Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Mısır ah Mısır

Mısır, ah Mısır.
Fitne ve fesadın kol gezdiği topraklarda, çile ve ızdırabın bütün hücrelere kadar işlendiği garip İslam coğrafyası.
Neler neler yaşandı ve neler neler yaşanıyor.

Geçen bunca yüzyıl, hatta bin yıllar, Firavunların hırs ve öfkelerini dindiremedi.
Dinecek gibi de görünmüyor.
Binlerce yıldır, garip ve çilekeş insanlar, zulmün kucağında kıvranmaya devam ediyor.

Bu kadim belde, iki İslam kıtasının birleştiği coğrafyada, kavga ve düşmanlık köprüsü olarak kullanıldı asırla boyunca.
Ah Mısır.

Firavunlar, ne kadar dehşet ve vahşeti sahnelemişlerdi, kana ve gözyaşına doymuş topraklarında.

Ahir zamanın Firavunları, binlerce yıl öncesinin Firavunlarını aratır oldular.
İçim yanıyor, ne diyeceğimi, ne yazacağımı bilemiyorum.
Masum insanlar, sadece hak ve hukuk arayışında.
Silahları yok, masum insanların ölümüne sebebiyet verebilecek bir harekete niyetleri hiç görünmüyor.

Terörist damgasını, utanmazca ve kalleşçe yemelerine rağmen ‘Müsbet Hareket’’ metodundan vazgeçmiyorlar.

Öldürmektense, ölmeyi tercih ediyorlar.
Zalim olmaktansa, mazlum olmayı, imanlarının gereği sayıyorlar.
Zalim ve katiller, alçakça ve hunharca cinayetler işlemeye devam ediyorlar,
Fakat, bir bakıyorsunuz ki, bazı müminler, bu katliam ve vahşette bile bu masum ve mazlum insanları tenkit etmeye devam ediyorlar.

Müsbet hareket diyorlar, böyle muhalefet olmaz diyorlar, bu metod yanlış diyorlar.
Yerlerde yüzlerce insanın kanı akmaya devam ediyor.
Genç kızlar, masum çocuklar, annelerinin kucaklarında ki cennet bebekleri, Firavun askerlerinin kurşunları ile cennete gitmeye devam ediyorlar.
Namaz kılan insanlara bile, insaniyetten tamamen sükut etmiş bir vaziyette, ateş açılıyor.

Camiler, ablukaya alınıyor ve bu mukaddes mekanlara saldırılar düzenleniyor bu azmışlar güruhu tarafından.
Yürekler kan ağlıyor, gözlerden kanlı yaşlar akıyor bu vahşet karşısında.
Hala bu dehşet ve vahşet katliamları karşısında nasıl da bu tenkitleri akıllarına getirebiliyorlar.

Elleri nasıl varıyor, dilleri nasıl dönüyor.
Bu vahşet ortasında tenkit ve saldırıları akıllarına nasıl getirebiliyorlar?
Bir de bunlara üzülüyor insan.
Bir de buna hayret ediyorsunuz, şaşırıyorsunuz.

Acaba İhvan, bu ihtilal öncesi ve sonrasında bir uzlaşma yolunu seçemez miydi, diye şaşkın ve karışık düşünce ürünü itirazlar kulağınıza kadar ulaşıyor.
En iyi, en doğru, en sahih, en güzel uzlaşma yolu milletin ekseriyetinin teveccühünü kazanmak değil midir?

Yüzde elli iki oy almış bir cumhurbaşkanını silah zoruyla, haksız yere ve zulmen alaşağı edip, zindanlara tıkayan despot zihniyete karşı, tamamen meşru müdafaa tarzında ve ‘’Müspet Hareket’’ kuralları çerçevesinde karşı çıkmanın başka bir yolu var mı?

Zulme karşı sessiz kalıp, zalimlere hiç ses çıkarmamak mı Müsbet hareket acaba?
Hazret-i Peygamber’in (ASV) iki çiçeğinden biri olan Hazret-i Hasan’ın (RA), Hz. Muaviye’ye karşı geri çekilmeyi tercih etmesi ‘’Müsbet Hareket’’ olarak yorumlanırken, diğer çiçeği Hz Hüseyin’in (RA) Yezid’e karşı şehadeti tercih etmesinin menfi hareket olarak yorumlamamız mümkün mü acaba?

Üstad Hazretlerinin ‘’Müsbet Hareket’’ olarak sistematize ettiği hizmet metodunu yorumlarken, nereye kadar ulaşmamız ve nerede durmamız gerekir?
Bir müminin acaba, TV’lere çıkıp,  velev ki yanlış bir metod takip ediyor olsalar bile, Esed gibi bir zalime karşı, çok yetersiz imkânlarla, şeref ve haysiyetini müdafaa ederken şehid olan ve bana göre büyük kahraman olan insanları ‘’Terörist’’ olarak nitelemesine karşı ne dememiz gerekiyor?

Dökülen kanlar, Müslüman gövdelerini götürürken, ‘’Sisi zalim ama, İhvan da şöyledir, böyledir’’ kelimelerini telaffuz edebilmesini, bu dehşet içinde özellikle bunu nazara vermeye çalışmasını nasıl izah etmemiz gerekiyor?
Ben bilmiyorum.
Gerçekten anlamıyorum.

Aydınlık Gazetesinin, şehid edilen Müslümanlar için ağzına geleni söylemesini belki anlayabiliriz ama böyle bir vaziyette bile bazı müminlerin bu tür şeyleri telaffuz edebilmesini şahsen ben anlamıyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse, anlamaya da çalışmıyorum.

Üstad Bediüzzaman şu anda yaşıyor olsaydı, Mısır’daki Müslümanlara reva görülen bunca dehşet ve katliam karşısında, acaba neleri telaffuz edecekti?
Gözyaşları seller gibi akmayacak mıydı?
Hasan El Benna’nın şehadeti esnasında Aziz Üstad’ın yaşadığı acıyı, Nur Talebeleri hatıralarında ifade etmiyorlar mı?

Rabbime iltica ediyorum
Ya Rab diyorum.
Sen zalimleri asla sevmezsin.
Biz zalim olmaktansa, mazlum olmayı tercih edenlerdeniz.
Bizleri zalimlerden, zalimi hoş görenlerden, zulme meyledenlerden, zulme rıza gösterenlerden, zulmü tevil edenlerden, zulme baş eğenlerden, zulme karşı sessiz kalanlardan eyleme.

Bizleri, zalimlerin yüzüne karşı, hakkı pervasızca haykıranlardan, hakkın ve mazlumun hukukunu korumak için vazifesini hakkıyla yerine getirenlerden eyle.
Ve müsbet hareket gibi güzel bir metodu, zalimlere karşı sessiz kalmak olarak yorumlayanlardan eyleme.

Bir dua var dilimde Mısır'lı kardeşlerimiz için. Onu yapmaya çalışıyorum.
Hain ve kalleş kurşunlara karşı korkmadan göğsünü siper eden kahramanları düşündükçe bir şey yapamamanın sıkıntısını ruhumda hissediyorum.
Yüzlerce şehid ve binlerce yaralının, kanlarını sebil ettiği bir haysiyet cihadında, hep beraber, hiçbir yanlış ve gereksiz yoruma tevessül etmeden, dualarımız ile onlara eşlik etmeye ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum