Malikiyet ve Serbestiyet Devri ile Ücret Sistemleri İlişkisi

Kapitalizmin feodalizmi ortadan kaldırması, toprağa bağlı köleliğe son vermiş olmakla beraber bu kez de; emeğin metalaştırılması süreciyle, ücrete bağlı yeni bir kölelik şekli ortaya çıkmıştır[1]. Her ne kadar kapitalist sistem, ücretli emek ilişkisinin ve özel mülkiyet hakkının sürekliliğinin ve genişlemesinin güvence altına alınmasını öncelikli olarak ele almasına[2] rağmen insan emeğinin sömürülmesi ve özgürlüklerinin kayıtlar altına alınmasına engel olamamıştır. Bu nedenle kapitalist sistemin anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için ücret sistemlerini gözden geçirmek önemlidir.

“Ücretliliğin köleliğinden sadece yarı zamanlı kurtulmak mümkün değildir: günde iki saat dahi olsa sömürülmek, yabancılaştırılmış bir çalışmaya mecbur olmak zamanın geri kalanında köleleşmektir. Bu nedenle, çalışmanın dışında özgürleşmek için ücretli emek alanını mevcut efendilerine terk etmeyi öngören her proje bir seraptır. Özgürlüğe kavuşturulmuş zaman ancak ve ancak eğer bu zamanın mantığı tüm veçhelerinde emek örgütlenmesine yayılmayı başarırsa özgür bir zaman haline gelir[3]

Çalışma yaşamında insanlar genellikle “bağımsız çalışanlar” ve “bağımlı çalışanlar” olarak iki ana grupta yer alırlar. Çalıştıran ile çalışan arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi vardır. Bağımlı olarak çalışanların tümü, iş hukuku açısından “işçi” olarak kabul edilir. Devlet ve kamu kuruluşunda çalışanlar ise “memur” olarak adlandırılırlar ve bunların durumu idare hukuku açısından ele alınır. Bu anlamda işçi, işverenle yaptığı sözlü ya da yazılı sözleşmeye dayanarak, ister bedensel ister zihinsel nitelikte olsun, herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişidir[4]. Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır[5].

Malikiyet ve Serbestiyet Devrini tanımlayabilmek ve özelliklerini ifade edebilmek için ücret konusunun ele alınması ve anlaşılması gereklidir. Zira insanın doğası gereği esir ve bağımlı olarak çalışmak istemediği gibi ücretli olarak da çalışmak istemez. Bu konuda Nursi’nin “insanlık esir olmak istemediği gibi ecir de [ücretli işçi] olmak istemeyecektir” tespiti[6] önem kazanmaktadır.

İnsanlığın yaşadığı devirler 5 dönemde (Vahşet ve Bedevilik, Memlukiyet, Esir, Ecir ve Malikiyet ve serbestiyet Devirleri) ele alınmaktadır. Burada sanayi devrimiyle birlikte insanlığın dördüncü dönem olan ücretli dönemini yaşadığı ve bundan sonraki devrin ise beşinci dönem olan Malikiyet ve Serbestiyet (Serbest Çalışan ve Girişimci) devri olacağını ve insanlığın işçilikten (ücretlilik devrinden) kurtulmak isteyeceğine işaret etmektedir. 21. Yüzyıl ve sonrasında gelişen teknoloji ve iletişim imkânları ile insanlığın sınıf değiştireceğini, yani işçi olanın devamlı işçi olarak kalmayı istemeyeceği, elde ettiği bilgi ve eğitimi sayesinde kendi işinin patronu ve emeğini kendi imkânları ile pazarlayabilecek konuma geleceğini belirtmektedir[7]”.

Malikiyet ve Serbestiyet devrinde insanlar ücretli değil işyerlerinin sahibi veya ortağı olarak çalışmak isteyecek buna göre farklı bir gelir dağılımı meydana gelecektir. Bu konuda Apple, Pixar, iPod, iTunes ve daha birçok şirketin kurucusu ve yöneticisi olmuş Steve Jobs’un ücret ile ilgili tutumu ücretli olmak yerine malikiyetin tercih edildiğini gösteren en çarpıcı delillerden bir tanesi olarak gösterilmektedir.

“Steve ilk yıllarda NeXT’ten hiç maaş almamıştı; ta ki evliliğinde sonrasına kadar. Pixar’da bazı yıllar 50 dolar almıştı, bazılarında hiç almamıştı. Apple’da bile, şirket ayağa kalktıktan ve CEO’su için ciddi bir bütçe ayırabilecek hale geldikten sonra bile, maaşı sadece sağlık sigortası alabilmek için kabul etmişti… Steve bir işin sahibi olmakla maaşlı çalışmak arasındaki ayırımı net bir şekilde belirlemişti. Sanki maaş kabul etmek ona sevimsiz bir fikir gibi geliyor olmalıydı[8]

Ücretin hesaplanması ve ödeme tarzı muhtelif şekillerde ortaya çıkmış ve çeşitli ücret sistemlerinin doğmasına yol açmıştır[9].  Ücret sistemleri umumiyetle iki ana gruba ayrılır:

  • Zaman esasına tabi olan ücret sistemleri
  • Emek hasılasına göre hesaplanan, teşvik edici ücret sistemleri

Her iki sistemin de fayda ve mahzurları bulunmaktadır. Bununla birlikte Marks, ücretli emek tanımlaması ile ücretsiz emek olduğunu ya da olabileceğini belirtmektedir[10].Çalışma biçimlerinden bahsederken çalışmayı temelde iki farklı ayırıma tabi tutmak mümkündür:

  • Bir ücret karşılığı olmaksızın çalışma
  • Bir ücret karşılığı çalışma

Bu ayırımda dikkat çekilmesi gereken başlıca unsurlardan biri, çalışmanın pratikteki anlam bakımından bir ücret karşılığı olup olmaması yönündeki ayırımıdır. Bağımlı olup olmamaya göre de yapılabilecek bu ayırım birbirlerinin yerine kullanılamamaktadır. Çalışmanın bugünkü anlamı bir ücret karşılığı çalışmadır. Ancak bu ayırım tarih boyunca ve günümüzde bu kadar kesin bir şekilde net bir şekilde ifade edilmemiştir. Çünkü bugün Batı toplumlarında bir çalışanın ücret alıp almadığı, bağımlı çalışan olup olmadığı belirlerken, tarih boyunca ve Batı toplumları dışındaki toplumlarda, ücret bağımlılık ile olan ilişkisini yitirmekte, ücret konuşulmasa dahi belirgin bir bağımlılık unsurunun ücret dışındaki nedenlerle ortaya çıktığı görülmektedir[11].

Ücretli sistemin büyük ölçüde yapısal olarak sona ermesi, herkesin kendisinin sevdiği işi yapması, insan hak ve hürriyetlerinin kâmil manada kullanılmasına imkân tanıyan malikiyet ve serbestiyet devrinde mümkün olabileceği değerlendirilmekledir. İnsanların kendi istidatlarına yani kabiliyetlerine uygun bir şekilde çalışması sağlandığı takdirde zorunlu çalışma diye bir şey söz konusu olmayacaktır. Nasıl ki bir sanatkâr, maddi kaygılardan ziyade kendi sanatını icra etmekten zevk alabiliyor ve ücreti ikinci derecede bırakabiliyor ise benzer şekilde hoşlandığı işlerle meşgul olarak çalışmak insanın doğasında da mevcuttur[12].

 


[1]     İzzettin Önder, Sosyal hakların Ekonomik Açıdan İrdelenmesi Uluslararası Sosyal Haklar Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, Belediye-İş Sendikası Yayını, 2009, s. 18.

[2]     Köse, Öncü, A.g.e. s. 24.

[3]     Michel Husson, Çalışma Hakkı Ya da Evrensel Gelir, Çev. Osman S. Binatlı, Travail, Le Monde Diplomatique, Nisan 2007. S. 10.

[4]     Zeki Adal, İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul, İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayın No: 276, 1998, s. 445.

[5]     4857 Sayılı İş Kanunu, Madde 32.

[6]     H. Yunus Taş, “Toplumsal Sınıfların Değişim Sürecinde Sendikalar ve Sendikaların Geleceği”, HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, Cilt:1 Yıl:1, Sayı:1 2012/1, s. 67.

[7]     Cemil Ertem, “Bediüzzaman’ın Formülasyonu Üzerinden Kriz ve Kriz Sonrası”, Köprü Dergisi, Sayı:118, 2012, s. 63.

[8]     Jeffrey S. Young, William L. Simon, Steve Jobs, Çev. Selim Yeniçeri, İstanbul, Yakamoz Yayıncılık, 2009, s. 292-293.

[9]     Sabahattin Zaim, Çalışma Ekonomisi, 8.bs. İstanbul, Filiz Kitabevi, 1990, s. 248.

[10]    Karl Marx, Ücretli Emek Sermaye, Çev. Sevim Belli, 8. bs. Ankara, Sol Yayınları, 1999, s.36.

[11]    Umut Omay, Emeğin Kültür ve Manipülasyon Teorisi, İstanbul, Beta Basım, 2009, s. 45.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.