Merhametin açık göstergesi: Berat

Bir yıl olmak üzere... Önceki kandilde boyun büküp af dileyerek Rabbimize sığındığımız, hayatımıza ve mematımıza dair inayet dilediğimiz o gecenin ardından neredeyse bir yıl geçti. Bu seneki geceye ulaşamayanlar oldu, ulaşamayanlar olacak; tıpkı öncekine yetişemeyenler olduğu gibi.

 

Hakkında pek çok hadis-i şerif bulunan çok kıymetli bir gecedir Berat. İsminden de açıkça anlaşıldığı gibi, kurtuluş beratının verildiği gecenin adıdır Berat. Bir senelik plan, programın kayıt altına alındığı, bir sene daha yaşayacakların kaydedildiği, rızık namına her ne varsa dağılımının yapıldığı bir gece...

 

Aslında her sene yeniden bir kayıt yapmadan da bizim hangi halde olduğumuzu, ne hale geleceğimizi ve nereye gideceğimizi çok iyi biliyor Rabbimiz. Ben Berat gecelerinde yapılan bu yeniden programlamaları Rabbimizin merhametinin apaçık bir göstergesi olduğu kanaatindeyim. Elbette öyledir. Bu gecede Rabbimiz, tabir-i caizse, berrak bir sayfa açıyor önümüze, “Dilediğini yaz” diyor adeta. Bu gece kıymetli değil midir? Elbette kıymetlidir.

 

Ama benim baktığım nokta biraz daha farklı. Şöyle ki:

Zaten her şey Levh-i Mahfuz’da mahfuz. Atacağımız her adım, yapacağımız her hareket, her halimiz O’na malum. O’nun ilminin dışında olan bir şey ne oldu, ne de olacak. Bizce malum olmayan yarına dair her şey, O’nun nazarında dünkü olanlar gibi bedihi... Böyle olduğu halde her Berat gecesinde her şeyin yeniden programını yapmak, aslında insanın iyiliğe meyletmesi için bir fırsattır. “Eğer istersen, arzu edersen sana nice hayırlar nasip ederim” ilanıdır. Rabbin, kulun isteklerine ne çok önem verdiğinin ve hatta kullarının bu dünyada özel misafirler olduğunun kanıtıdır. İnsana has bir farklılık... Büyük bir incelik var burada. İfadelerimin ifadeden aciz kaldığı bir incelik...

 

Zaten bunun daha bariz, daha net, daha özlü açıklamasını bir hadis-i kudsiden okuyoruz. Mealen:

“Yok mu tövbe eden, affedeyim. Yok mu rızık isteyen, vereyim. Yok mu dert ve musibete duçar olan, afiyet vereyim.” Bu şekilde devam ediyor...

Madem öyledir Ey Rabbimiz! Biz de Sana yöneliyor, halimizi Sana arz ediyor, Senden istiyoruz.

 

“Yok mu tövbe eden, affedeyim?” buyuruyorsun.

“Tövbe” diyoruz ya Rab, tövbe... Bütün günah, hata ve hatiatımıza tövbe diyoruz. Merhametine sığınıyoruz. Bizleri, bulaştığımız günah kirlerinden temizle, hiç bulaşmamışız gibi tertemiz kıl. Ve bizi kapına öyle bir bağla ki, bir daha günah çukurlarına yuvarlanmayalım.


“Yok mu rızık isteyen, rızıklandırayım?” buyuruyorsun.

Bizler Senin rızıklandırmana öyle muhtacız ki, şayet Sen vermesen gidip çalacak başka bir kapı yok. Dünyada sırılsıklam muhtaç olduğumuz gibi, bu hayatımız son bulduğunda da Senin lütfedeceğin ebedî saadete muhtacız. Şayet Sen açmazsan o kapıyı açacak hiçbir güç, hiçbir iktidar yok. Dünya kapısını kapatıp ahiret kapısını ancak Sen açabilirsin. Bizleri o âlemde fazlın, keremin, merhametin ve lütfunla rızıklandır ya Rabbi!

Bu dünyada da, ahirette de bizi bize bırakma ki, biz bizimle kaldığımızda yolumuzu bulamayız.

 

“Yok mu dert ve musibete duçar olan, afiyet vereyim?” buyuruyorsun.

Dünya hali şahittir ki, başında derdi olmayan kimse yok. Biz bu davetinden Senin merhametinin enginliğini ve kullarını ne kadar çok sevdiğini yakinen anlıyoruz. Nefsin tahakkümü altında ezilen kullara merhametinle sesleniyor, onları ye’sin büyük karamsarlığından kurtararak ümit veriyorsun.

Bir kimseye bela, musibet olarak nefis yeter. Onun başımıza açtığı dertlerden kurtulmak için gece gündüz ah ü enin edip âf ü mağfiret dilense yeridir. Dertler altında ezilen, sıkıntı ve stres baskısından asıl vazifesini unutur hale gelen bizlere imdat eyle. Bizlere gücümüzün üzerinde yük yüklemeyeceğini beyan etmişsin Yüce Kitabımızda. Ancak o dertler karşısında nasıl ayakta duracağımız konusunda da bizlere yardım eyle. Bize ihsan ettiğin potansiyeli fark edebilme ve her türlü derdimizin üstesinden gelebilmeyi bizlere nasip eyle.

 

“Yok mu başka talepleri olan?” gibi uzun uzun bizlerin taleplerini sorarak gönlümüzü memnun ediyorsun.

Bizler beşeriz. Talep listemiz o kadar uzun ki, saymakla bitiremiyoruz. Zeminin takati yeterli gelmiyor isteklerimize. Taleplerimiz semayı aşıp ardına meylediyor. Bunların hepsi Sence malum... Sen bizi bizden daha iyi bilensin. Ancak yine de bize sorarak gönlümüze hitap ediyorsun. Gönlümüzden dökülen kırık dökük, eksik ifadeleri tam kabul edip fazlasıyla veriyorsun. Bu Berat gecesinde de içimizden geçirip de arz etmede aciz kaldığımız, unutup da dile getiremediğimiz Sence malum olan bütün dualarımızı en hayırlı şekliyle kabul buyur Rabbimiz. 

İslam âlemine hayırlar nasip eyle. Başından eksik olmayan düşmanlarına ve onların türlü türlü sinsi planlarına fırsat verme. Zalimlerin zalimâne planlarını-onların aleyhine, ehl-i İslam’ın lehine-makûs eyle. Ve Müslümanlara selamet ver.

 

Bu gecede Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri adedinden daha fazla sayıda affedilenler arasına bizi de kat!

 

O kutlu Nebi’nin (a.s.m.) buyurduğu gibi biz de Sana yalvarıyor, nida ediyoruz ki:

“Allah’ım! Azabından affına sığınıyoruz. Dargınlığından rızana sığınıyoruz. Senden Sana sığınıyoruz. Şanın öyle yücedir ki, Sen kendi zatını övdüğün gibisin. Seni övmekten aciziz!”

 

Evet, birkaç gün kaldı... Kimbilir, bize de nasip olur mu o geceye ulaşmak. Nasip olsa da olmasa da, yürekten sızılan bu satırlar ulaşsın o geceye ve halimizi arz etsin o Gecenin Sahibine! Bizim yerimize anlatsın halimizi. Tazarru ve niyazımızı anlatmaktan ne kadar aciz olduğumuzu ilan etsin Âlemlerin Rabbine.

 

Elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını kazandırabilecek özellikte olan Berat gecesinin sevabına ve hikmetine ulaşabilmek duasıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.