Mehmet Ali KAYA

Mehmet Ali KAYA

Medresetüzzehra, RisaleHaber ve Nur Talebeleri

Bediüzzaman daha gençlik yıllarında toplumun problemlerine çare olarak gördüğü Medresetüzzehrâ, dini ilimlerle fenni ilimlerin beraberinde okunduğu model bir eğitim kurumudur. Bediüzzaman “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir, aklın nuru fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder” der.

 

Medrese birden çok ilim dallarında eğitimin yapıldığı kurumlardır. Sadece bir dalda ve konuda eğitim veren kurumların ise medrese özelliği yoktur. Bediüzzaman’ın örnek olarak gösterdiği ve “Daru’l-Fünûn” dediği El-Ezher Üniversitesi hep çeşitli ilimlerin beraber okutulduğu ve ihtisasa önem verildiği kurumlardır.

 

İslam Tarihinde kurulan ilk Üniversite Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk (v. 1092) tarafından kurulan “Nizamiye Medresesi”dir. Bu medresede Fıkıh, Kelam, Tefsir, Hadis, Hukuk, Edebiyat, Astronomi, Matematik, Fizik ve Felsefe gibi ilimler beraber okutuluyordu. Bir müddet bu medresenin Rektörlüğünü İmam-ı Gazali (v. 1111) yapmıştır.

 

Osmanlı’nın son döneminde Medreseler ile Mektepler ayrılmıştı. Medreselerde din ilimleri, mekteplerde ise yeni fenler okutuluyordu. Medreseliler mekteplilere dinsiz, mektepliler medreselilere mürteci ve gerici diyorlardı. Fen ve din ilimleri birbirinden ayrılmıştı. Çatışmanın temelinde bu vardı.

 

Hâlbuki Bediüzzaman’a göre “Din ve fen ilimlerinin beraber okutulması ile hakikat ortaya çıkardı.” Talebenin himmeti böylece pervaz ederdi. Bu düşünceden “Medresetü’z-Zehr┠düşüncesi ortaya çıkmıştır. Afrika’da birliği sağlayan Camiü’l-Ezher gibi Asya’da da onun kız kardeşi, yani doğurgan olacak ve pek çok şubelerinin bulunacağı bir “Medresetüzzehr┠kurulmalıydı.

 

Bediüzzaman 1907 yılından itibaren Medresetüzzehra projesi için çalışmaya başlamış ve bu tam 55 yılını almıştır. 1911 yılında bu medresenin merkezinin Bitlis olmasını, Van ve Diyarbakır’da da şubelerinin açılmasını istemiştir. Daha sonra 1950 yıllarından sonra Medrestüzzehra’nın merkezinin “Vilâyât-ı Şarkıyede” şubelerinin ise Hindistan, Arabistan, İran, Kafkas ve Türkistan’da kurulması gerektiğini belirtmiştir.

 

Bu medresenin çeşitli ilim dallarını içine alması için de Bediüzzaman “Medresetüzzehra namında bir Darülfünûn” demektedir. “Medresetüzzehrâ”nın “taksimu’l-âmâl kaidesine göre” şubeleri olacaktır. Bu üniversitede üç dilde eğitim verilebilmelidir. Arapça, Türkçe ve mahalli dil olan Kürtçe…

 

Medresetüzzehrâ’nın tam resmî bir kurum olmayıp resmî üniversiteler ile eşit statüde olması gerektiğini ifade eder.  Üniversitenin hedefleri içinde “insaniyete ve İslamiyet’e hizmet etmek, maarifi medrese kapısıyla ülkeye sokmak, meşrutiyet ve hürriyetin güzelliğini göstermek, İslamiyeti hikâyelerden, İsrailiyattan ve taassuptan kurtarmak, yeni fenleri ve aklî ilimleri dini ilimler ile mezc etmek, din ile fenni, mektep ile medreseyi barıştırmak” gibi hedeflerdir.

 

Bediüzzaman böyle bir medresenin açılmasını zaruret derecesinde gerekli olduğunu izah ederken doğu ile batının ilim ve kültürlerinin de birleştirmeyi hedefine koyduğunu da belirtmekte ve hedefini daha da büyütmektedir. Peygamberlerin Asya’dan, filozofların ise Avrupa’dan çıkmış olmasının kader-i ilâhinin remzi olduğunu ifade ile gerçek terakki ve tekâmülün din ile fennin, doğunun ahlakı ve kültürü ile batının fen ve felsefesinin imtizacından doğacağını ima eder.

 

Bediüzzaman bu idealini tam olarak gerçekleştirme fırsatı bulamadı. Sultan Reşad’ın bunun için tahsis ettiği para ile Edremit’te temelini attığı proje I. Dünya Savaşının çıkması ile akim kaldı. Daha sonra TBMM’nin Bediüzzaman’a bunun için ayırdığı tahsisat da çeşitli sebeplerle gerçekleşmedi. Değil Bediüzzaman’ın “Medresetüzzehra” projesine destek olmak DP’nin 1952 senesinde Erzurum’a üniversite açmasına kadar doğuya hiçbir yüksek okul dahi açılmadı. Bediüzzaman bu üniversiteye sahip çıkmıştır.

 

Bediüzzaman hazretleri maddi suretini tesis edemediği Medresetüzzehra’nın manevi hüviyetini Isparta vilayetinde tesis ve tecessüm ettirdiğini belirtir. Risale-i Nurların yayıldığı bütün merkezleri Bediüzzaman “Medresetüzzehra” olarak isimlendirir. Medresetüzzehra’nın maddi suretini tesis etmelerini de talebelerinden ister. (Köprü, Güz 99, Sayı, 68)

 

Çeşitli fenlerin ve ayrı ayrı ilimlerin “Marifetullah” denilen imana ve Kur’âna hizmet edecek şekilde okutulması ve bütün insanlığa sunulması, herkesin kolayca istifade edeceği şekle sokulması büyük bir gayreti ve himmeti gerektirir. Ancak bu ilmî müzakereyi sağlayacak mekânlara ve burada çalışacak olan ehliyetli ve ihtisas sahibi âl-i himmet insanlara ihtiyaç vardır. Bu yapıldığı zaman Bediüzzaman’ın “Medresetüzzehra” projesine hizmet edilmiş olur.

 

Bediüzzaman’ın “Akdamar Adasında bir medrese yapsam ve orada elli talebe yetiştirsem ilmen dünyaya hükmederim” idealine hizmet etmek için âl-i himmet ilim erbabına ihtiyaç vardır. Yüce Allah peygamberimize (sav) “Ahir zamanda ilmi yayacağını ve herkesin ilme kolay bir şekilde ulaşabileceğini haber vermiştir.” Günümüzde “İnternet” vasıtası ile bu mümkün hale gelmiştir. Bu nimeti “İmana ve Kur’âna” “İlme ve Marifetullaha hizmet için kullanmak yapılacak en büyük ve en önemli hizmettir. Çünkü insanlar artık hür olmak ve hiçbir tesir ve baskı altında kalmadan öğrenmek istiyorlar. Bu da “İnternet” ile mümkün olabiliyor. Böylece internet en kolay ve en rahat bir eğitim ve öğretim aracı haline gelmiştir.

 

Muhiddin-i Arabî’nin “Fütuhat” isimli eserinde Peygamberimizin (sav) “Ümmetim diğer milletlerden geri durumda kalır, diğer milletler ümmetimi geçerse ben o ümmete kırgınım” buyurduğunu nakleder. “İlim müminin yitiğidir, bulduğu yerden almalıdır” buyuran peygamberin ümmetine yakışan ilimde ve marifette bütün insanlığa önder ve rehber olmaktır.

 

www.risalehaber.com ve www.risaleakademi.org siteleri ile akademisyen Nur Talebelerinin akademik çalışmalara yönelmeleri ve bunu İnternet aracılığı ile bütün insanlığın hizmetine sunma çalışmaları sanal ortamda “Medresetüzzehra” idealine yapılacak en güzel hizmettir.

 

RİNAP çalışmaları da buna katkı sağlayacaktır. Bütün bu hizmetler ehl-i ilim Nur Talebelerinin himmetlerini beklemektedir. “Yüce Allah bir ok yüzünden üç kişiden razı olur ve onları cennete alır. Biri yapan, diğeri onu cepheye taşıyan, üçüncüsü ise onu hedefine atan” buyuran Peygamberimizin (sav) ümmeti olarak böyle hayırlı bir hizmete katkı sağlamaktan daha yüce ne gibi bir hizmetimiz vardır?

 

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.