İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Modernleşme ve laisizm

Osmanlı/Türkiye modernleşmesi, dünya modernleşme tarihi içinde incelenmesi gereken dikkate değer bir alandır. Çünkü özelde Osmanlı/Türkiye tarihinin dolaylı olarak Mezopotamya medeniyet/kültür havzasının ve sonuçta “İslam toplumları inanç havzalarının” modernleşme süreçleri ile ilgili ipuçlarını elde etmek, bu spesifik süreci iyi anlamaktan geçmektedir.

Modernleşme batılı sosyologlar tarafından bütün gelişmekte olan toplumların, batı toplumlarına benzer aşamalardan geçecekleri anlayışından hareketle oluşturulmuş bir kavramdır. Böylece modernleşme, toplumsal değişmenin özel bir görüşe (batılı) göre ele alınan özel bir durumu (az gelişmişlerin değişmesi) olmaktadır. (Kızılçelik, Sezgin, Sosyoloji Teorileri 2, 1994, 25)

Modernizm genel olarak, gele¬neksel olanı yeni (modo/şimdi) olana tabi kılma tavrı, alışılmış olanı yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi veya düşünce tarzıdır. Buradaki “yeni”, batı toplumlarının zihniyet ve yaşam standartlarına tekabül ederken “eski, geleneksel ve alışılmış” olan ise, batı-dışı toplumları içine alan bir anlam katmanını temsil eder.
Dolayısıyla doğru olan her şey batı kaynaklıdır!

Cemil Meriç’in ifadesi ile: “Neredeyse tabiatın kör kuvvetlerini de Eski Yunan’a bağlayacaklar. Dünyada ne varsa oradan geliyormuş. Oysa dünyanın yarısı Helenizmle ilgisi olmayan temellere dayanıyor. Çin’in, Japonya’nın, Tibet’in Siyam’ın, Birmanya’nın, Seylan’ın manevi vatanı: Hint…(Meriç, Cemil, Bir Dünyanın Eşiğinde, 1998, 21)

Modernizmle ilgili tanımlara baktığımızda şu anlamı çıkarmak mümkün; batı dışındaki düşünce ve davranış kalıpları eski ve geleneksel olduğu için “kötü”, aydınlanma ile birlikte batı’nın içine girdiği yeni süreç ise “iyi” dir.

Yani batı aydınlanması ile modernizm arasında “doğrusal bir bağ” kurulur. Bu felsefi temelde bakıldığında modernizm, çoğunlukla batı aydınlanmasıyla irtibatlandırılan “ideal kabuller”olarak karşımıza çıkar.

Başka bir deyişle, modernizm, aydınlanmayla birlikte gerçekleşen entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü, hümanizmi (insanı ve insan aklını vahyin yerine ikame etme) ve dünyevileş(tir)meyi (sekülarizm) ifade eder.

Bu anlamda modernite varlığın ilahi ve aşkın vizyonunu yıkıp objeler dünyasını ilahi, öte ve iç (batın) anlamlarından arındırmıştı. Modernitenin referanslarından olan Hegel’in “aşkın olandan” kopuk “ilk aklı” ile Kant’ın “din”i kendisine indirgediği “aklı” seküler akıldır ve bu akıl modern zamanlarda yaşanan bütün modernleşme ve modernleştirme politikalarının ana fikridir. (Bulaç, Ali, İslam düşüncesinde Din-Felsefe Vahiy-Akıl İlişkisi, 2006, 359)

Modernizmin kendini “demokrasi, bilim, akıl ve ilerleme” gibi itiraz etmeye kapı aralatmayan efsunlu kavramlarla ilişkilendirerek korumaya aldığını biliyoruz.

Modernizm kavram olarak içinde çıktığı ve kişilik kazandığı kültürel havzada (ideolojik bir kalıba büründüğü ve kendi varlığını başkasının yokluğu üzerine kurduğu için) olumsuz bir anlam yüklenmiştir. Bundan ötürü toplumlar arası zihniyet çatışmaları doğurmuş ve kültürel, ahlaki, siyasi ve ekonomik ayrışmalara meydan vermiştir.

Modernleşme kuramı en doğru tabiri ile, modern batılı sosyal bilimcilerin modern olmayan toplumlar için yazdığı sosyolojik reçetenin adıdır. Eğer bugün toplumsal mühendislik diye bir şeylerden bahsediyorsak bunun duayenleri modernleşme kuramcılarıdır.

Modernizm Osmanlı/Türk tarihinde son iki yüz yıldır sosyal, siyasi, hukuki ve dini hayatı etkileyen ve gündemden hiç düşmeyen bir kavram olmuştur.

Osmanlı tarihinde Sultan II. Selim’le başlayan modernleşme ve batılılaşma hareketi, farklı şekiller ve kalıplar içinde varlığını devam ettirmiş Cumhuriyetle birlikte laisist, militer ve jakoben bir kalıba bürünmüştür.

Bu hareketin belirgin özellikleri, pozitivist bilim anlayışının yüceltilmesi, kapitalist uygulamaların yapılması, buna karşılık toplum hayatının tamamen dinden arındırılarak batılı yaşam biçiminin tercih edilmesidir.

Batılılaşma olarak algılanan ve “Tanzimat/Cumhuriyet” süreci ile birlikte ivme kazanan Modernizm, ‘öz’ de değil ‘biçim’de bir batılılaşmadır. Yani toplum olarak fikri altyapıdan yoksun bir modernleşme süreci yaşadık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.