Meryemoğlu Mesîh (Îsâ), ancak bir peygamberdir, nasıl ilâh olabilir?

Meryemoğlu Mesîh (Îsâ), ancak bir peygamberdir, nasıl ilâh olabilir?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Suresi 72-77. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

72 . Celâlim hakkı için, “Şübhesiz Allah, ancak o Meryemoğlu Mesîh’dir!” diyenler kâfir olmuşlardır! Hâlbuki Mesîh (Îsâ, onlara) şöyle demişti: “Ey İsrâiloğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin!”(1) Şu muhakkak ki, kim Allah’a şirk koşarsa, artık şübhesiz Allah, ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer ateştir! Zâlimler için hiçbir yardımcı da yoktur.

73 . Şânım hakkı için, “Allah, üçün (üç ilâhın) üçüncüsüdür” diyenler (teslis akîdesine inanan hristiyanlar) kâfir olmuşlardır! Hâlbuki tek bir İlâhdan başka hiçbir ilâh yoktur! Buna rağmen eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden inkâr edenlere mutlakā (çok) elemli bir azab dokunacaktır!

74 . Onlar hâlâ Allah’a tevbe edip, O’ndan mağfiret dilemeyecekler mi? Hâlbuki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

75 . Meryemoğlu Mesîh (Îsâ), ancak bir peygamberdir. Şübhesiz ondan önce (de) peygamberler gelip geçmiştir. Annesi (Meryem) ise, çok doğru bir kadındır. İkisi (de her insan gibi) yemek yerlerdi! (Nasıl ilâh olabilirler?) Bak, onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz; sonra (yine) bak, (haktan) nasıl çevriliyorlar!

76 . De ki: “Allah’ı bırakıp, sizin için ne bir zarar ne de bir faydaya mâlik olmayan şeylere mi tapıyorsunuz?” Hâlbuki, Semî‘ (hakkıyla işiten), Alîm (herşeyi bilen) ancak Allah’dır.(2)

77 . De ki: “Ey ehl-i kitab! Dîninizde haksız yere haddi aşmayın ve (sizden) daha evvel gerçekten dalâlete düşmüş, birçoklarını da saptırmış hem (kendileri de) düz yolun ortasından şaşmış bir kavmin arzularına uymayın!”

1- “O Hâkim-i Mutlak (kâinâtın hâkimi) ve Âmir-i Müstakil (tek başına emreden) ve Vâhid-i Ehad (sıfatlarında ve zâtında bir olan Allah), bütün kâinâtın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek meyvesi olan şükür ve ibâdetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak, netîce-i hılkati (yaratılışın netîcesini) ve semere-i kâinâtı (kâinâtın meyvesini) abes (faydasız) eder mi? Hâşâ ve kellâ! (Aslâ!)

Hem hikmetini ve rubûbiyetini (her şeyin Rabbi olduğunu) inkâr ettirecek bir tarzda mahlûkātın (yaratılmışların) ibâdetlerini başka ellere vermeye rızâ gösterir mi, hem hiç müsâade eder mi? Hem hadsiz derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı ef‘âliyle (fiilleriyle) gösterdiği hâlde, en mükemmel mahlûklarının şükür ve minnetdarlıklarını ve tahabbüb ve ubûdiyetlerini (sevgi göstermelerini ve kulluklarını) başka esbâba (sebeblere) vermekle kendini unutturup, kâinâttaki makāsıd-ı âliyesini (yüksek maksadlarını) inkâr ettirir mi?” (Lem‘alar, 23. Lem‘a, 199)

2- “Evet, bana öyle bir Hâlık (yaratıcı) ve Rab lâzım ki, en küçük hâtırât-ı kalbimi (kalbimden geçenleri) ve en hafî niyâzımı (gizli duâmı) bilecek ve en gizli ihtiyâc-ı rûhumu yerine getirdiği gibi, bana saâdet-i ebediyeyi vermek için koca dünyayı âhirete tebdîl edecek (çevirecek) ve bu dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak, hem sineği halk ettiği (yarattığı) gibi semâvâtı da îcâd (yoktan var) edecek, hem güneşi semânın yüzüne bir göz olarak çaktığı gibi, bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun.

Yoksa sineği halk edemeyen, hâtırât-ı kalbime müdâhale edemez, niyâz-ı rûhumu işitemez! Semâvâtı halk etmeyen, saâdet-i ebediyeyi bana veremez! Öyle ise benim RabbimO’dur ki, hem hâtırât-ı kalbimi ıslâh eder, hem cevv-i havayı (gökyüzünü) bulutlarla bir saatte doldurup boşalttığı gibi, dünyayı âhirete tebdîl edip, Cenneti îcâd eder, kapısını bana açar, ‘Haydi gir içeri!’ der.” (Lem‘alar, 26. Lem‘a, 254)