Kur’ân'ın başkası tarafından uydurulması olacak bir şey değildir!

Kur’ân'ın başkası tarafından uydurulması olacak bir şey değildir!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 37-40. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

37-Bu Kur’ân ise, Allah’tan (geldiğinden,) başkası tarafından uydurulması olacak bir şey değildir! Fakat kendinden öncekilerin tasdîkı ve o kitâbın (yazılan hükümlerin) açıklamasıdır; onda hiç şübhe yoktur, âlemlerin Rabbi tarafındandır!

38-Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “O hâlde (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, (yardım için) Allah’dan başka gücünüzün yettiklerini de çağırarak onun benzeri bir sûre getirin!”(*)

39-Bil‘akis (onlar) ilmini kavrayamadıkları ve te’vîli (ma‘nâsı) henüz kendilerine gelmemiş olan bir şeyi (Kur’ân’ı daha anlamadan) yalanladılar. Onlardan öncekiler de (peygamberlerini ve kendilerine gönderilen kitabları) böyle yalanlamıştı ama, bak zâlimlerin âkıbeti nasıl oldu!

40-Ve onlardan kimi ona (Kur’ân’a) îmân eder, içlerinden kimi de ona inanmaz. Rabbin ise, fesad çıkaranları en iyi bilendir.

(1)“Eğer muâraza (sözle karşılık verme) mümkün olsa idi, acabâ hiç mümkün mü idi ki, bir-iki satırla muâraza edip da‘vâsını ibtâl etmek gibi rahat bir çâre varken, en tehlikeli, en müşkilâtlı muhârebe tarîkı (savaş yolu) ihtiyâr (tercîh) edilsin? Evet o zekî kavim, o siyâsî millet ki, bir zaman âlemi siyâsetle idâre ettiği hâlde, en kısa ve rahat ve hafif bir yolu terk etsin? En tehlikeli ve bütün mal ve canını belâya atacak uzun bir yolu ihtiyâr etsin, hiç kābil midir (mümkün müdür)? Çünki edîbleri (edebiyatçıları), birkaç hurûfâtla (harfle) muâraza edebilseydi, Kur’ân, da‘vâsından vazgeçerdi. Onlar da maddî ve ma‘nevî helâketten (felâketten) kurtulurlardı. 
Hâlbuki muhârebe gibi dehşetli, uzun bir yolu ihtiyâr ettiler. Demek, muâraza-i bi’l-hurûf (harflerle karşı koyma) mümkün değildi, muhâldi (imkânsızdı). Onun için muhârebe-i bi’s-süyûfa (kılıçla savaşmaya) mecbûr oldular.” (Zülfikār, 25. Söz, 5)