Menderes'in Risale-i Nur'u basmasını Masonlar engellemişti

Menderes'in Risale-i Nur'u basmasını Masonlar engellemişti

O anların en yakın şahidi anlatıyor

Risale Haber-Haber Merkezi

Mustafa Cahid Türkmenoğlu anlatıyor:

Sene 1956, Ankara’dayız. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur’u Diyanet’in basmasını istiyordu. Onun için bize haber gönderdi “Diyanet’in Risaleleri basması için teşebbüse geçin” dedi. Biz talebeyiz, pek Diyanet’e tesirimiz olmaz diye rahmetli Isparta mebusu Dr. Tahsin Tola görev aldı. Onunla tanışmıştık. Ziyaretine gittik ve durumu anlattık. Allah rahmet etsin çok mübarek bir zattı, çok temiz bir insandı. Bizim önümüze düştü ve Diyanet’e kadar gittik. O içeriye, Reis’in yanına girdi, biz dışarıda bekledik. Teklifi Reis’e yapmış. Reis demiş ki: “Bize Başbakan emir vermediği müddetçe biz bunları basamayız.” (O tarihte Diyanet İşleri Reisi Merhum Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’dur.)

Bunun üzerine rahmetli Adnan Menderes’i ziyaret ettik, Tahsin Tola ile beraber. Biz yine dışarıda bekliyoruz. Tahsin ağabey durumu Menderes’e anlatmış. Menderes demiş ki: “Ben sizi vekil tayin ettim, gidin Diyanet İşleri Başkanına söyleyin bassın.” Biz tekrar Diyanet İşleri Başkanına gittik. Yine rahmetli Tahsin Tola içeri girdi. Fakat Reis, “Ben Başbakan’la kendim konuşmadıkça basamam” diyerek kabül etmemiş.

Reis Başbakan’la görüşmek için çok uğraştığı hâlde muvaffak olamıyor. En sonunda Başbakan’ın Müsteşarı Ahmet Salih Korur ile görüşüyor. Bu adam zannımca 33 dereceli bir masondu... O zamanlar Başbakan Müsteşarının bakanlardan daha çok sözü geçerdi. Diyanet İşleri Reisi bu adamla konuşuyor. Müsteşar, Üstad’ımızın ismini göstererek “Bu eserlerin basılmaması için bu isim kâfi değil mi?” diyor ve kabul etmiyor. Bunun üzerine Reis, Tahsin Ağabeye gelerek “Bu durumda ben bu eserleri basamam” demiş. Tahsin ağabey de bize bildirdi. Biz de Isparta’da bulunan Üstad’a bildirdik. Üstad’dan bize derhâl bir emir geldi: “Bu azim sevap onlara nasip olmayacak, siz basacaksınız” dedi.

ilk_sozler.jpg(1957'de Nur talebelerinin kendi imkanlarıyla bastığı ilk Sözler)

BİZDE NE PARA VAR, NE PUL VAR…

Üstad’dan bu emir geldi ama öyle bir durum var ki, bizde ne para var, ne pul var. Matbaacılık hakkında da hiç bir bilgimiz yok. Üstad’dan da “Risaleleri basın” diye böyle bir emir geldi. Bunun üzerine biz rahmetli Atıf Ural’la beraber bir mektup hazırladık. Mektup öyle uzun bir şey değil, iki-üç satırlık bir şey. Mektubu Anadolu’daki kardeşlere göndereceğiz, ama postane ile göndermek lâzım, pul için bile paramız yok. Biz de, Ankara’ya muhtelif vesilelerle gelen kardeşlerle mektubu göndermeye başladık. Mektupta, “Biz Büyük Sözler Mecmuasını tab’ edeceğiz, fiyatı 25 liradır. Oradan kaç kişi abone olacaksa, parasını gönderin. Bilâhare kitapları göndereceğiz.” Tabi biz talebeyiz elimizde para olmuyor. Zaten elimize üç kuruş geçse bir kuruşunu hizmete ayırıyoruz; cüz’i de olsa katkı olsun diye. Ama bunlar yetmiyor. Üstadımızın da emri var.

Bu mektuptan sonra muhtelif yerlerden bize para gelmeye başladı. Diyelim ki sen Kütahya’dasın iki kişi abone olmuş, bize göndermişsin. Afyon’dan üç kişi, Urfa’dan beş kişi gibi… Van’da Hamid Kuralkan diye bir kardeş vardı, 1967’lerde vefat etti. O zamanın parasıyla iyi hatırlıyorum, Ziraat Bankası kanalıyla benim adıma 500 yüz lira göndermişti. Bir de İnebolu’dan rahmetli Nazif Çelebi ağabey 500 yüz lira kadar gönderdi. Bütün gelen paralarla biz ancak basılacak kitapların yarısının kâğıt parasını verebilirdik. Daha matbaacıya verilecek para yok. Sonra Tahsin ağabey’i alarak Yıldız Matbaası’na gittik; kaça basarsınız diye pazarlık ettik. Fiyatını unuttum ama kâğıdını biz vermek üzere anlaştık.(…)

(Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-1)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum