Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir

Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir

Günün Risale-i Nur dersi

dunun-risale-dersi.png

Bismillahirrahmanirrahim

 

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ السُّبُّوحُ القُدُّوسُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْعَدْلُ الْحَكَمُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الفَرْدُ الصَّمَدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ النُّورُ الْهاٰدِى

HAŞİYE لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَعْرُوفُ لِكُلِّ الْعَارِفينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَعبُودُ الْحَقُّ لِكُلِّ الْعَابِدِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَشْكُورُ لِكُلِّ الشَّاكِرِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَذْكُورُ لكُلِّ الذَّاكِرِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَحْمُودُ لِكُلِّ الْحَامِدِينَ

AÇIKLAMA

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kâinatı ince hesaplarla yaratan, her varlığı yaşadığı şartlara uygun olarak donatıp bütün ihtiyaçlarını adaletle veren ve başkalarının hukukuna tecavüz eden varlıkları cezalandırıp iyilik yapanları da mükâfatlandıran Adl ve yaratacağı varlıklar hakkında küllî hüküm veren ve herşeyi o küllî hükmü gerçekleştirecek şekilde en münasip yerlere sevk eden Hakem.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden ve Kendisinin hiçbir şekilde dengi ve benzeri olmayan Ferd ve kâinattaki herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye asla muhtaç olmayan Samed.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan, her bir nur ve nurlu varlıklar Kendisinden feyiz alan Nûr ve yalnız Kendisi hidâyete erdiren ve kullarına maddî ve manevî zarar ve menfaatlerini bildirip doğru yolu gösteren Hâdî.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her ârif tarafından isimleri, sıfatları ve şuûnatı bilinen Mârûf. HAŞİYE

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her âbid tarafından Kendisine itaat ve ibadet edilen hak Mâbud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her şâkir tarafından sayısız nimetlerine karşı Kendisine şükredilen Meşkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her zâkir tarafından zikredilip anılan Mezkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her hâmid tarafından övgü, minnet ve şükürlerle hamdedilen Mahmûd.

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْجُودُ لِكُلِّ الطَّالِبِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْصُوفُ لِكُلِّ الْمُوَحِّدِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَحْبُوبُ الْحَقُّ لِكُلِّ الْمُحِبِّينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَرْغُوبُ لِكُلِّ الْمُرِيدِينَ

HAŞİYE2 لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَقْصُودُ لِكُلِّ الْمُنِيبِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَقصُودُ لِكُلِّ الْجِنَانِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُوجِدُ لِكُلِّ اْلأَنَامِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْجُودُ فِى كُلِّ زَمَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَعْبُودُ فِى كُلِّ مَكَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَذْكُورُ بِكُلِّ لِسَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَشْكُورُ بِكُلِّ إِحْسَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُنْعِمُ بِلاَ إِمْتِنَانٍ

AÇIKLAMA

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her tâlibin Kendisini istediği her anda yanında hazır olan Mevcud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her muvahhidin sözleri Kendisinin kudsî varlığını ve sıfatlarını tarif eden Mevsuf.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her muhibbin sevgilisi olan Mahbûb.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mürîdin, rızasına kavuşup Kendisini görme iştiyakı, dünya ve ahirette rağbet edilen bütün iştiyaklardan daha hayırlı olan Merğub.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her münîbin, HAŞİYE2 rızasına kavuşup Kendisini görmekten başka daha hayırlı bir gaye bulunmayan Maksudu.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her kalbin, rızasına kavuşup Kendisini görmekten başka daha hayırlı bir gayesi bulunmayan Maksudu.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mahlûkun icad eden Mûcidi.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her zamanda, Kendisini isteyenlerin yanında her an hazır olan Mevcud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mekânda, bütün varlıkların Kendisine itaat ve ibadet ettiği Mâbud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her lisanda zikredenlerin bütün zikirleri yalnız Kendisine ait olan ve varlıklardan yükselen sayısız zikirler Kendisinin yüce varlığına şehadet eden Mezkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her ihsan için sayısız nimetlere karşı bütün varlıklar tarafından Kendisine şükredilen, her şükredildiğinde nimetleri arttıran Meşkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur minnetsiz nimet veren.

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ اِيمَانًا بِاللهِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ أَمَاناً مِنَ اللهِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ أمَانَةً عِنْدَ اللهِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ حَقًّا حَقًّا

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ إِذْعَاناً وَصِدْقًا

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ تَعَبُّداً وَرِقّاً

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلاَمِينُ.

:اَلْفَصْلُ الثَّانِى

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

AÇIKLAMA

Allah’tan başka ilâh yok; Allah’a iman için,

Allah’tan başka ilâh yok; Allah’tan eman için,

Allah’tan başka ilâh yok; şehadetim Allah katına emanet olarak,

Allah’tan başka ilâh yok; hakkan ve hakikaten,

Allah’tan başka ilâh yok; iz’an ve sıdk olarak,

Allah’tan başka ilâh yok; Kulluk ve ibadet olarak.

Allah’tan başka ilâh yok; mülkünde dilediği gibi tasarruf eden ve âcizlik ve zayıflık hiçbir surette Kendisine yanaşamayan Melik; zâtı, sıfatları, isimleri ve fiilleri hak ve hakikat olan ve kâinattaki bütün varlıkların dayandıkları tek hakikat Kendisinin isim ve sıfatlarının tecellileri olan Hak; ve her biri birer san’at mûcizesi olan kâinattaki varlıklarda ve peygamberlere gönderdiği kitaplarda varlık ve birliğinin delilleri açıkça görünen Mübîn O. Muhammed Allah’ın peygamberi; vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku’l-Va’di’l-Emîn O.

İkinci Fasıl

Ekser aktâbın ve bilhassa Gavs-ı Geylânî’nin her sabah virdlerinin fâtihası hükmünde beş altı satır-ı temcid ve tâzim, benim için uzun bir silsile-i tefekkürün çekirdeği hükmüne geçip, doksan dokuz mertebe-i marifet ve tevhide işaret nev’inden bir sünbül-ü mânevî vermiş. O doksan dokuz mertebesinden yetmiş dokuz mertebesi burada zikredildi. O işârâtın herbir fıkrasında iki cihetle Zât-ı Akdese bakar:

Biri, hazır, meşhud vaziyetiyle şehadet eder mânâsıyla, lillâhi şehîd tabiriyle ifade ediliyor. Ve emsallerinin birbiri arkasından gelip geçmesinden tezahür eden silsilenin işaretine, alâllahi delîl diye delâlet eder, mânâsında ifade edilmiştir.

Said Nursî

Bismillâhirrahmânirrahîm

HAŞİYE أَصْبَحْناَ

وَأَصْبَحَ اَلْمُلِكُ ِللهِ شَهِيدٌ وَالْكِبْرِيَاءُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْعَظَمَةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْهَيْبَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْقُوَّةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْقُدْرَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

AÇIKLAMA

Biz sabaha girdik. HAŞİYE3 Mülk Allah’a şahit, kibriya Allah’a delildir.

Azamet Allah’a şahit, heybet Allah’a delildir.

Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir.

---

HAŞİYE : Hüve’l-Ma’rûfu likülli’l-ârifîn fıkrasından sonraki fıkraların meâli şudur ki: O İlâh-ı Vâhidi tanımak istiyorsan, bak: Bütün nev-i beşerde gelen âriflerin ayrı ayrı yollarla, delilleriyle tanıdıkları bir Mâruf var. İşte o Mâruf Odur. O İlâh-ı Vâhid, böyle had ve hesaba gelmez ehl-i marifet, had ve hesaba gelmez ayrı ayrı tarzda tanıdıkları bir Zâtın vücudu güneş gibi zâhir olur. Hem nev-i beşerdeki had ve hesaba gelmez âbidlerin birtek Mâbuda ibadet ettikleri ve o ibadetin karşısında mukabele-i mâneviye görmeleri ve münacat ve füyuzata mazhar olmaları, güneş gibi, o Mâbudun vücudunu muzaaf tevatürle gösteriyorlar. Ve hâkezâ, öteki fıkraları kıyas et.

HAŞİYE 2 : Münîb: kâinattan yüzünü çeviren ve Bâkî-i Hakikîye müteveccih olan kimse

HAŞİYE 3 : Asbahnâ: Biz sabaha girdik. Bu sabahın mülkü de Allah’a şahittir. Bu babda iki nükte var. Birinci nükte şudur ki: Herşey, hal-i hazır vücuduyla Cenâb-ı Hakkın vücuduna ve vahdetine şehadet ettikleri gibi, muntazaman tebeddül edip arkasında emsallerine yer vermek için gitmesiyle bir teceddüd sureti altında azîm bir silsileyi göstermekle, Cenâb-ı Hakkın vücud ve vahdaniyetine delil demektir. Elhasıl, şehîdün fıkrasıyla hal-i hazır vücudunu ve delîlün cümlesiyle de gelip geçen emsallerinin terkibinden teşekkül eden silsilesini gösterir. İkinci nükte: Kaide-i nahviye ile, el-âlâü lillâhi şehîdetün demek lâzım gelirken, lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü, herbir âlâ’ tek başıyla bir şahittir. Şehîdün mezkûr lâfzıyla, herbir ferdi şehadet ediyor mânâsını ifade ediyor. Eğer şehîdetün denilseydi, cemaatin mânâsını ifade ederdi. Meselâ, ve’r-rubûbiyyetü lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü rububiyetten murad, Cenâb-ı Hakkın rububiyetiyle ettiği terbiyeler, tedbirler şehadet ediyor demektir. Nefs-i rububiyet görünmüyor; fakat onun eseri olan terbiyeler ve tedbirler görünüyor ki, görünen şeyleri şahit yapmak için şehîdün denilmiş. Eğer şehîdetün denilseydi, doğrudan doğruya rububiyete râci olurdu. “İnne rahmetallâhi karîbun mine’l-muhsinîne” âyetinin dahi, rahmete, müennes iken karîbetün denmeyip karîbün denmesinin nüktesi, güneş hükmündeki âli, küllî rahmetin yakınlığını ifade etmekten ziyade, o güneşin şuaları olan hususî ihsanlar murad edildiğinden, herbir muhsine yakın bir ihsan görülür. İhsan lâfzı ise müzekkerdir; onun hakkı karîbün’dür. Hem Cenâb-ı Hakkın muhsinlere rahmetiyle karîb olduğunu ifade içindir ki, karîbetün denilmedi.

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.