Lefkoşe’de cami açılışı ve kutlu doğum konferansı

Kuzey Kıbrıs Diyanet teşkilatından aldığım bir davet üzerine Kutlu Doğum konferansı vermek için Lefkoşe’ye gittim. Meğer aynı gün Beyarmudu’nda inşa edilen bir caminin açılışı varmış. Açılıştan önce konferansı icra ettik. Sonra da caminin açılışını gerçekleştirdik, elhamdülillah.

Cami Türkiye destekli inşa edilmişti. Türk sınırı ile Rum sınırının kesiştiği bir noktada olması hasebiyle de caminin sembolik bir mahiyeti vardı. Protokolde Kuzey Kıbris Türk Cumhuriyeti’nin hemen hemen bütün erkânı ordaydı: Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye başkanları, üniversite üyeleri ve kalabalık bir halk topluluğu…

 

Program Kur’an-ı  Kerim tilavetiyle başladı, açış konuşmalarından sonra sözü bana bıraktılar. Besmele, hamdele ve salvele’den sonra konferansa başladım.

Bu yazımda ben, konferansımı değil, o konferansın sadece giriş kısmını arz edeceğim:

Değerli protokol, saygıdeğer hanımefendi ve beyefendi kardeşlerim,

Dün gece yani (13. 04. 2012) gecenin ilerleyen saatlerinde, özellikle bu gün yani (14. 04. 2012) sabah namazında duygu ve düşünce dünyamda spontane gelişmeler oldu. Unutmayayım diye hemen kalemi elime aldım, aklıma gelenleri kalemimden kâğıda dökmeye başladım. Cenab-ı Hakk’ın lütfu ikramı olan o düşünceleri şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

ŞÜKRAN VE MUHABBET BORÇLUYUZ

 

1-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Alemlerin Rabbi olan Allah’a. O Allah ki bizi yoktan var etti. Varlığımızdan bizi haberdar etti. Taş da, hayvanlar da birer varlıktır ama, var oluşlarından haberleri yoktur. Çünkü onlarda akıl yoktur, bilinç yoktur.

O Allah ki aşkıyla gönlümüzü bîkarar etti. Ne güzel der Yunus:

“Ne zaman anarsam Seni / Kararım kalmaz Allahım

Senden başka gözüm yaşım/ Kimseler silmez Allahım!”

O Allah ki kâinati ve içindekileri emrimize sundu.  Dünya ve ahiret ateşinde kimse yanmasın diye Habib-i Edibini (s.a.v), her türlü takdirin üstündeki güzel ahlakıyla ahlaklandırıp, muhteşem bir medeniyetin kaynağı olan eşsiz bir Kitabı eline tutuşturup imdadımıza gönderdi.

O Allah ki bizi sevdi, sevdiğini de intizam”lı icraatı ve sayısız ikramlarıyla isbat etti. Kıyamete kadar Yüce Allah’ın iyiliklerini anlatsak bitiremeyiz. Bizi seven, bizi bizden çok düşünen bir Allah’a Onun sevgisi ve nimetleri kadar hürmet, muhabbet ve şükran borçluyuz.

 

2-Şükran ve muhabbet borçluyuz

-Kime?

-Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v). O Muhammed Mustafa ki (s.a.v) alemler onun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Allah’ın kudsî gayesinde o olmasaydı, hiçbir şey olmayacak ve hiçbir şey yaratılmayacaktı. O öyle bir nurdur ki Süleyman Çelebi’nin: “Bir acep nur kim güneş pervanesi” mısrasında ifade ettiği gibi dünyamızdan bir milyon 300 bin defa büyük olan güneş onun etrafında ancak pervane olur. Sadece gökteki güneş mi? Hayır. Yerdeki güneşler ve güneş şahsiyetler de onun etrafında pervane olmak için sıraya girmişlerdir.

Medeniyet, fazilet ve güzel ahlak adına ne geldiyse onun eliyle gelmiştir.Sevgi, kardeşlik, huzur, adalet, hukukun üstünlüğü. Vefakârlık, fedakârlık, sabır, aff, hilim, cömertlik , isar, ihlas, hakiki iman, merhamet, yardımlaşma, dayanışma gibi bütün güzel haslet ve meziyetler  onunla insanlığa mal olmuş, insanlık onun sayesinde bu meziyetlerle tanışmıştır. Bütün insanlık adına Âkif bu meseleyi şöyle itiraf ve ilan eder:

Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep; Medyun Ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi.

Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet; Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

 

3-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin ashabına, özellikle Efendimizin halası, şu anda yakınında bulunduğumuz Hala Sultan’a. (r.a) O Hala Sultan ki, Efendimizin duasıyla 87 yaşında Kıbrıs’a çıkarma yapan İslam ordusunun içinde bulunmuş, düşmana karşı giderken attan düşerek şehid olmuştur. Ashab bu çıkarmayı yapmasa ve bu deniz aşırı seferleri düşünmeseydiler, bu gün bizler buralarda olmayacak bu mutlu ve kutlu günleri göremeyecektik. Bütün insanlık adına Mevlana Cami, onların hakkını teslimeder, şu ifadeleriyle adetâ onlara olan borcumuzu ödemeye çalışır:

YâResûlallah! Çibâşedçünseg-i Ashab-ı Kehf?

Dahil-i cennet şevem der zümre-i ashab-ı tû,

 O reved der cennet, men der cehennem keyrevast?

 O seg-i Ashab-ı Kehf, men seg-i ashab-ı tû...

Ya Resûlallah! Ne olur Ashab-ı Kehf\'in köpeği gibi ben de senin ashabının arasında Cennete gireyim. O Cennete gitsin ben Cehenneme, reva mıdır? O Ashab-ı Kehf\'in köpeği ben de senin ashabın köpeğiyim.

 

4-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Evliyalar otağı, şehitler yatağı Türkiye’mize. Türkiye’mizin imanlı, aslan ve kahraman Mehmetçiklerine.  O Mehmetçik ki, Peygamberlerinden ve ecdadından aldıkları cihad aşkıyla Kıbrıs’a çıkartma yaptılarve bir fırtına gibi estiler. Eğer Yüce Rabbimizin yardımıyla bu hamleyi yapmasaydılarbu gün bu yavru vatan bizim elimizde olmayacak ve biz bu gün bu konferansı veremeyecek ve bu caminin açılışını yapamayacaktık.

Hepimiz adına Yahya Kemal bu gerçeği ne güzel dile getirmiş ve ne güzel dua etmiştir:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!/ Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi!

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın/Galip et çünkü son ordusudur İslam’ın.

Söz buraya gelmişken Âkif’in şu duasını hatırlamadan ve hatırlatmadan geçmek olmaz:

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: /Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli/ Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

 

5-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Bu Yavru vatanın kalkınması için çalışan, Cumhurbaşkanından çobanına kadar herkese. Hayatta olanları muhabbetle selamlıyor, dinlerine ve değerlerine sahip çıkmada kendilerine Allah’dan başarılar diliyoruz; ölmüşlerini de rahmetle anıyoruz.

 

6-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Bu organizasyonu tertipleyen K.K.T.C Din İşleri Başkanına, yardımcılarına, personeline, sütçü imam ruhu taşıyan imamlarımıza.

7-Şükran ve muhabbet borçluyuz.

-Kime?

-Allah ve Peygamber aşkıyla coşan, koşan ve bu atmosfere düşen siz sevgili kardeşlerime.

 

CAMİLER

 

Camiler, bu toprakların Müslümanlara ait olduğunu gösteren belgeler ve tapulardır. Camiler, ülkelerin Allah’a en sevimli olan mekânlarıdır. AllahTala bir kudsîhadisinde şöyle buyurmuştur:

“Ben bir ülkenin ahalisine azap vermeye karar veriyorum. Üç şey beni kararımdan caydırıyor:

1-Benim evlerim olan camileri yapanlara, yaptıranlara, cemaat olup onları şenlendirenlere bakıyorum,

2-Benim rızam için birbirini sevenlere bakıyorum,

3-Seher vakitlerinde tevbe istiğfar edenlere, yalvarıp yakaranlara, teheccüd ve sabah namazı için hazırlık yapanlara bakıyorum o ülkenin üzerinden azabımı geri alıyorum.” Yine buyurmuş ki: “Arşın gölgesinde gölgelendirilecek yani benim özel korumam altında olacak yedi sınıf insandan biri de gönlü mescitlere bağlı olan insanlardır.”

 

Bu kudsî hadislerde verilmek istenen mesajı alıp gereğini yapmaya Yüce Allah hepimizi muvaffak eylesin. Cenab-ı Hak bizi kendinden, camilerden, namazdan uzaklaştırmakla cezalandırmasın. Allah Bizi vatansız, bayraksız, camisiz, ezansız, namazsız,  kitapsız, Efendimiz Hz. Muhammed’siz (s.a.v) bırakmasın. Allah emeklerinizi boşa çıkarmasın. Yurdunuz cennet olsun,  Cennet hepinize, hepimize yurt olsun. Peygamberimizin nuru kâinattan çıkmasın, Kur’an dünyamızdan çekilip gitmesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.