahidir.

Çünkü kâinatın ömrü az kalmış, lakin Kur’an’ın mucizevî gizli sırları henüz açığa çıkmamıştır.

Nasıl ki şeytan insanlığın cevherini açığa çıkarmak için varsa, Deccal ve Süfyan da Kur’an’ın gizli hazinelerini ortaya çıkartmak için var olacaktır.

Onlar direk Kur'an'a saldıracak.

Kur’an bizzat hükmünü icra edecektir.

Hayırlar cennete, şerler ise cehenneme hazır hale gelecektir.

Evet, bu kader, bir Murad-ı İlahidir.

Öyle ise Murad-ı İlahiyi kimse değiştiremeyecektir.

Öyle ise yaşanmamış tarihi değiştirmeye muktedir insanlar Murad-ı İlahiyi gördükleri için asla tarihi değiştirmeye yeltenmemişler.

Mesela Bediüzzaman...

Şeyh Said’in davetine "evet" deseydi acaba nasıl bir sonuç doğardı?

Doğu diye bir şey kalır mıydı?

Hani mahkeme heyetine haykırırken;
“Evet, bizde kuvvet var, hemde büyük bir kuvvet var. Ama biz bu kuvveti toplumun asayişi için kullanıyoruz” deyip, sonra Denizli emniyet müdürüne:
“Eğer benim bin emniyet müdürü kadar bu memleketin asayişine hizmetim dokunmamışsa Allah benim belamı versin” derken son derece ciddiydi.

Nitekim ne kadar ciddi olduğunu FETÖ alçağı ortaya çıkınca gördük.

FETÖ bu gücü şerre kullanınca nasıl bir sonuç doğduğunu 15 Temmuz'da hepimiz gördük.

Öyle ise Bediüzzaman’dan ve onun gibi mülk ve melekût boyutunu birden temaşa eden büyük insanlardan korkmamak gerekir.

Onlar tarihin akışını biliyor, tarihin akışındaki kendi misyonlarını da biliyorlardı.
Öyle ise tarihin akacağı yer, Murad-ı İlahidir.
Murad-ı İlahi ise; İslamın hükümranlığıdır.

***

Türkiye Suriye’ye girdiğinden beri farklı tellerden sesler gelmeye başladı.

“Efendim Türkiye tuzağa düşüyor”, "3. Dünya savaşı başlatılacak”, ”Bizi pohpohlayıp altımızı oyuyorlar” gibi bir sürü korku dolu düşünceler uçuşmaya başlarken ciddi ciddi bazı ‘ciddi’ insanlarımız da gerçekten endişelenmeye başladı.
“Acaba ne oluyoruz “ diye…

Ben şahsi düşüncemi söyleyeyim:

Kardeşim, İslam âlemi olarak biz üç yüz senedir ezikleri yaşıyoruz. Hele son yüz senedir de değil ezikliği; esareti, vahşeti, terörü velhasıl bilumum şeytani rezaletlerin her çeşidini yaşadık. Yok farz edildik. Açlığa mahkûm edildik. Sömürüldük. Yeryüzünün en fakir topluluğu olduk. İslam adı esaretle, gericilikle, terörle anıldı. Diktatörlerce idare edilip, her çeşit ihtilala ve darbelere maruz kaldık.

Kadere bu fetvayı verdiren de fiillerimizdi.

Fiillerimiz bizi Rahmet-i İlahiyeden mahrum bırakmıştı.

Kişilik olarak, düşünce olarak silikleştik ve batının mudavimi olmakla kalmayıp uşaklığına ve sonsuz hayranlığına kadar ilerledik.

Biz silikleştikçe Rahmet-i İlahi tokat-ı ilahiyeye dönüştü.

Böylece Kader-i İlahi İslam âlemini nadasa bırakıp, İslam toplumunu susuz bıraktı.

Biz değişmek istemeyince o bizi değiştirmeyecekti.

(Bu da farklı okunması gereken bir Murad-ı İlahidir. Hikmetleri beni aştığı için değinmeyeceğim.)

Şimdi ise değişim başladı.

Fakat öyle bir zaman diliminde değişim başladı ki; birazcık kalbi ve akli bakabilen bu değişimdeki direk Murad-i İlahiyi görebilir.

Zira düşman ve zındıka ittifakının en güçlü bir zamanında bu değişim başladı.

Dolayısıyla meseleyi tam anlayabilmek için bu şer ittifakının yüzeysel bile olsa bir tarifini yapmak lazım;

Batının yüzyıllardır oluşturduğu bir şer birikiminin tam ortasındayız.

Bu öyle bir cephedir ki tarihiyle kıyaslandığında çok daha güçlü, tehlikeli, dessas, organizeli, zalim, kafir, münafık, ırkçı, halkçı, mason, siyonist, neocon, evangalist, Kemalist, Jakoben, Fetöcü, Ermeni, İngiliz, PKK, Şia, Yahudi... Bir sürü proje adamları v.b. gibi her türlü sinsi ve dehşetli plan ve tuzakları barındıran bir şer cephesi...

işte bu durum görebilen için büyük bir imtihandır.

Yani Cenab-ı Hakka tevekkül eden ve Murad-ı İlahiyi gören bir Müslüman, bu dehşetengiz çukurlardan nasıl çıkacağının korkusunu yaşamaz.

Cenab-ı Hak istese tek bir insanla bütün ehli küffarın oyunlarını bozar ezilen bir ümmeti ayaklandırır. 

Mülk Allah'ın, İrade Allah'ın, güç-kudret Allah'ın ise...

Türkiye ise sebepler tahtında Murad-ı İlahiye uygun hareket ediyorsa,15 Temmuz'da bu milletin imdadına yetişmiş, bir gecede kaybedilen bir ülkeyi aynı gecede kurtarmışsa, bütün dünyanın zalimlerinin gözü önünde Suriye'ye girer mazlumlara ümit olur.

Yepyeni bir dünya düzeninin kurulması için figüranlıktan çıkıp oyun kurucu olarak sahneye gider ve mehdiyetin nefesini insanlıkla buluşturur.

Öyle ise Kahhar-ı Zülcelalın Rahman ve Rahim burcuna sığınıp, ümit ve dua ile geleceğe bakmak gerekecektir.

Ben öyle yapıyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum