Mezarımızı Kazsınlar Yanyana

Sensizlik asırlara bedel günler gibi uzuyor buralarda. Gün geçtikçe sana duyduğum aşk ve özlem artıyor. Sadece aşk ve özlem değil ihtiyacım da. Şimdi ben senin bana şefkatle muamelene öyle muhtacım ki. Seninle uyumak, yanındayken bile rüyalarda seni görmek nimetini hiçbir ‘devlet’e tercih edemem. Seninle olmak ne büyük nimet... Seni sevmek ne büyük kısmet… Senin tarafından sevilmek ne büyük bir devlet… “Devlet-i Al-i Aşkıye” diyordum bir zamanlar. Galiba tam da şu anda yaşadığım şey için söylemişim bu ibareyi.

Bugün günlerden yağmur. Bugün buralara yağmur yağıyor. Yağmur senin gözlerin sevdiceğim. Buralara yağmur değil gözlerin yağıyor. Ben senin sanki bir göz çukurunum. Hz. Ali, Peygamberimizin (sav. ) göz çukurunda biriken suları içmiş de o sonsuz ilmini o suyu içmeye bağlamış. Gözlerine öyle susadım ki…

Gözlerin yağmur. Topraktan gelen ve toprak olmaya can atan tenimi canlandıran ve yeşerten bir yağmur. Gözlerinden öpüyorum. Gözlerinin en güzel yerlerinden... Yağmuru öper gibi… Kevser suları içer gibi. Kevser suları ile karanfilleri sular gibi.

Burada çocuklar pencerelere minik serçeler gibi tünemişler. Babalar yorgun, anneler solgun.

Bense senin gözlerini giydim. Bildiğim her şey senden, gördüğüm her güzellik senden, senin gözlerinden. Çocukları, anneleri, babaları gözlerinle suluyorum. Çocuklar uçuyor, babalar diriliyor, anneler yeşeriyor.

Oruç gibi, Meryem gibi, Meryem oruçları gibi

Bu gün benim için günlerden bayram. Aylarca sensizlik ve sessizlik orucu tuttuktan sonra senden haber almak, seni görmek, sesini duymak bayram. Senden mektup almak bayram. Senden mektup almak, ilkbaharda yağmura tutulmak.

Oruç gibi, Meryem gibi, Meryem oruçları gibi, mektup gibi senin beni çoğaltan yanların var. Ben bir vadi yatağıyım. Sen benim içime gün geçtikçe daha da doluyorsun. Günler eklene eklene yılları oluşturur ya senin varlığın ve aşkın da gün geçtikçe bende yıllanıyor. Tenimin dağları olan rüyalarıma, ruhumun ufku olan dualarıma doluyorsun. Dualarım, rüyalarım yıllanıyor; ne güzel. Bende en güzel bayram bu tenden sen taştığın gün olacak. Ben senden başka bir şey olmadığım zaman olacak. Sen bana gelip de ben sana döndüğüm zaman olacak. Tıpkı ipek böceği gibi. Tıpkı karların yağmurlara döndüğü gibi. Tıpkı yaprakların sevinçten döküldüğü gibi.

Aşkın iftar, varlığın Ramazan Bayramı. Yaz günleri oruçlar uzun oluyor. Senden ayrılıklar uzun. Bir yağmur ol, gel. Susuzluğumu gider. Orucumu açayım.

Yokluğun kurban, hasretin Kurban Bayramı. Kurban Bayramında kan akar. Benim kalbim kanıyor. Yağmurlarla gel. Kanlarımı temizle.

Beni yoran, dualarından ve rüyalarından çıkmak korkusu

Yalnızlık, yaban ellerde bulunmak, yâd ellerde tutunmaya çalışmak beni yormuyor. Beni yoran sensizlik… Beni yoran dualarından ve rüyalarından çıkmak korkusu. Bir gün Şeyh Edebali’ye gidelim. Dualarımızı ve rüyalarımızı yaşayalım. Bu günlerin kazasını yapalım.

Bendeki bu buğulu ve dumanlı sözler sana duyduğum alevli aşktan. Bendeki bu duman sendeki o yangından. Dursun Fakıh’a gidelim. Bu yangınları söndürelim.

Kaybettiğim her şeyi tek bir şeyi kazanmak için kaybetmiş olmayı isterdim. O kazandığım şey kaybettiğim her şeyi karşılayabilsin isterdim. Bunun dışında kazandığım her şey bir o şey etmesin isterdim. Şu koca dünyada gerçekten hemen her şeyiyle birinin-bir kadının- aşkını kazanabilseydim yeterdi. Sende bunun emarelerini görmek beni mutlu ediyor. Biliyorum ki sen beni sevdiğin müddetçe seni seveceğim. Seni sevdiğim müddetçe sen de beni seveceksin. Senin sevdiğini gerçek anlamıyla kazanmak isterdim. Şimdi yapmaya çalıştığım şeyde bu zaten.

Resmim kötü. Yine de bir resim yaptım hepimiz için. Masmavi bir gökyüzü, çarşaf gibi bir deniz, tuba ağaçlarından bir orman, kiraz ağaçları, hasır sepetler, cumbalı bir ev, işlemeli kapılar, ahşap merdivenler, rengârenk pencereler, karanfiller, fesleğenler, cennetten bir bahçe, bahçede bir pınar, pınarda abdest olan çocuklar, yüzlerinde abdest aldığımız çocuklarımız, kamelya, kamelyada tüten buhurdan, can kırmızısı kitaplarımız, kan kırmızı çaylarımız… Cennet dediğimiz böyle bir yer işte. Ben bütün bunları bir resme sığdırdım. Seni mescit diye ortasına koydum.

Her sabah çiçeklere su vermek gibidir gözlerini öperek uyandırmak seni

O günler inşallah yakın. O günler geldiğinde kahvaltıyı ben hazırlayacağım her gün. Her sabah seni öperek uyandıracağım. Zaten ‘her sabah çiçeklere su vermek gibidir / gözlerini öperek uyandırmak seni’. O evin balkonunda gece ay ışığında seni ve doğacak kızlarımı düşüneceğim. Hayatın, dağların, denizlerin, göklerin, gözlerinin güzelliğini seyredeceğim.

Şimdi Şeyh Edebali’ye bakan evimizde olsaydık. Karanfillerin, fesleğenlerin suyunu verseydik. Çocuklarımızı kucağımıza, sağ elimize Güneş’i ve Risaleleri, sol elimize Ay’ı ve çayı alıp Şeyh Edebali ve eşi Malhatun’a baka baka Risaleler okusaydık… O anı kâinatlara değişmezdik değil mi? Rabbim nasip etmeyeceği duayı ettirmezmiş? Dua edelim, o günleri görmeden ölmeyelim. Dua edelim. Risaleler okurken ölelim. Şeyh Edebali ve Malhatun gibi yanyana gömülelim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum