Kur’an-ı Kerim’in trafoları: İnsanî berzahlar

Kâinatı okuyan ve ne anlama geldiğini bizlere duyuran yüce Kelamullah Kur’an-ı Kerim, sıradan insanların kolayca anlayamayacağı düzeyde yüksek hakikatleri ihtiva eder. Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin sadece meallerine bakarak onları hakkıyla idrak edemeyiz. Aslında çok güçlü ve nazil olduğundan bu yana tüm zamanlara hitap eden bu yüce eserin, anlaşılması ve hayatlara tatbik edilmesi için insanî berzahlardan; yani insanî trafolardan süzülmesi, massedilmesi ve bizlere daha anlaşılır ve zamanın idrakine en uygun bir şekilde sunulabilir izahlarla takdim edilmesi gerekir.

Peki kimdir bu, Bediüzzaman’ın tabiriyle, insanî berzahlar; yani insanî trafolar?
Bilindiği gibi, trafolar, yüksek gerilimden gelen elektriği süzer, rafine eder ve ihtiyaca göre dağıtım yapar. İşte başta Peygamberimiz (SAV) olmak üzere, birçok müfessirler ve özellikle asrımıza hitap eden Bediüzzaman Said Nursî hazretleri de, tabiri caizse, birer trafo görevi yapmışlar ve Kur’an-ı Kerim’in yüksek hakikatlerini süzmüş, rafine etmiş ve asrın idrakine anlaşılır ifadelerle takdim etmişlerdir.

Bu trafo görevi yapan insanî berzahlar, diğer insanlara İmanın ve İslâm’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını aktarırlarken, aynı zamanda birer paratöner görevi yapmışlar, tüm insanlara gelecek musibetleri, yıldırımsavar paratönerler gibi, Müslümanlardan uzaklaştırmışlar ve kendi üzerlerine çekmişlerdir. Gerçekten baktığımızda, en çok sıkıntıyı çekenlerin başında Yüce Peygamberimiz (SAV) gelmektedir. Her türlü sıkıntıya, musibete ve müşriklerden gelen tazyiklere göğüs germiş, ama davasını anlatmaktan geri kalmamıştır.

Yine asrın küresel hocası Bediüzzaman da, zamanın bedbaht yöneticileri tarafından iyi anlaşılmamış ve her türlü yıldırma hareketlerine maruz kalmıştır. Ancak, Bediüzzaman hiçbir zaman yılmamış ve trafo görevini akıllara hayret verecek bir şekilde yerine getirmiştir. Bediüzzaman tek başına bir “Sivil Toplum Örgütü” misyonunu üstlenmiş ve bunda da çok başarılı olmuştur. Bugün onun eserleri, tüm dünyada fütuhatlar yapıyor ve insanların imanlarının kurtulmasına vesile oluyor.

Aslında her Müslüman bir trafodur ve tebliğ görevini icra etmekle mükelleftir. Alim bile olmasa, en azından lisan-ı haliyle; yani, vücut diliyle olsun tebliğ görevini yapmalıdır. Üstadın dediği gibi, “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını efalimizle izhar etsek sair dinlerin tabileri elbette cemaatler halinde İslâmiyet’e girecekler.” (Hutbe-i Şamiye)” Yani, eğer biz İslâm’a layık birer Müslüman olsak ve onun altın prensiplerini hayatımızda uygulasak, o zaman diğer dinlere mensup insanlar gerçeği görecek ve kaçınılmaz olarak İslâmla şerefleneceklerdir.

Peki nedir bu prensipler?
Üstadın dediği gibi, başta dürüstlük. Yani özümüz, sözümüz, fiillerimizle dosdoğru olmalıyız. Tıpkı Mevlâna hazretlerinin dediği gibi, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” düsturunu hayatımızın önemli bir prensibi haline getirmeliyiz. 

Yine, haram ve helâli bilip, başkalarının haklarını gasp etmemeliyiz. Aksi takdirde, ne kadar inançlı ve dindar da olsak yine de tesir etmez.

Empati yapmalıyız, kendimiz için istemediğimizi başkaları için de istememeliyiz. Böylece diğer insanlara ve hayvanlara kötülük yapma isteği bizde asla barınamaz.

Bütün bunları saymak ve çoğaltmak mümkün. Kısacası Üstadın gösterdiği ve bilhassa “İhlâs Risalesi”nde yer alan prensipleri kendi dünyamızda uygulamamız bize yeter. Bize yettiği gibi bizimle temasta olan başkalarına da birer rol model olmamıza vesile olur ve böylece trafo görevimizi; yani insanî berzah görevimizi yerine getirmiş oluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum