Mescid-i Nebevi

Hz. Peygamber hicretinde, Medineliler Kûba mevkiinde karşılamışlardı. Orada hemen Kuba Mescidi inşa etmişlerdi. Kur’an-ı Kerim'de “takva” adı verilen bu mescid yapılırken, Peygamberimiz (asm) sırtında taş taşıyarak çalışmıştı.

Kısa bir dönem içinde devesine binerek Medine merkezine doğru yola çıkmışlar. Deve nereye çökerse oraya misafir olacaklardı. Deve, İstanbul’un fethi için gelen ve orada şehit olup kabri Eyüp Sultanda bulunan Ebu Eyüb-el Ensari’nin evinin önünde çökmüş. 

Burada Peygamberimizin ilk icraatlardan biri mescid inşası olmuştur. Hz. Peygamber tarafından bizzat yaptırılan binalardan biri olma özelliğini taşıyan bu camiye Mescid-i Nebevî adı verilmiştir.Bu mescit sonradan inşa edilen bütün mescit ve camilere örnek teşkil etmiştir.

Derece bakımından Mescid-i Haram’dan sonra Mescid-i Nebevi gelmektedir. Rebiülevvel (Eylül) 622 yılında Peygamberimiz ilk harcı koyarak inşasına başlanmış, Sekiz ayda Şevval (Nisan) 623 tarihinde tamamlanmıştır. İşte orası İslam medeniyetinin temelinin atıldığı merkez olmuş.

Temeli taş, üst kısmı kerpiçten yapılan bu külliyede, mübarek hanımları Aişe ve Sevde için kapıları mescide açılan iki adet oda yapılmış. Bu oda sayısı daha sonra dokuza kadar çıkarılmıştır.

Yapılan bütün tamirat ve genişletme çalışmalarında kıble duvarı hizası bozulmamıştır. İlk genişletme çalışması 628 yılında Hayber savaşından sonra yapılmış, yağmur ve sıcaktan korunmak için üstü hurma dal ve yapraklarıyla örtülmüştür.

İkinci genişletme Hz. Ömer döneminde olmuş ve kapı sayısı altıya çıkarılmıştır. Daha sonra Hz. Osman kendi parasıyla 649-630 tarihlerinde ilk defa tezyinatlı taşlardan on iki sütuna çıkarılarak genişletilmiştir.

Birkaç defa tamirden geçen mescit, hilafetin Osmanlılara geçmesiyle Kanuni ve diğer sultanlar tarafından tamir ve genişletme çalışmaları olmuştur. Osmanlı padişahı Sultan II. Mahmud devrinde ise Hücre-i Saadet’in üstünde bulunan kubbe taştan imar edilip kurşunlanmış ve yeşile boyanmıştır. Bundan sonra bu kubbe, Yeşil Kubbe/Kubbetü’l-Hadra diye anılmaktadır.

Mescid-i Nebevî’de en büyük tamirat Abdülmecid devrinde gerçekleştirilmiştir. Hicrî 1266 senesi başında (1849 sonları) Sultan Abdülmecid dört asırdan beri esaslı bir tamirat görmeyen Mescid-i Nebevî için hususi bir mühendisle beraber büyük bir ekibi görevlendirmiştir. Restorasyon 1277 (1861) yılında tamamlanmıştır.

Mescidin alanı 10.939 m, çevresindeki revaklarda sütun sayısı toplam 327 olmuştur. Beş kapısı olan Mescid-i Nebevî’nin zemini mermerle kaplanmıştır. Kıble duvarı Osmanlı çinileriyle kaplanmıştır, sütun başlıkları altınla süslenmiş,  Hattat Abdullah Zühdü tarafından üç yıl süren çalışma sonucunda mescidin bütün kubbesi, kıble duvarı, kapılarının üstü, mihrap gibi görünen alanları güzel celî sülüs ile âyet, hadis ve Rasûlullah’ın güzel isimlerinden müteşekkil hatlarla donatılmıştır. Bu büyük çalışmalar için İstanbul ve Mısır’dan gönderilen malzemenin dışında 700.000 mecidiye harcanmıştır.

1949-55 yılları arasında Suudiler tarafından yapılan yeni bir genişletme ile Osmanlı döneminde yapılan imarla uyumlu olmasına özen gösterilmiş ve  mescidin alanı 16.326 m olmuştur  Ayrıca mescidin içinde birbirine kemerle bağlanan 232 direğin üstü yüksek kare planlı ahşap tavanla kapatılmıştır.

Mescid-i Nebevi için en büyük genişletme çalışmaları 1984-94 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Bu Alan 98.326 m çıkarılmış ve 650.000 kişinin aynı anda ibadet etmesini sağlamaktadır. Minarelerin sayısı 10'a çıkarılmış, bodruma üç katlı garaj ve tuvaletler yapılmıştır.

Mescid-i Nebevi ile ilgili kavramları kısaca açıklarsak;
Hücre-i saadet: Hz. Peygamber’in Hz. Âişe’nin odasına defnedilmesinden sonra bu mekan hücre-i saadet adıyla anılmaya başlanmıştır

Minber: ilk sıralarda peygamberimiz hutbe okurken bir hurma kütüğüne çıkar ve dayanırdı. Cemaatin işitmesi ve görmesi için bugünkü yerde minber yapılmış. Ancak minbere çıktıklarında o kütük peygamberin ayrılışından yüksek sesle ağlamış. Peygamber Efendimiz (asm) inmişler ve o kuru kütüğü teskin etmişlerdi. Bu başka bir konuda ele alınacak kadar önemli bir hadisedir.

Ravza-i Mutahhara: Hücre-i saadet ve Minber arasında kalan bölümdür. Buraya Cennet bahçesi de denilmektedir.

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.