Mecaz avamın ağzına düşerse

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, okumayı ve yazmayı seviyorum. Ancak yazarlık benim mesleğim değil. Ben parayı Risale Haber’e yazmaktan veya Tefekkür Dergisi’ne yazmaktan kazanmıyorum. Buralarda yazı yazmam bir istekten kaynaklanıyor. Yazma derlerse yazmam. Ben daha kendimi düzeltmiş bir insan değilim ki, başkalarına örnek olayım. Böyle bir iddiam da yok. Ama Üstadımız “Nefis cümleden edna; vazife cümleden âlâ” dediği için biz de Üstadın bu uyarısıyla bir şeyler yazıyoruz. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz o sizin bileceğiniz.

Benim üzüldüğüm bir şey var ki, o da şu: önceki yazılarımdan birinde bir “Trafo” benzetmesi yapmıştım. Bu benzetme bir mecazdan ibarettir. Üstadım ne kadar da güzel söylemiş: “Mecaz avamın elinde hakikate inkılâp eder,” diye. Maalesef “Trafo” benzetmesini bir-iki yorumcu hakikat olarak telâkki etmişler. Oysa trafo güçlü gelen elektriği uygun hale getirir ve insanlara yararlı kılar. İşte Üstat Bediüzzaman gibi allâmeler de bir trafo görevi yaparlar ve yüksek hakikatleri anlaşılır hale getirerek kolaylaştırırlar. Kaldı ki, Üstat Hazretleri de “İnsanî Berzah” ifadesini kullanıyor. “Berzah” kelimesi de sözlük anlamı olarak, kıstak, perde, bir geçiş noktası, insanların öldükten sonra kıyamete kadar kalacağı mekân gibi anlamlara geliyor. Peki “İnsanî Berzah” denince “İnsanî Perde” mi denmek isteniyor, yüksek aklınıza havale ediyorum, kıymetli yorumcular.

Yani, insan burada bir cisim olan perdeye benzetilmiyor. Burada söylenmek istenen Bediüzzaman gibi zamanın küresel hocaları Kur’an-ı Kerim’den ders verirken, bizim görmediğimiz, anlamadığımız, idrakine vakıf olamadığımız ince sırları ve güzel hakikatleri, bizim anlayacağımız şekilde, aklımızı ve kalbimizi tatmin eder derecesinde bize aktarmalarıdır. Bu yüzden, onlara ne kadar minnettar olsak yine azdır. Zira onlar olmasaydı, biz de bir takım avam gibi hâlâ dünyayı öküzün ve balığın üstünde zannedecektik.

Üzüldüğüm bir şey daha var. O da şudur: Risale-i Nur’un rahle-i tedrisatından geçmiş insanlar, zeki muhatap olurlar. “Leb” demeden “leblebi”yi anlarlar. Eğer bizleri Nur talebeleri anlamazsa yandık ki ne yandık. O zaman sıradan insanlar; yani bu eserlerden bihaber, okumadan uzak insanlar nasıl anlayacaklar. Ayrıca, zaten yeterince düşmanlarımız var. Onlardan yeterince tenkitler, alaya alınmalar gibi saldırılara maruz kalıyoruz. Onların en şiddetli saldırıları bile bizi yıldırmıyor. Gülüp geçiyoruz. Biz bu dava uğruna her şeyi göze almış insanlarız. Buralarda yazı yazan tüm yazar arkadaşlarımız böyle. Sizlerin tenkitlerinden de gocunmayız. Ancak tenkit yaparken “Paralojik Mantık”la yaklaşmayınız. Yani olayları çarpıtmayınız. Tenkitleriniz yapıcı olsun; yıkıcı olmasın. Hele alay edici bir şekilde tenkit ederseniz, işte o bizi gönülden yaralar. Düşmanın güllesi bizi incitmez, ancak sizlerin gül atmanız bile bizi incitebilir.

Bu yazıyı yazıp-yazmama konusunda epey tereddüt ettim. Ancak dayanamadım. Ne yapayım Erzurum’un insanı böyledir. İçinde kalınca içten içe kendini yer. Benim de içimde kalmadı. Size aktardım duygularımı. Siz bunu dostlarla dertleşme olarak algılayın. Sitem olarak ifade etmiyorum. Sadece sizinle bu olayı paylaşıyorum. Malûm ya sevgiler, bilgiler paylaşılarak çoğalır; sıkıntılar, dertler, elemler, sorunlar ise paylaşılarak azalır.

Sevgili gönül dostlarımız. Sizleri seviyoruz ve bildiklerimizi paylaşıyoruz. Hatalarımız olabilir. Ancak bu hatalarımızı çok iyi tespit edin ve bilhassa e-mail adresime gönderin. Bu bizi daha çok memnun eder. Selâm ve muhabbetlerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.