Manisa'da radyasyon değeri sınırın 140 katı çıktı

Manisa'da radyasyon değeri sınırın 140 katı çıktı

Manisa'nın Köprübaşı ilçesinde faaliyet gösteren uranyum tesisindeki radyasyon değerinin, izin verilen yıllık değerin 140 katı olduğu ortaya çıktı.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz ile birlikte, Köprübaşı'na 4 kilometre mesafede, 1970-1980 yılları arasında faaliyet gösteren maden yatakları civarında gama radyasyonu ölçümü yaptı. Uranyum cevher alanlarından ve işletme tesisinden, dünya genelinde izin verilen yıllık değerin tam 140 katı radyasyon ölçüldü. Değerler, nükleer çöplük skandalı olarak bilinen, İzmir'in Gaziemir ilçesindeki eski kurşun fabrikasının atıklarının bulunduğu bölgede çıkanlarınsa 20 katı.

Yrd. Doç. Dr. Küçükgül, yaptığı açıklamada şimdiye kadar Türkiye'de bu kadar yüksek değer ölçülmediğini söyledi. Sonuçları tam bir felaket olarak yorumlayan Küçükgül, radyoaktif kirliliğin Gediz Nehri üzerinden Ege Denizi'ne taşınarak, çok daha geniş bir alana yayılmış olma tehlikesi olduğunu ifade etti. Kasar köyünde, Gamma-Scout marka ölçüm cihazıyla radyasyon değerini 0,200 mikrosiveret-saat gama radyasyon olarak ölçtüklerini aktararak, "Uranyum çıkarılan bölgeye yaklaştıkça 3, 4, 5 olarak yükselen değerler, uranyum arama çalışması yapılan bölgede ise 16 mikrosiveret-saat seviyesine kadar çıktı." dedi. Bölgedeki dere yataklarından akan suyla kirliliğin Demirköprü Barajı'na, oradan da Gediz Nehri yoluyla Ege Denizi'ne ulaşmasının söz konusu olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Küçükgül, "Biz alanda gama ışınlarını ölçtük. Elde edilen değerler, Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Komisyonu'nun tanımladığı yıllık değerin 140 katı. Biz 16 mikrosivert ölçtük. Türkiye'de böyle bir sayı yok. Bu sayı Fukuşima'da 40, Çernobil'in Karadeniz kıyılarına yıllık etkisi ise 0,50 mikrosivert düzeyinde. Karadeniz'deki kanser oranının yüksekliğinin, Çernobil nükleer felaketiyle olan ilişkisi yıllardır biliniyor." şeklinde konuştu. Bölgede geniş kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğinin altını çizerek, "Bunlar toprağın, suyun atom yapılarını bozuyor. Bu öyle bir şeydir ki sınır tanımaz, uyuyanı uyandırır, sakin olanı saldırgan hale getirir." dedi.

Enver Yaser Küçükgül, henüz lise öğrencisiyken Köprübaşı'ndaki bu tesislerde çalışan bir akrabalarını ziyaret için geldiğini ve birkaç gün kaldığını anlatarak, "Çıkarılan cevher, yığın liçi yöntemiyle konsantre nitrik asitle yıkanıp uranyum alınıyordu. Daha sonra bir seri işlemlerle nükleer teknolojide 'yellow cake (sarı pasta)' denen ürün haline getiriyordu. O zamanlar ben tesislerde ABD personelinin çalıştığını gördüm. Asker mi, mühendis mi, başka bir şey mi bilmiyorum. MTA ile ABD personelinin ürettiği sarı pasta ne kadar ve bunlar nereye gönderildi? Yıllardır bu sorunun yanıtı yok. Geçen yıl bunu bir panelde anlattığımda, üniversitenin Nükleer Bilimler Enstitüsü bünyesinde profesör olarak çalışan ve aynı zamanda TAEK Danışma Kurulu'nda üye olduğunu söyleyen hocamız, toplum önünde bana, 'Hayal görmüşsünüz, böyle bir şey yok.' demişti. Şu anda ölçtüğümüz sayısal verilerle yıllar önce gördüklerimin hayal olmadığı ortaya çıktı." diye konuştu.

Zaman

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.