Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Münâzarât, milliyet düşüncesi ve Kürt Meselesi

Geçtiğimiz hafta sonu Kızılcahamam’da bir toplantıya iştirak imkânı buldum.

Gün boyu muhtelif konferans ve müzâkerelerle devam eden toplantıya tertipleyici müessese Risâle Akademi (www.risaleakademi.com), “Münâzarât Ekseninde Milliyetçilik Fikri ve Demokrasi” ismini münâsib görmüş. Anlaşılacağı gibi, gün boyunca Bediüzzaman, Münâzarât, Milliyetçilik düşüncesi, demokrasi ve Kürt Meselesi tartışıldı.

Münâzarât Bediüzzaman Hazretleri’nin II. Meşrutiyet’in ilânını ihtiyat, istifham ve daha da çok aksülâmel ile karşılayan Kürt âşiret beyleri ve ulemasına Meşrutiyet vesilesiyle bir çok içtimâî mevzuu anlattığı küçücük bir eser.  İçtimâî düşünce kesâfeti itibariyle her cümlesi bir ukde, hayatî bir madde olan eser şu serlevha ile takdim edilir:
“Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tal’isiz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi veyahut Bediüzzaman’ın Münâzarât’ı.”

Başbakan ve ekibinin Kürt Meselesi’nin çözümünde Münâzarât’ı hareket noktası yapabileceğini, yapması gerektiğini bir kaç sefer ifâde ettiğim için tafsilâta girmeyeceğim, ama tekrarlamak isterim ki her geçen gün bu ihtiyaç büyümekte ve âciliyet kazanmaktadır.

munazarat_konferans_bugun.jpgToplantının verimli geçtiği muhakkak... Nurcuların en geniş mânâsıyla iştirak ettikleri bu toplantıda müşâhade etmekten sürûr duyduğum nirengi nokta, bu câmianın akademik prıltı itibariyle kazandığı irtifa idi. Mevzua hâkim, dersini iyi tâlim etmiş, düzgün konuşan, söylediğini yaşayan, inandığının heyecanını iliklerinde duyan, mesele edindiğinin yüreğini kavurucu bir ateş gibi yaktığını belli eden bu akademisyenlerin varlığı ile bir ızdırabım da kısmen diner gibi oldu.

Suya sabuna dokunmayan, ses tonları muttarid su damlaları gibi ruhsuz, derlediği bilgileri bir teyb hissizliği ile aktaran, kendisine âit bir hükmü olmayan, hüküm ortaya koymayan Cumhuriyet üniversitelerinin zavallı hocalarının yerlerini bu muhteşem insanlara bırakmakta olduğunu farketmenin zevkini de yaşadım.

Bu kabil toplantıların daha sık fâsılalarla yapılması temennisi hiç şüphesiz yakıcı bir ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Bu temenninin hayat bulması elbet de faydalı olacaktır. Bediüzzaman’ın Ankara zihniyetinin haksız, hukuksuz, insafsız ve alçak iftiralarla tehlikeli ve düşman gösterme gayretinde ısrar ettiği düşüncelerinin güneş gibi ortaya çıkması bu tarz faaliyetlerin devamını gerektiriyor.

Nitekim toplantının tıkandığı, sükût-u hayâle uğradığı nokta da bu idi... Bu günkü Kürt Meselesi’nin Cumhuriyet muktedirlerinin yanlış, haksız ve zulmânî düşünce ve icraatlerine bir tepki olarak vücut bulması asıl güçlüktü. Asıl güçlüktü, çünkü Kürt Meselesi’nden kurtulmanın en kestirme yolu ona hayat veren bu meş’um zemini ıslâh ya da yıkmaktan geçiyor. Halbuki devlet bir şekilde ağa babalarını putlaştırmış, onları hatasız tabular haline getirmiş ve tek bir düşüncelerinin yanlışlığını ifâde etmeyi bile ceza sebebi yapmış.

Bir “izm”in esâretini habis bir menfaat gömleğine çevirip devletin, dolayısıyla da milletin gövdesine çelik bir korse gibi geçirenler, milletten gelen her hareketi kanla bastırmışlar. On yılda bir yapılan darbelerin Cehennem’e çevirdiği memlekette hâkim ideolojinin asıl hedefi milletin inhirafını te’dib, gözlerini kör, beynini iğdiş etmektir.

Evet bu izm, sivil iktidarın da milletin de sırtında taşınması imkânsız bir kamburdur. Kürt Meselesinin çözümününün de önündeki en büyük engeldir.  Ona dokunulmadığı, yanlışları tevbe-i nasuh kat’iyeti ile ilân ve terkedilmediği müddetçe Kürt Meselesi çözülemez...

Milletin hürriyetini boğarak istikbâle kanat çırpmasını engelleyen resmî ideolojiyi besleyen her adım, milletin beynine atılmış tekme mesâbesindedir. Madem ki, hâkimiyet milletindir; gerçekte de öyle olmalı... 12 Eylül zorba zâlimlerinin takviye ettiği değiştirilemez maddeler, milletin esâretini cihâna ilân etmektir. Bir milletin kendisinin nasıl idâre edeliceğini teklif dahi edememesi dünyada görülebilecek en şiddetli istibdaddır... Bir milletin fikir bile beyan edemeyeceği bir acziyete düşürülmesi millete dehşetli bir hakarettir...

Sivil iktidarlar bu istibdâd ve zulmü aşamadıkları için Kürt Meselesi başta olmak üzere bir çok meseleyi çözemiyorlar.  Ve Kızılcahamam toplantısı da bu noktada çıkmaza giriyordu. Yapılması gerekenler, tabulaştırılmış bir izmin yanlışlarından devletin kurtulmasından geçiyor. Maalesef burası bır çıkmaza değil, Cehennemî bir uçuruma açılıyor... Bu uçurumu doldurmadıkça karşı tarafa geçmenin imkânı yok...

Kürt Meselesi’ni emziren ifrit Ankara’da yaşıyor... Bunca kan ve göz yaşı onun eseri... Onu geldiği Cehenneme geri gönderemediğiniz müddetçe Kürt Meselesi’nden kurtulmak imkânsız. Çünkü, sivil iktidarın hayırlı ve insâni her adımını o ifrite ihanet etmekle ittiham ediyorlar... Eski saltanatı sönmüş olsa bile, hâkimiyeti devam ediyor...

Sivil iktidarları bu elim vaziyetten, acziyet mahkumiyetinden kurtarmanın yolu hiç şüphesiz daha çok insan yetiştirmekten geçiyor. Fir’avun’un sarayında Musa’ları yetiştirmekte ısrar edeceğiz.

Bugün

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum