Medreseden Cepheye Bediüzzaman

Bediüzzaman’ın Entelektüel Hayatı-10

Savaş Talimi Yapan Talebeler

Bediüzzaman Horhor Medresesinde derslerini sürdürürken bir yandan da talebelerine atış talimi yaptırır. Bunun nedeni, büyük bir felaket geleceği beklentisidir.

Nitekim bir süre sonra Harbi Umumi başlar, cihat ilan edilir. Maddi cihada da ilk katılanlardan birisi Bediüzzaman’dır. Vaiz sıfatıyla Erzurum cephesine katılır. Sarıkamış bozgununun ardından Van’a döner.

Van’da, masumların zarar görmemesi için Ermenilerle Müslüman ahali arasındaki karışıklığa engel olmaya çalışır. Ermeni çeteleri Rus ordusu desteğiyle Van’ı işgal eder, yakıp yıkarlar. Müslümanlar şehri boşaltmak zorunda kalırlar.

Bediüzzaman Esir Düşer

Bediüzzaman, Kürt Milis komutanı olarak savaşta görev alır. Muş ve Bitlis’te düşmana karşı koyar. Bitlis’i müdafaa için hayati önemdeki topları işgal altındaki Muş’tan kaçırmayı başarır.

Bitlis’te sonuna kadar savaşır, ancak yaralanarak Ruslara esir düşer.  Önce Tiflis’e, ardından Kosturma bölgesine gönderilir. Rusya’da ihtilal olunca karışıklıktan istifade ederek, Almanya’ya, oradan Varşova ve Avusturya üzerinden nihayet Sofya’dan aldığı avdet belgesi ile vatana ulaşır.

Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azası Bediüzzaman

İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra Enver Paşa’nın isteği ve Şeyhülislam Musa Kazım’ın teklifiyle padişah Vahdettin tarafından kendisine mahreç payesi verilir. Ayrıca yüksek dinî bir kurul olan Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ye üye seçilir.

Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin,İstanbul’un işgali ve sonrası dönemde hareket alanı daralır. Bunda heyetin Anadolu’daki kurtuluş hareketine olumlu yaklaşımları etken olur. İşgal cüretiyle Anglikan Kilisesi tarafından Şeyhülislama sorulan ve Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’den cevaplanması istenen suallere Bediüzzaman büyük bir öfkeyle karşılık verir:

“Bir adam seni çamura düşürmüş, öldürüyor. Ayağını senin boğazına basmış olduğu halde istifham-ı istihfafıyla sual ediyor ki: ‘Mezhebin nasıldır?’. Buna cevab-ı müskit, küsmekle sükût edip, yüzüne tükürmektir. Tükürün İngiliz-i lainin o hayasız yüzüne!...”

Bediüzzaman’ın öfkesi bununla da geçmez. Arapça ve Türkçe olarak söylenen ve Eşref Edip tarafından kaleme alınan Hutuvat-ı Sitte gizli olarak dağıtılır.Bu sebeple hakkında İngilizlerce ölüm emri verilir.

Konuyla ilgili olarak Açıksöz gazetesinde “Rüyada Bir Hitabe” başlıklı yazısında şöyle diyecektir: Şark husumeti İslam inkişafını boğuyordu, zail oldu ve olmalı... Garb husumeti, İslam’ın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir, baki kalmalı...”

Bediüzzaman’ın çalışmaları Ankara’da takdirle karşılanır. Birçok kere Ankara’ya davet edilir. Nihayet, 1922 yılının Kasım ayında Ankara’ya gelir.

Bediüzzaman Meclis’te

Bediüzzaman İstanbul’un işgaliyle birlikte İngilizlere karşı mücadele eder. Hutuvat-ı Sitte adlı eserini yayınlayarak İngiliz plânlarını bozar. Bu gayretli çalışmalarından haberdar olan Ankara Hükümeti onu Ankara’ya davet eder. “Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum, siper arkasında mücadele etmek hoşuma gitmiyor.” diyerek olumsuz cevaplar verse de Van Valisi Tahsin Paşanın ısrarı üzerine 1922’de Ankara’ya gelir.

Ankara’da bulunduğu altı aylık sürede Medresettüzzehra Üniversitesi projesi için girişimlerde bulunur.  Bütçeden yüz elli bin liranın tahsis edilmesini öngören yasa teklifini hazırlayıp Meclise sunar. 200 milletvekilinden 163’ünün imzası ile teklif onaylanarak 2 Şubat 1923’te Meclis Başkanlığına sunulur. Kanun tasarısı Eğitim ve Şeriat komisyonuna gönderilir.

“Laik, seküler ve milli bir devlet” şeklinde yapılanma içine giren Ankara Hükümeti eğitimde de yeni bir döneme girmektedir.  Tekkelerin, mekteplerin ve medreselerin kapatılarak Batı tarzı eğitim ve öğretim kurumlarının kurulması plânlanmaktadır. Medresettüzzehra ise din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulacağı çok dilli bir eğitimi benimsemektedir. Bundan dolayı Medresettüzzehra teşebbüsü sonuçsuz kalır. 29 Kasım 1924’te yasa tasarısı reddedilir.

Ankara’dan Ayrılıyor

Bediüzzaman kısa süre içinde Ankara Hükümeti ile yeni bir devre girildiğini fark eder. Bundan sonra ülkede dini değerlerden ziyade batı tarzı inanışların ve hayat anlayışının hüküm süreceğini hisseder. 

Daha önce cehalet yüzünden dini değerleri sarsılan toplumun bundan sonra bilim kanalıyla gelen saldırılarla değerlerini kaybedeceğini hisseden Bediüzzaman buna karşı Kur’ân hakikatlerinin ilmi bir kisve ile sunulması gerektiğini düşünür.

Nitekim o günlerde tabiatçılık ve inkarcılık düşüncesinin sinsi bir şekilde yayıldığını görür. Daha sonra “Tabiat Risalesi” ismiyle telif edilecek Risalenin temelini oluşturan “Zeylü’l-Hubab”isimli kitabını bu günlerde yayınlar.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığını, ihtiyar dünyanın ölüme doğru sürüklendiğini gören Bediüzzaman’ın hayatında 2. Said olarak nitelendirilen yeni bir dönem başlar.

Siyaset yoluyla hizmet etme imkânının kalmadığını fark eden Bediüzzaman Ankara’dan ayrılarak Van’a gitmeye karar verir. Durumdan haberdar olan Mustafa Kemal, kalması halinde kendisine milletvekilliği, üç yüz lira maaş, Şark Genel Vaizliği ve bir köşk teklif eder.

Sultan Abdülhamid’den Medresetüzzehra’nın kurulmasını talep eden Bediüzzaman’ın talebi reddedilerek, kendisine Van’a dönmesi şartı ile maaş teklif edilmiştir. Şimdi de benzer bir durum yaşanmaktadır. Medresettüzzehra projesini reddeden Mustafa Kemal başka bir teklif ile Bediüzzaman’ın karşısına çıkmaktadır.

Olayların ardındaki niyeti hisseden Bediüzzaman tekliflerin hiç birini kabul etmez. Dünyayı, siyaseti ve sosyal hayatı terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktini sarf eder. Bu anlayış Medresetüzzehra’nın amacını mana itibariyle gerçekleştiren Risale-i Nur’ların neşrine vesile olur.  Nitekim bir zaman sonra Bediüzzaman “Eğer Mustafa Kemal’in teklifini kabul etmiş olsaydım, Risale-i Nur ortaya çıkmazdı” diyecektir.

Ankara’da “en kara bir halet” hisseden Bediüzzaman, Van’a gitmek üzere İstasyona hareket eder. Burada Mustafa Kemal ile karşılaşır. Paşa, Bediüzzaman’a heykellerle ilgili fikrini sorar. Bediüzzaman’ın cevabı nettir: Müslümanların heykelleri, hastaneler, okullar, yetimleri koruyan yurtlar, mabetler, yollar ve köprülerdir...

Yeni Said Dönemi

Ankara’da beklediği ortamı bulamayan Bediüzzaman hayal kırıklığına uğrar. 17 Nisan 1923 tarihinde siyasetle birlikte dünya işlerini de terk ederek Van’a döner. Kardeşi Abdülmecid’in evine yerleşir.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması ile manevi açıdan beslenme kaynaklarını kaybeden halk Bediüzzaman’a müracaat eder. Talep üzerine BediüzzamanNurşin Camiinde dersler vermeye başlar.

2. Said dönemi ile birlikte Bediüzzaman’da birçok değişiklik olduğu görünür. Kıyafeti gibi, ders verme metodu ve derslerin içeriği de değişir. Bütün mesaisini iman hakikatlerine yoğunlaştırır.

Halkın yoğun ilgisi karşısında yanına birkaç talebesini alarak Erek dağına çıkar. Buradaki bir harabede yerleşir.

Bediüzzaman, Erek Dağında inziva hayatı yaşarken, Ankara’da yeni rejim şekillenmeye başlar. İnkılapların ilk adımları atılır. Gelişmeleri takip eden muhafazakar çevreler tedirgin olur. Ülkede gergin bir hava oluşur. Hükümete karşı isyan etmeyi düşünen Şeyh Said, Bediüzzaman’ın halk üzerindeki ağırlığından faydalanmak için kendisiyle hareket etmesini ister.

Bediüzzaman daha önce Bitlis hadisesinde benzer bir teklif ile gelen Şeyh Selim’e verdiği cevaba benzer bir ifade ile cevap verir: Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti bin seneden beri İslamîyet’e bayraktarlık yapmıştır. Dini uğruna milyonlarca şehit vermiştir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakar İslam müdafilerinin torunlarına kılıç çekilmez ve ben de çekemem.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum