Lemaat Ekseninde 1. İslamafobya Sempozyumundan notlar

Lemaat Ekseninde 1. İslamafobya Sempozyumundan notlar

 

Üsküdar Üniversitesi, Risale Akademi, Akademik Araştırmalar Vakfı’nın (AKAV) müşterek düzenlediği Uluslararası Katılımlı Lemaat ekseninde 1. İslâmafobya Sempozyumu Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Risale Haber olarak bu faaliyetleri, ilgi duyan, merak eden, konunun muhatabı, tarafları gibi her kesime küresel çapta mümkün oldukça en ayrıntılı bir şekilde paylaşmak istiyoruz. Konuyu sadece habercilik açısından değil ilgililerin doğru bilgiye erişimini de temin maksadını da dikkate alıyoruz.

 

Açılış konuşmalarında Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV) başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, Risale Akademi bilim kurulu üyesi Dr. İsmail Benek, hoş geldiniz ve kısa bilgilendirme konuşmaları yaptılar. Değerlendirmelerini makalelerinden okunmasını öneririz. Yapılan ve yapılacak olan faaliyetler hakkında bilgi verdiler.

 

Programın şeref konuğu olarak saffı evvel nur talebelerinden Mehmet Fırıncı Ağabey konuştu. Kısa bir hoş geldiniz ve selamlama ile konuşmasında Risale-i Nurun ikna metoduna dikkat çekti.

 

Açılışta günün gündemiyle de ilgili dikkat çekici konuşmayı Amerika’dan gelip katılan Ass. Prof. Dr. Mücahit Bilici yapıyor. Mardin’de Münazarat konferansında da dikkatleri üzerine çeken Bilici, burada da orijinal fikirleri ile özgün bir değerlendirmede bulundu. İslâmafobya konusunun gündeme gelmesi Müslümanlar için menfi ibadet sayılabilecek, kendilerini sorgulama, bir şeyler yapmak için harekete geçmeye vesile olacağından bahsetti. Bazı gelişen olayların hayırlı neticelere vesile olabileceğine dikkat çekti.

 

Panel Oturumları

 

Sempozyumda, eş zamanlı iki panel olmak üzere iki günde toplam sekiz panel oturumu yapıldı.

Her oturumda bir moderatör dört konuşmacıdan otuzun üzerinde konuşmayı takip etmeye çalıştık.

Eş zamanlı oturumlarda her konuşmacıyı bir bir takip etmek mümkün olmamakla birlikte her birinden dikkat çeken tespitleri kaydetmeye, not almaya gayret ettik.

Oturum aralarında çay-kahve faslında fırsat buldukça ayaküstü mini röportajlar yapmaya da çalıştık. Bunları da ilerleyen pasajlarda aktarmaya çalışacağız.

 

ANAYASA MAHKEMESİ RAPORTÖRÜ EMİR KAYA: ÖZ ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜMÜZ EKSİK, GELİŞTİRİLMELİ

 

“İslamafobya deyiminde düzeltilmesi gereken bir nokta var. Korkulan İslam değil Müslümanlar. Müslümanların şura ve meşveretlerinde özeleştiri yapmaları lazım.”

Emir Kaya, konuşmasında o kadar soğuk kanlı, o kadar nazik ve diplomatik üslup kullanıyor ki, objektiflik, soğukkanlılık, duygusallıktan oldukça arınmış hali “tam bir âdil hâkim işte böyle olmalı” denilecek bir profil.

Mağlup kültür galip kültür çatışmasında bir kültür dayatmanın da fobya düşüncesini meydana getirdiği tezini ortaya attı Emir Kaya. Batının ekonomik galibiyetini kültürel mağlubiyet olarak değerlendiren Müslümanlar mağlup kültürün tarafı olarak galip kültür inşa etme gayreti farkında olmadan bir korku üretebildiğinden bahsetti.

Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak çok sık yurt dışı program ve seyahatlerinden karşılaştığı pratikleri paylaştı. Özellikle Hıristiyan camiasında karşılaştıklarından, doğru bilgilendirme, sağlıklı iletişimle ön yargıların kalkacağından bahsetti.

 

“BM TEMSİLCİSİ: DÜNYA BARIŞI İÇİN BİR NUR DERSANESİ FİLİSTİN’DE BİR DE TELAVİV’DE AÇMAK LAZIM”

 

Filipinler’den Muhammed Rıza Derindağ on yıldır Risale-i Nur hizmetlerinde bulunuyor, orada Risale-i Nur Enstitüsü Başkanlığı yapıyor. “Filipinler Doğu ülkesi mi?  Batı ülkesi mi?” suali ile başlayan konuşmasından çoğunluğu Hıristiyan olan yedi bin adadan oluşan Filipinler’de Risale-i Nur hizmetlerinin yansımalarını anlatırken heyecanı doruktaydı. Kiliseler, papazlar ve toplumun her kesimi ile münasebetlerinden enteresan anekdotlar aktardı. Aynı zamanda bir üniversitede uluslararası ilişkiler bölümünde derslere de giren Muhammed Rıza Derindağ’ın Risale-i Nur hizmetleri Birleşmiş Milletler’de görevli bir diplomatın dikkatini çekiyor.

 

Filipinler’de gruplar, kabileler arasında çatışmalar, kopukluklar o kadar keskin ki, iki ayrı kabile veya bölgeden iki kişi bir arada bulunmazlar, birlikte bir masada asla yemek yiyemezlermiş. Hal böyle iken ülkenin dört ayrı bölgesi ve farklı sosyal gruplardan üniversite talebesi aynı dairede kalıyor, bir aile ortamında hem okuyor, hem Risale-i Nurlarla dini öğreniyorlar. Örnek olarak beraber geldiği iki öğrenciyi salonda gösterdi. Bu kardeşlik iklimi BM yetkililerinin dikkatini çekiyor ve, “Dünya barışı için bu dersanelerden bir tane Filistin’de bir de Telaviv’de açmak lazım” ifadelerini kullanıyorlar. Şu ana kadar Filipinler’de 500’den fazla konferans vermiş. Risale metodunu Birleşmiş Milletler ortamında sunum olarak aktarmış.

 

Amerika’dan katılan Yrd. Doç.Dr. Eric Love İslamafobya söylentilerinin belirli lobi ve merkezlerden uydurulduğu yönetimdeki politikacıların da uydurma olduğunu bilerek aynı üslubu kullanarak olaya ciddiyet kazandırmaya çalıştıklarına dikkat çekti. Özellikle 11 Eylül ikiz kulelere saldırı ve sonrası sistematik şekilde bu tür tehlikeli beyanlar en üst düzeyde siyasi sorumluluk konumundakilerin kullanması maksatlı olduğunu söyledi.

 

İskoç Profesör Yakup Zaki, “Ortadoğu ve İslâm Ülkelerindeki yönetimlerin maalesef uydurma da olsa İslamafobya tezlerine malzeme üretilmesine sebep oluyorlar” dedi. “Arap Baharının geleceğinden de endişelerim devam ediyor” şeklinde konuştu.

 

Yrd. Doç. Dr. Murat Tümay, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararlarıyla da İslamofobya söylem ve iddialarını ciddiye alarak adalet terazisinde hukuka aykırı kararlardan örnek verdi. “Refah Partisi’nin kararında ve Leyla Şahin davasını onaylamakla kuruluş misyonuna aykırı kararlar küresel ölçekte sosyal barışa olumsuz yansıyacak karara imza atmışlardır” dedi.

 

Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu, Özgür Toplum konulu sunumunda  Batı felsefesinin dayanakları, Aristo, Sokrat, Weber gibi düşünürlerin etikleri üzerinde durdu. “Aslında Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Haldun sayesinde kendi içinden çıkan düşünürlerin görüşlerini öğrenmişlerdir” dedi. Yani Sokrat’ı Müslüman düşünürlerden öğrenmeleri enteresan bir tespit.

 

İKİNCİ GÜN OTURUMLARI

 

Birinci gün oturumlarında başka programlardan dolayı ertesi güne sarkan bazı konuşmacılar oldu.

Bunlardan Prof.Dr. Hüseyin Yaşar’ın sunumunda İslamafobyanın çıkışı ve tarihten günümüze intikal süreci üzerinde oldu.

Halife Ömer bin Abdulaaziz zamanında Doğu Roma imparatorluğunun hâkimiyet alanı içinde yer alan Şam ve Sasani bölgelerindede İslâm hakimiyeti sonrası başladığını söyledi.

“Roma İmparatorluğu zamanında Şam’da defterdar olan Yuhanna Dımışki Müslümanların hâkimiyetinden sonra inzivaya çekilerek bugünkü İslamafobya uydurmalarının formatı birebir aynı olan bir şeyler yazmış günümüze kadar gelmiştir. Daha sonra bu uydurmaları Urfalı Teodor Ebu Kurra denilen birisi devam ettirmiştir. Müslümanların içinden yansıyan bilgiler gibi sunulan bu iftiralar format olarak günümüzdekilerle aynen örtüşmektedir” dedi.

 

Doç.Dr. Ahmet Yıldız’ı Münazarat sempozyumunun bilim heyetinde ve işin planlamasında etkin rol alışından, tebliğlere konu olacak soruların hazırlanmasından tanıyoruz. Bu programda da zengin içeriği dolu bir konuşma yaptı. İslamofobya iddialarını belirli merkezlerden kasıtlı olarak hayali bir mit olarak üretildiğini, medya çevreleri ile siyasi çevrelerin belirli bir plan dahilinde servis ettiklerini delilleri ile izah ve ispat etti.

 

KKTC Din İşleri Başkanı Doç. Dr. Talip Atlay’ın konuşması Kıbrıstaki dini ve sosyal hayatın dünden bugüne gelişinin analizi şeklinde oldu. Hem akademik hem diplomatik üslup denilince nezaket ve belagat ancak bu kadar olur denilebilecek bir sunumdu.

“Kıbrıs Lozan’ın bile konusu olmadan İngilizlerin kabul edildiği fakat orada yaşayan bizim insanlarımızın Türkiye’nin kuruluş yıllarındaki resmi bakışa mecburiyeti olmadığı halde ayak uydurmaya çalıştığı bir yer. Ana vatanda annenin kaptığı virüs ve enfeksiyonu gönüllü kapan, ezan Türkçeye dönüştürülünce sanki mecburmuş gibi Kıbrıstakiler de Tükçe okunması gibi bir durum yaşandı. Daha sonra Demokrat Partinin iktidarı ile Ezanın aslına uygun serbestisi, Kur’an kurslarının yeniden açılması Kıbrıs Türklerini şaşkına çevirdi. Rumların komünistleri ile Türklerin komünistleri aynı havada iken 1963’te Rumların zulmünde iş değişti. Ana vatanda anne enfeksiyonu demokratik sisteme geçişle anlatırken, yavrunun bünyesi zayıf olduğundan aynı zaman paralelinde atlatamadı.

Türkiye’deki cumhuriyetin kurucu iradesi Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesi Kıbrıs aydının da politikası, dine, Müslümanlığa bakış tarzı oldu. Kur’an harfine karşı negatif ön yargı bir kısım azınlık gazeteci, eğitimci aydının hayat felsefesidir. Türkiye’deki dönüşümü aynı paralelde yaşayamadı” dedi.

 

Psikiyatrist Mahir Yeşildal çok yönlü öz eleştiri yapılabilecek enfes bir konuşma yaptı. Kemalizm paradigmalarının hem Türklerde hem Kürtlerin yaklaşımına yansıyan yanlışlıkları dile getirdi. Hakkaniyet ve adalet kavramına riayet edilmediğinden konuya tek taraflı yaklaşımda kusurlarımızın olduğuna dikkat çekti. Türklerle Kürtlerin barışına asıl engelin Kemalizm politikaları olduğu PKK’nın da Kemalizmi hiç eleştirmediğine dikkat çekti.

 

Taraf Gazetesindeki yazılarından tanıdığımız Yrd. Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen “İslâm Demokrasi ve İnsan hakları” konulu sunumunda, demokrasi İslam mukayesesinde genellemeden arınmış sağlıklı bir değerlendirme yaptı. Demokrasinin bir İslam ile eşitlemenin yanlışlığı üzerinde durdu. İslâm’ın sadece dünya hayatına taalluk etmediği özellikle ahiret hayatına taalluk ettiğini, demokrasinin ise sadece dünya hayatına dair sistem olduğu üzerinde durdu. Dört halifenin seçimle geliş süreçlerinden bahsederek bugün daha asr-ı saadet dönemi standartlara erişilemediğini söyledi.

İslâm’da belirgin bir devlet sistemi tanımı olmadığını, sosyal hayatın temelini adaletin tesisindeki hassasiyet yer aldığına vurgu yaptı.

 

FRANSIZ İSLAMI TEZİ

 

Sempozyuma Fransa’dan katılıp tebliğ sunan araştırmacı İsmail Kıran’a ait bir kavram Fransa İslâmı.

Nikola Sarkozi’nin Yahudi etnik kökeninden mi şahsi görüşlerinden mi kaynaklandığı bilinmeyen Müslüman karşıtlığı malum. Fransa’da başta Kuzey Afrikalı önemli bir kesimi Türkiye’den meydana gelen gittikçe sayısı artan Müslüman bir nüfus söz konusu. Bu kitleyi kontrol etmek için devlet kendine muhatap almak için her gruptan temsilcilerden oluşan bir yapı oluşturuyor. Bu temsili yapıya bazı gruplar İslâm’ın özüne zarar verilecek endişesi ile itibar etmiyor. Büyük bir kısmı temsilci veriyor.

 

Laiklik uygulamalarında Türkiye’nin model aldığı Fransa’da devlet Türkiye’de olduğu gibi Müslümanların hareketini yakından izlemek ve kontrol etmek amaçlı bir yapı oluşturmaya teşebbüs etmiş. Henüz sonuçları itibarıyla menfi müspet bir değerlendirme yapmak için erken deniliyor. Yalnız bütün gruplar arası sert tartışmalara sebep olduğu aşikâr. Hasan El Benna’nın anne tarafından torunu olan Tarık Ramazan bu yapıyı tasvip ettiği biliniyor.

 

İslamafobya sempozyumundan çıkardığım sonuçlar:

 

Bunlar ortak bildiri metni değil iki günlük izlenimlerimden tespit edebildiğim çıkarımlardır

-Müslümanlar olarak çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendimize batırmamız lazım.

-Bu tür sempozyum ve benzeri programları dünyanın her yerinde yapılmalı.

-Kasıtlı ve sistematik ortaya atılan İslamafobya havasının geçmişten gelen bir uydurma iddia olmakla birlikte her türlü medya ve iletişim araçları ile dünya kamuoyunu bilgilendirmek.

-Müslümanların uygulamalarda bu gerçek dışı iddiaları doğrulatacak malzemeler vermemesi.

-Hayali korku üretme senaryo ve provokasyonların altında yatan fikri temele oturmadığı İslami gelişme karşısında acziyetin neticesi ortaya çıktığı.

-Müslümanlarla diğer dinlere mensup veya hangi düşünceden olursa olsun insanların iletişimi önüne duvar örme amaçlı olduğu.

-Avrupa ve Amerika gibi genel demokrafik yapı içinde azınlıkta olan Müslüman nüfusun azınlık olduğu yerlerde meydana getirilen menfi havanın izalesi için grupların ortak bir şeyler yapması gereği

-İletişim kanallarının açık tutulması, ikna metodunun işletilmesi

-İslam ülkelerinin de demokratikleşmenin kasıtlı oluşturulan havanın tesirini azaltacağı

-Nasıl ki, Yahudiler için uygulanan “antisemitizm” suç sayılıyorsa islamafobyanın da suç sayılması için gerekli girişimlerde bulunulması

-Müslümanların savunma psikolojisinden kurtulmaları lazım. İmanından gelen tevekkül ve özgüvene sahip olmaları gerekir.

 

Evet iki gün dolu dolu geçen gerçekten çok istifadeli geçen sempozyum ilk olması dolayısıyla hem Türkiye hem de Dünya ölçeğinde olumlu yansımalara vesile olacağını ümit ediyoruz.

 

Program sonrası düzenlenen Boğaz’da tekne gezisi de yüksek temponun iyi bir dinlenme olması, daha yakından sohbet ve tanışmalara fırsat oldu.

Daha bitmedi. 2012 yılı sonuna kadar birkaç büyük çaplı programların izlenimleri paylaşmaya devam edeceğiz inşallah… Sürprizleri bekleyin…

 

(Sempozyumdan fotoğraflar için TIKLAYINIZ)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum