Model Dava Adamı Zübeyir Gündüzalp

Her hak dava gibi bir tecdit hareketi olan Risale-i Nur davası da garip olarak başlamıştır.

Bediüzzaman’ın Van’dan, Erek dağından yalnız başına Anadolu’nun içlerine, güçlü ellerin en az olduğu tahmin edilen Barla’ya sürülerek başlayan bir süreçtir Risale-i Nur davası. Bu büyük davanın ilk kez fitilini yakan Bediüzzaman da yalnız ve aynı zamanda güçsüz görünmektedir. Görünen boyutuyla çare ve sebepler yok gibidir. Yine görünüşte hâkim olan hava ciddi bir çaresizlik, kimsesizlik, garip bir gurbet, hiçbir imdat fısıltısının bile olmadığı koyu bir sessizliktir.

Ve har dava gibi Risale-i Nur davası da taraftarlarını sonradan bulmuş ya da taraftarlar Risale-i Nur’u bulmuşlardır. Öyle de olsa böyle de olsa sonunda zamanın en seçkin iradeleri ve kişilikleri Risale-i Nur davasını omuzlayıp bugünlere kadar taşımıştır.

Anadolu’da başlayan bir davanın elbette ilk taraftarları başka yerlerden değil Anadolu’nun bağrından çıkmalıydı. Nitekim de öyle oldu. Oradan buradan, Barla’dan, Isparta’nın ilçe ve köylerinden, sonra Anadolu’nun davanın yolunu bekleyen yörelerinden, görünüşte sıska ama aslında köklü bir asalete sahip kahramanlar sökün ederek bu davaya sahip çıktılar. Davayı başlatan kadar davayı bugünlere taşıyan bu eller de büyük ve saygındırlar. Her dava gibi Risale-i Nur davası da bu eller olmadan yücelemezdi. Aynı şekilde bu eller de Risale-i Nur’suz güçlü ve erdemli konumda asla olamazdı. Her şeyden önce bu bir “iktiran”dı ve bir bütünün biri birisiz edemeyen iki tarafıydı.

Risale-i Nur davasını omuzlayan ilkler elbette Anadolu’nun ağabeyleridir. Aslında yalnız Anadolu’nun değil Risale-i Nur’un Kur’an’ın ahir zamanda uyulması gereken bir mesajı olması ve bu ağabeylerin de her şeye rağmen ta başta bu davayı canla başla omuzlamaları noktasında tüm dünyanın ağabeyleridir. Anadolu ve dünya için onlar bir yıldızdır; bir ışık, bir ümit, bir pusula…

İyi ki “Anadolu Ağabeyleri” adı altında Risale Akademi’nin başlattığı programlar serisi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sökün etti. Birincisi Emirdağ’da, ikincisi Ermenek’te, üçüncüsü Karabük’te ve dördüncüsü İslâhiye’de gerçekleşmiş ve niceleri başka il ve ilçelerde de devam edip gidecek inşallah. İlgi duyulan bu programlara katılanlar da farkındalık ve zekâ düzeyleri yüksek olan Anadolu’nun günümüzdeki Risale-i Nur bağlılarıdır. Bu programlar mütevazı oldukları kadar düzeyli ilgiye eriştikleri de bir vakıa.

İslâhiye, öncü ağabeylerden, bir kahraman ve bir havari olan Zübeyir Gündüzalp’in anıldığı aynı zamanda ikinci bir ilçe. İslâhiye’nin, Belediye Başkanı Malike Uludağ ve Başkan Yardımcısı Mehmet Uludağ’ın öncülüğünde kendi bağrından çıkan bir alperen gibi bu ağabeye sahip çıkmış olması belki de başka bir yöreye nasip olmayan fedakârlık örneğidir; “bizdendir” deyip Zübeyir Gündüzalp’e gösterilen örnek bir sevgi tezahürüdür.

İslâhiye 06.10.20012 tarihinde Zübeyir Gündüzalp’i anarak fikirlerini, hayat felsefesini ve engin insanlık sevgisini yeniden yaşayarak canlandırdı.  İslâhiye başta Üstad’ı gören ve Zübeyir Gündüzalp’in yakın dava arkadaşı Mehmet Fırıncı ile Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özdemir olmak üzere İslâhiye Kaymakamı, akademisyenler ve diğer saygın misafirleri ağırladı. Hatırı sayılır bir kalabalığın doldurduğu salonda konuşulanlar ilgiyle dinlendi. Zübeyir Gündüzalp gibi bir dava adamının sırf hizmet için geldiği İslâhiye’de yaptıkları bir bir gündeme getirildi. Bir havari gibi çalışan Zübeyir Gündüzalp’in çağımıza ışık tutacak örnek kişiliği üzerinde duruldu.

İslâhiye’nin Zübeyir Gündüzalp için böyle bir programın ısrarla düzenlenmesini istemesine iten sebep nedir diye düşünenler doğrusu haklı olabilir.
Anadolu Ağabeyi Zübeyir Gündüzalp bir alperendir, bir özgür ve bir havaridir. Risale-i Nur’un gittiği her yer onun gerçek vatanıdır. Bu açıdan bakıldığında bütün Anadolu ve hatta Risale-i Nur davasının ulaşabildiği bütün dünya da vatanıdır. Ama ayırım yapmadığı bu hizmet coğrafyaları içinde İslâhiye’nin önemi apayrı yer tutar Zübeyir Gündüzalp’in hayatında. Çünkü İslâhiye, Üstadının yanında kesintisiz kalmasına ramak kaldığı kritik bir zamanda sırf hizmet için PTT memuru olarak yine Üstadının emriyle gittiği bir ilçedir. Halep’e geçit veren tren yolunun geçtiği İslâhiye’de PTT’ce yürütülen gümrük işlemleri de yapılıyordu. O demektir ki Zübeyir Gündüzalp’i burada yurt dışına Risale-i Nur göndermek gibi daha büyük görevler de bekliyordu.

Zübeyir Gündüzalp bir memurdu. Ama memurluğu Risale-i Nur hizmetlerine basamak olarak görüyordu. Onun için asıl olan Üstadının verdiği direktife göre hayatını vakfettiği Risale-i Nur hizmetiydi. İşte 1950’nin son aylarında İslâhiye’ye gelen bu havarinin ilk olarak yaptığı, orada kalacağı süre içinde, Risale-i Nur hizmetinin nasıl yürüyeceğinin planlarını yapmaktı. Bir memur olarak bu davayı en güzel bir şekilde nasıl temsil edebilir, bir havari gibi yalnız hizmete nasıl yoğunlaşabilir ve hiçbir çıkar gözetmeden bütün zerreleriyle kendini hizmete nasıl verebilirdi? Nasıl hasbi olabilirdi? Resmi görevinin içinde, ihlâsı, takvayı ve iktisadı nasıl koruyabilirdi?

Zübeyir Gündüzalp, bir rol model üstlenmişti, bir hizmet profili çiziyordu İslâhiye’de. Ahir zamanda beklenen insanın, Asrın Adamı’nın, Risale-i Nur davasının hizmet modelini uygulayıp kendisinden sonrakilere gösteriyordu. Davada sabır içinde, adım adım, milim milim amaca kilitlenip ulaşmanın yolunu belletiyordu. Bir memurdu, memuriyet kuralları içinde, davasının köşe başı ölçülerini, hiçbir yanlış anlamalara meydan vermeden yerine getiriyordu Zübeyir Gündüzalp. Resmi görevinin gerektirdiği bir şekilde giyim ve kuşamındaydı; ama bütün davranışlarında sırf davasının havariliği için sıradan bir insan, bir İslâhiyeli ve sizden bizden biriydi. Herkesle eşit mesafede bir dost, bir arkadaştı, içten ve samimiydi; çocukla çocuk, gençle genç ve yaşlıyla yaşlıydı. Herkese karşı sevgiyle doluydu. İslâhiye, onun doludizgin davasının içine dalmakla hayatının elbette bir dönün noktasıydı.

O Üstadının istediği rolü üzerine almıştı İslâhiye’de kravatlı bir memur, başarılı, ölçülü ve iletişimi son derece güçlü bir kişilik olarak. İslâhiye’de ilişki kurmadığı kimse yoktu dense abartı asla olmaz. Okullara mı gitmedi, veli toplantılarına mı katılmadı, ilçenin diğer yöneticileriyle mi görüşmedi, okul öğrencilerine Fransızca dersi mi vermedi, bir öğrencinin velisi olup okul masraflarını üzerine mi almadı, spor kulübüne üye olup ilgili rozetle mi gezmedi, birebir ilişkiye geçtiği insanları evine mi davet etmedi… Artık sosyallik adına yapılması gerekeni Risale-i Nur’un ölçüleri çerçevesinde ne yapılacaksa sergilemeye çalıştı bu şirin ilçede. Zübeyir Gündüzalp bir ümit, bir muhabbet ve bir hizmet odağı olmuştu İslâhiye’de. Bu anlamda bir odak olmuşken sıradanlığı, bizden biri olmayı da asla ihmal etmedi. İslâhiye’de belki de en çok dikkat çeken bu haliydi Zübeyir Gündüzalp’in. Zaten sıradanlık bilge insanların en karakteristik özelliğiydi.

Zübeyir Gündüzalp, Asrın Adamı Bediüzzaman’ı temsil ediyordu İslâhiye’de aslında. Gerçek bir kahramanın, bir fedainin ve bir serdengeçtinin örneğini veriyordu. “Şimdi oraya hizmet için gideceksin!” diyen Üstadının direktifiyle görev yapıyordu İslâhiye’de. Kısa zaman içinde yaptığı bu kutsal görev de ürünlerini bol bol vermişti. İslâhiye’de Zübeyir Gündüzalp adına yapılan bu etkinlik de ektiği tohumlarının yarım asır sonra somut meyvesi değil miydi? 

İslâhiye Asrın Adamı Bediüzzaman’ın bir havarisi olarak Zübeyir Gündüzalp’in ilk kez böyle detaylı olarak örnek dava adamı modelini çizdiği küçük bir merkezdir. İslâhiye bu havariyle ne kadar övünse ve uğruna ne kadar programlar düzenlese yine de azdır.

Günümüz dava adamlarının, Zübeyir Gündüzalp’in İslâhiye’deki hizmet serüvenine yoğunlaşmaları halinde, davayı yaygınlaştırmaları konusunda çok daha orijinal ipuçlarını bulabileceklerine inanıyorum.

Elbette durarak ve bekleyerek bir davanın kökleşmesi gerçekleşemez. Bir aksiyon gereklidir. İşte Zübeyir Gündüzalp’in İslâhiye’deki hayatı ayrıntılı olarak aksiyona tam bir örnektir. Risale-i Nur talebeleri içinde yine Risale-i Nur ölçülerini dört dörtlük yansıtan bir prototiptir Zübeyir Gündüzalp.  Çağımızda en büyük aksiyon adamı Bediüzzaman’ın nefesi üzerindeydi çünkü. Bu açıdan da İslâhiye neden Zübeyir Gündüzalp’in ikinci vatanı olmasın?

İslâhiye’nin bu paneli yapmakla Zübeyir Gündüzalp’e karşı bir vefa borcunu yerine getirdiği de bir gerçektir.

Risale-i Nur’un ilkleri olan Anadolu Ağabeyleri elbette Üstadları Bediüzzaman Said Nursî’nin çoğunlukla bir yönünü temsil etmişlerdir. Ama Zübeyir Gündüzalp sanki Üstadın birçok meziyetlerine varis bir kişiliği olmuştur. O küçük bir Said’dir. Çağımızda örnek alınması gereken bir dava adamıdır.
İslâhiye böyle bir dava adamına ikinci vatanlık yapmıştı işte.
Zübeyir Ağabeyin ruhu şad olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum