Kur'an-ı Kerim'in Engellilere Mesajı

Kur'an-ı Kerim'in Engellilere Mesajı

Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası engellilere yönelik "Engellilere Kişisel Bilgiler" isimli bir kitap yayımladı. Ali Rıza Soysal'ın yayına hazırladığı kitapta Kuran-ı Kerim'den ayetler eşliğinde pek çok soruya cevap aranmış.

Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası'nın engellilere yönelik kültür hizmeti kapsamında çıkan "Engellilere Kişisel Bilgiler" isimli bir kitaptan "Kuranın Engellilere Mesajı" isimli bölümü sizler için derledik....

İşte o bölüm...

'Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık, [Tin, 95/4.] 'Allah size şekil verdi ve şeklinizi en güzel yaptı, [3Teğâbün, 64/3.] O Allah yarattığı her şeyi güzel yapandır, [Sâd, 32/7.] Sonra insanı şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrâk organları yarattı[Secde, 32/9.] ve Biz insana iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? [Beled, 90/8-9.]' anlamındaki âyetler Allah'ın insanları en güzel ve en mükemmel biçimde yarattığını ifade etmektedir.

Kur'ân'da görme, işitme, konuşma, ortopedik ve zihinsel engelliler ile hastalıktan söz edilmektedir (a'mâ (çoğulu umy), ekmeh, esam (çoğulu, sum), ebkem (çoğulu, bükm), a'rac, ebras, merîd, sefîh ve mecnun). Hastalık, işitme, görme, konuşma ve anlama engelliliği ile ilgili âyetlerin büyük çoğunluğu mecâzi anlamdadır.

1. Görme Engelliler

Görme engelliliği, Kur'ân'da 28 âyette geçmektedir. Bunlardan sadece 10'u fiziksel anlamda olup 6'sı dünya hayatı, 4'ü de âhiret hayatı ile ilgilidir.

ENGELLİLERE KİŞİSEL BİLGİLER

a) Dünya Bağlamında Görme Engelliler

Dünya hayatındaki engellilik ile ilgili âyetlerin bir kısmı hakiki bir kısmı da mecâzî anlamdadır.

1. Hakîki Anlamda Görme Engelliler

Hakîki anlamda körlük, gözlerin görme özelliğini kaybetmesidir. Altı âyette hakiki anlamda görme engellilerden söz edilmektedir. Bunlardan biri Allah'ın insanların fizikî yapılarına engelli veya sağlıklı oluşlarına göre değil, Allah ve Peygambere, iman ve itaate yönelmelerine göre itibar etmesi bağlamında, biri benzetme bağlamında, ikisi engellilere dînî görevlerde ruhsat ve kolaylık bildirme bağ-lamında, ikisi de Hz. İsa'nın Allah'ın izniyle körleri iyileş-tirmesi bağlamında zikredilmiştir.

1. Sorumluluk Bağlamında; İslam, insanları ancak güçleri nispetinde sorumlu tutar. [Bakara, 2/284.] Dolayısıyla görme özürlü insanlar dînî görevlerle ilgili olarak ancak güçlerinin yettiği şeylerden sorumludurlar. Allah yolunda cihat yapma ve savaşa katılma ile ilgili olarak, 'Köre güçlük yoktur.' [Nur, 24/61. Fetih, 48/17.] buyurulmaktadır. Bu âyet, ortopedik özürlülerin savaşa katılma zorunluluğunun olmadığını ifade etmektedir.

2. Benzetme Bağlamında; Bir olgu olarak gören ile görmeyen bir değildir. A'mâ, evrendeki varlıkları göremezken, gözleri sağlıklı olan insan görebilmektedir. Bu açıdan aralarında fark vardır. İşte Allah, inkâr edip isyan edenler ile iman edip sâlih amel işleyenleri kör ve sağır ile işiten ve gören insanlara benzetmektedir: Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz? [Hûd, 11/24.] Bu âyette, sadece bir durum tespiti ve benzetme yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler yerilip aşağılanmamaktadır. Böyle bir şeyi Allah hakkında düşünmek bile mümkün değildir.

3. Değer Verme Bağlamında; Allah'a ve Peygambere yönelen görme özürlü insan, inkâr edip isyan eden zengin ve itibarlı insandan daha değerlidir. Bu husus, Abese suresinin ilk on iki âyetinde açıkça bildirilmektedir. Âlemlere rahmet, bütün insanlara peygamber, örnek, uyarıcı ve müjdeci olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) Mekke'nin ileri gelenlerini dine davet ile meşgul olması sebebiyle bir a'ma ile ilgilenmediği için uyarılmıştır: Kendisine o a'mâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü, yüz çevirdi. (Ey Peygamberim!) Ne bilirsin belki o a'ma temizlenip arınacak; yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek, kendisini muhtaç hissetmeyene gelince sen ona yöneliyor, onun sesine kulak veriyorsun, (istemiyorsa) onun temizlenmesinden sana ne, ama sana Allah'a derin bir saygı ile korku içinde koşarak geleni bırakıp ondan gaflet ediyorsun; hayır böyle yapma, çünkü bu (Kur'ân sureleri) bir öğüttür, dileyen ondan öğüt alır. Pey-gamber efendimiz (a.s.), Mekke'nin zengin ve ileri gelenlerinden Ebu Cehil (Amr ibn Hişâm), Ümeyye ibn Ebî Halef, Abbâs İbn Abdülmuttalib ve Utbe ibn Ebî Rebî'a ile özel bir görüşme yapar, bunları İslam'a davet eder. İslam'ın güçlenmesi açısından bu kimselerin Müslüman olmalarını çok arzu eder. Peygamberimiz Ümeyye ibn Halef ile konuşurken Fihr oğullarından Abdullah ibn Ümmi Mektum adında görme özürlü biri gelir ve Peygamberimizden kendisine Kur'ân'dan bir âyet okumasını ister. 'Ey Allah'ın Peygamberi! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana öğret' der. Peygamberimiz (a.s.), sözünün kesilmesinden hoşlanmaz, yüzünü ekşitir, ondan yüz çevirir ve diğerlerine döner. Peygamberimiz sözünü bitirip kalkacağı sırada vahiy gelir, Abese suresinin konu ile ilgili âyetleri iner. Peygamber efendimiz (a.s.), bu olaydan sonra Abdullah ibn Ümmi Mektum'a ikram et-miş, onunla konuşmuş, hatırını ve bir ihtiyacının olup olmadığını sorarak onunla ilgilenmiştir. Âtike b. Abdullah'tan doğan Abdullah ibn Ümmi Mektum, Peygamberimizin (a.s.) eşi Hz. Hatice'nin dayısının oğludur. Medine'ye ilk hicret edenlerden biridir. Peygamberimiz ile birlikte iki savaşa katılmıştır. Peygamberimiz çeşitli vesilelerle kendisini 13 defa Medine'de yerine vekil bırakmıştır. Cemaate imam-lık yapmıştır. Peygamberimizin (a.s.) müezzinlerinden biridir. Enes b. Malik kendisini Kadisiye Savaşında elinde si-yah bir bayrak ve zırhlı olarak gördüğünü söylemiştir. Bu savaşta şehit olduğu rivayeti vardır. [Taberî, Abdullah ibn Cerîr. Câmiu'l-Beyân An Te'vîli Âyi'l-Kur'ân, XV, 30/50-52. Beyrut, 1988. Yazır, VIII, 5570-5571.]

4. Tedavi Bağlamında; Kur'ân'da iki âyette Hz. İsa'nın Allah'ın izni ile doğuştan körleri (ekmeh) iyileştirdiği ve Yakub (a.s.)'ın kör olan gözlerinin iyileştiği bildirilmektedir.

'Körü ve alacayı iyileştiririm. [Al-i İmrân] Yine benim iznimle sen doğuştan körü ve alacayı iyileştiriyordun. [Mâide, 5/110]

Yakup (a.s.), oğlu Yusuf için döktüğü göz yaşlarından dolayı gözlerini kaybetmiş, Yusuf'un gömleğini yüzüne sürmek suretiyle gözleri açılmıştır. Bu olay Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır: 'Üzüntüden iki gözüne ak düştü, acısını içinde saklıyordu', [Yusuf, 12/84.] '(Yusuf kardeşlerine) bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne koyun ki gözleri açılsın dedi… ', [Yusuf, 13/93.] 'Müjdeci gelip gömleği Yakub'un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi'[Yusuf, 12/96.]

2. Mecâzî Anlamda Görme Engelliler

Mecâzî anlamda körlük, gözlerin varlıkları görememesi değil, insanın gerçekleri görememesi yani 'kalp körlüğü'dür. Yüce Allah, kalbi/aklı/zihni, gözleri, kulakları ve dili sadece eşyayı değil aynı zamanda gerçekleri anlasın, görsün, duysun ve konuşsun diye yaratmıştır. Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezken çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi, [Nahl, 16/78.] Yer yüzünde gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Çünkü gerçekte (kafadaki) gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur[Hac, 22/46.] anlamındaki âyetler bu gerçeği ifade etmektedir.

Yüce Allah, gerçekleri anlamayan kalp, gerçekleri görmeyen göz ve gerçekleri işitmeyen kulak sahiplerini sapık ve cehennemlik insanlar olarak nitelemektedir: Yemin olsun ki cinler ve insanlardan kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen bir çok insanı cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar, işte bunlar gafillerin ta kendileridir [A'râf, 7/179] anlamındaki âyet bunun delilidir.

Yüce Allah bu anlamda gözleri olduğu halde gerçekleri göremeyenleri 'hakiki körler' olarak nitelendirmesi oldukça anlamlıdır. Kur'ân'a baktığımız zaman bu anlamda kafir, müşrik ve münafıklara a'ma denildiğini görmekteyiz.

1. Kâfir: Hiç gören ile görmeyen bir olur mu?, [En'âm, 6/50.] 'Kör ile gören bir olmaz, [Fâtır, 35/19-20.] Kör ile gören, İman edip sâlih amel işleyenler ile kötü amel işleyenler bir değildir[Mümin, 40/58.] anlamındaki âyetlerde geçen kör ile gören mecazi anlamda olup bununla kastedilen, kâfir ile mümin veya cahil ile âlim veya Allah ile put veya gâfil ile gerçeği gören insandır. [Beydâvî, V,.]

'İnkâr edenleri İmana çağıran (Peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar. [Bakara, 2/171.]

2. Müşrik: Kör ile gören bir olur? [Ra'd, 13/16.] anlamındaki âyette geçen kör ile görenden maksat Allah'a ortak koşan müşrik ile Allah'ı bir tek ilah kabul eden mümindir. [Beydâvî, III, 482.]

3. Münâfık: Münâfıklar, sağırdırlar, kördürler, dilsizdirler. [Bakara, 2/18.]

Gerçeklere gözlerini kapamış olan kâfir, müşrik ve münafıklar, gözlerini ve gönlünü Allah'a ve peygambere açmadıkça ilâhî hakîkatleri anlayıp göremezler. Yüce Allah, Peygamberine şöyle seslenmektedir: Sen körleri sapıklıklarından vazgeçirip yola getiremezsin, [Neml, 27/81. Rum, 30/53.] Körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa sen mi doğru yolu göstereceksin?, [Yunus, 10/43] Körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?. [Zuhruf, 43/40, ]

'Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar' [Ra'd, 13/19. bk. Neml 27/66; A'râf, 7/64.] anlamındaki âyette geçen kör kelimesi, âlemlerin Rabbinden indirilen Kur'ân'ın hak olduğunu bilen kimsenin zıddı olarak kullanılmıştır. Kur'ân'ın hak olduğunu bilenler, kafirler gibi kör, sağır ve dilsiz olmazlar. O Rahman'ın kulları, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara kör ve sağır kesilmezler. [Fürkân, 25/73]

'Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır [İsrâ, 17/72.] anlamındaki âyette geçen kör' (a'mâ) kelimesi de mecâzî anlamda olup kalp gözü kör olan, dünyada Allah'ın gücünü, nimetlerini, varlığına işaret eden delileri ve doğru yolu göremeyen, Allah'a ve Peygamberine iman etmeyen kimse anlamındadır. [Taberî, IX, 10/128; Kurtubî. , Muhammed b. Ahmed, el-Câmi' Li Ahkâmi'l-Kur'ân, , X, 298. Beyrut, 1967 Beydâvî, IV, 56. Ya-zır, V, 3192.] Kurana göre inanan bir a'ma mümin inanmayan ama gözleri gören kafirden daha üstündür!

Görüldüğü gibi âyetlerdeki a'mâ kelimeleri çoğunlukla mecâzî anlamdaki körlüğü yani kalp körlüğünü ifade etmektedir. Bu kelimenin kök anlamında bu mana vardır. [Raüğıb el-Isfehânî, el-Müfredat fî Garîbi'l-Kur'ân, a-m-y maddesi. Mısır, tarihsiz.] Kur'ân'da fiil şekli de bu anlamda kullanılmıştır: Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller gelmiştir. Kim gerçeği görürse (ebsara) kendi yararına, kim de gerçeği görmezse ('amiye) kendi zararınadır' [En'âm, 6/104. bk. Mâide, 5/71; Hûd, 11/28; Kasas, 28/66; Hac, 22/46; Fussilet, 41/17; Muhammed, 47/23.] anlamındaki âyeti örnek olarak zikredebiliriz.

Kur'ân'da sapıklık anlamında a'mâ, doğru yolu bulma anlamında hüdâ kavramının zıddı olarak da kullanılmıştır. [Fussilet, 41/44.] Peygamberi yalanlayıp inkâr eden Nuh kavmine[A'râf, 7/64.] ve âhireti inkâr eden Mekkeli müşriklere [Neml 27/66.] körler ('amûn) denilmiştir.

Kafirler niçin gerçekleri göremezler? Göremezler çünkü imana yanaşmazlar, inkarda diretirler, bu yüzden gözleri mühürlenmiş, gözlerinin üzerine perde çekilmiştir: Kafirler, Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği (tabe'a) kimselerdir, [Nahl, 16/108.] Kafirlerin gözleri üze-rinde de bir perde (ğışâve) vardır, [Bakara, 2/7.] Münafık-lar, Allah'ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler-dir [Muhammed, 47/23]. Kur'ân, inanmayanlara karşı bir körlüktür ('ama). [Fussilet, 41/44.] Onlar, Kur'ân'ın güzelliklerini, hikmetlerini ve inceliklerini göremezler.

b) Âhiret Bağlamında Görme Engelliler

Kur'ân'da 4 âyette âhirette görme engellilerden söz edilmektedir.

'Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür[İsrâ, 17/72.] anlamındaki âyette geçen âhirette körlük; cennet nimetlerini görememek [Kurtubî, X, 298. Fîrûzâbâdî, Mecdü'ddîn Muhammed b. Ya'kûb,, Tenvîru'l-Mikbâs Min Tefsîrî İbn Abbas (Memûatün Mine't-Tefâsîr), IV, 56. Beyrut, tarihsiz.] ve kurtuluş yolunu bulamamaktır. [Beydâvî, IV, 56]

'Kim benim zikrimden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O, Rabbim! Dünyada ben gören bir kimse idim, beni niçin kör olarak haşrettin' der, [Tâhâ, 20/124-12.] Allah kimi doğru yola iletirse işte o doğru yolu bulmuştur. Kimi de sapıtırsa böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir[İsrâ, 17/97.] anlamındaki âyetlerde geçen âhirette körlüğün hakiki mi mecazi mi olduğu konusunda Kur'ân yorumcuları ihtilaf etmişlerdir. Mecazi anlamda olduğunu söyleyenlere göre[Kehf, 18/53 âyetinde mücrimlerin cehennemi, Fürkân, 25/12 ve Mülk 67/7 âyetlerinde cehennem ateşinin müthiş kaynamasını ve korkunç uğultusunu işitecekleri bildirilmektedir.] körlükten maksat; kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleridir. Körlüğün hakiki anlamda olduğunu söyleyenlere göre ise kafirler, Mü'minûn suresinin 108. âyetindeki talimattan sonra kör sağır ve dilsiz olacaklardır. [Hâzin, IV, 73.]

2. İşitme Engelliler

Kur'ân'da işitme engelliler ile ilgili âyetlerin sayısı, görme engellilere göre daha azdır. İsim şekli (summ) 11 ayette geçmektedir. Bu âyetlerden 10'u dünyada sağırlık, biri âhirette sağırlık ile ilgilidir. Dünyada sağırlık ile ilgili âyetlerin sadece biri hakiki, diğerleri mecazi anlamdadır.

1. Hâkîki Anlamdaki Sağırlık; benzetme bağlamında geçmektedir. Bir olgu olarak işiten ile işitmeyen bir değildir. Sağır insan sesleri duyamazken kulakları sağlıklı insan sesleri duyabilmektedir. Bu açıdan aralarında fark vardır. İşte Allah, inkâr edip isyan edenler ile iman edip sâlih amel işleyenleri kör ve sağır ile işiten ve gören insanlara benzetmektedir: Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz? [Hûd, 11/24.] Âyette, sadece bir durum tespiti ve benzetme yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler yerilip aşağılanmamaktadır.

2. Mecâzî Anlamdaki Sağırlık; Allah ve peygam-berin çağrısını duymazlıktan gelmek, ilâhî gerçeklere kulak tıkamaktır. Kâfir, müşrik ve münafıklar, Kur'ân'da sağır olarak nitelendirilmektedir: (Münafıklar), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar hakka dönmezler. [Bakara, 2/18.] Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar, [Bakara, 2/171] Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki sağırlar ve dilsizlerdir. [En'âm, 6/39.]

Görüldüğü gibi âyetlerde münafıklar ve âyetleri yalan-layan kâfirler, yerilme bağlamında körler ve sağırlar olarak nitelenmektedir. Hatta Allah bu tür insanların, canlıların en kötüleri olduğunu bildirmektedir: Şüphesiz yer yüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüleri akıllarını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir. [Enfâl, 8/22.]

Kâfirler ilâhî gerçekleri duymazlar, çünkü inanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır, [Fussilet, 41/44.] in-karda diretmeleri sebebiyle Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. [Bakara, 2/7. bk. Nahl, 16/108.] Münafıklar, Allah'ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. [Muhammed, 47/23.] Artık bu kimselerin kulaklarına hak söz girmez, Peygamber de onlara gerçeği duyuramaz, çünkü bunlar, akıllarını da kullanmazlar: Sağırlara hele akıllarını da kullanmıyorlarsa gerçeği sen mi duyuracaksın?, [Yunus, 10/42. Zuhruf, 43/40.] Sen ölülere (hakkı) duyuramazsın, arkalarını dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı (ilâhî daveti) duyuramazsın, [Neml, 27/80; Rum, 30/52] çünkü, sağırlar, uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. [Enbiya, 21/45] Sen ancak âyetlerimize iman edip Müslüman olanlara duyurabilirsin[Neml, 27/81.] ve Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler. [Fürkân, 25/73.]

3. Ahirette sağırlık; Kur'ân'da bir âyette kâfirlerin âhirette sağır olarak haşredileceği bildirilmektedir: Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz, varacakları yer cehennemdir. [İsrâ, 17/97.] Kur'ân'da kafirlerin kulaklarının duyması ile ilgili âyet bulunması [Mesela bk. Mülk, 67/7.] sebebiyle müfessirler, kâfirlerin ilk haşrolundukları andan kıyamet mevkiine gelinceye kadar sağır olacakları veya kendilerini sevindirecek sözleri işitemeyecekleri şeklinde sağırlığın hakiki veya mecâzî anlamda olabileceği görüşünü serdetmişlerdir. [Taberî, IX, 15/155-156.]

3. Konuşma Engelliler

Kur'ân'da beş âyette konuşma özürlülüğünden söz edilmektedir. Bunlardan dördü dünya hayatı, biri âhiret hayatı ile ilgilidir. Dünya hayatı ile ilgili olan âyetlerden bir hâkîkî anlamda, diğerleri mecâzî anlamdadır.

1. Hakîkî anlamda dilsizlik; benzetme bağlamında geçmektedir: Allah, (şöyle) iki adamı misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür. Nereye göndersen olumlu bir sonuç alamaz. Bu, adalet ile emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu? [Nahl, 16/76.]

2. Mecâzî anlamda dilsizlik; gerçekleri konuşmayan, hak sözü söylemeyen kimsedir. Allah Kur'ân'da kâfir, müşrik ve münafık kimseleri dilsiz olarak nitelemektedir: (Münafıklar), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar hakka dönmezler', [Bakara, 2/18] '(İnkâr edenler), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar, [Bakara, 2/171] Âyetlerimizi yalanla-yanlar karanlıklar içerisindeki sağırlar ve dilsizlerdir. [En'âm, 6/39.]

3. Ahirette Dilsizlik; Kur'ân'da bir âyette kâfirlerin âhirette sağır olarak haşredileceği bildirilmektedir: Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz, varacakları yer cehennemdir. [İsrâ, 17/97.]

Yasin suresinin 65. âyetinde kıyamet günü Allah'ın kâfirlerin ağızlarını mühürleneceği, ellerinin konuşup ayaklarının şahitlik edeceği bildirilmektedir.

İbn Abbâs, âhiret körlüğünü, kâfirlerin kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleri; dilsizliği, delil ile konuşamamaları; sağırlığı, kendilerini sevindirecek şeyleri duyamamaları şeklinde yorumlamıştır. [Taberî, IX, 15/168.]

4. Ortopedik Engelliler

Kur'ân'da iki âyette ortopedik engellilerden söz edilmektedir. Bu âyetler, yürüme engeli olan insanlara Allah yolunda cihada ve savaşa katılmamaları ile ilgilidir: Topala güçlük yoktur. [Nur, 24/61. Fetih, 48/17.]

5. Zihinsel Engelliler

İnsanın sahip olduğu en değerli nimet, akıl ve muhakeme nimetidir. Bu nimetin yitirilmesi en büyük kayıp ve en büyük engelliliktir. Kur'ân'da zihinsel engellilik fiziksel ve mecâzî anlamda kullanılmış, mecnûn ve sefîh kelimeleri ile ifade edilmiştir.

Fiziksel Anlamda

Kur'ân'da hakiki anlamda zihinsel engellilik iftira ve koruma bağlamında geçmektedir.

a) İftira bağlamında. Mekkeli müşriklerin Peygamber efendimize, Firavun'un Mûsâ (a.s.)'a, Nuh kavminin

Nuh (a.s.)'a ve diğer kavimlerin peygamberlerine deli diyerek iftira etmeleri bağlamında geçmektedir:

(Mekke müşrikleri), 'ey kendisine zikir (Kurân) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin' dediler (Hıcr, 6. bk. Duhân, 15; Kalem, 51)

'Firavun, 'bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir' dedi (Şuarâ, 27. bk. Zâriyât, 39)'(Nuh kavmi) kulumuzu yalanlayıp 'bu bir delidir' dediler' (Kamer, 9. bk. Kalem, 2)

'Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler, (Hud'a) şüphesiz biz seni zihinsel özürlü / akılsız olarak (sefâhet) görüyoruz. Biz senin yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz dediler. Hûd da onlar, 'ey kavmim! Bende akıl noksanlığı yok, fakat ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim' dedi (A'râf, 66-67).

'İşte böyle, onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, 'o, bir büyücüdür' veya 'o, bir delidir' demiş olmasınlar' (Zâriyât, 52).

Peygamberlerin deli ve zihinsel özürlü olmaları mümkün değildir, bu itham onlar için bir iftiradır. Nitekim yüce Allah, Peygamberimiz (a.s.) için;

' (Ey Muhammed!) Sen, öğüt ver, Rabbinin nimeti sayesinde sen bir kahinsin ne de bir deli' (Tûr, 29).

' (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir (Tekvir, 22) anlamındaki âyetlerle bunu reddetmiştir.

Kur'ân'da zihinsel özürlülüğün ifade edildiği sefîh kavramı; dînî ve dünyevî işlerde akıl noksanlığından kaynaklanan görüş ve muhakeme zayıflığı demektir. [Yazır, Hamdi, Hak Dîni Kur'ân Dili, I, 234.] Sefîh kimse zihinsel özürlülük nedeniyle aklın ve dînîn gereğinin aksine hareket eder. Bu-nun sebebi budalalık veya akıl noksanlığıdır.

b) Koruma Bağlamında. Zihinsel özürlü kimse, özellikle ticârî ve medenî iş ve işlemlerde yararına hareket edemeyeceği için velinin onu koruyup kollaması emredilmektedir. Konu ile ilgili iki âyet vardır.

Belli bir süreye kadar borçlananların, borçlanmayı yaz-malarıyla ilgili olarak; Eğer borçlu aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise yada yazdıramıyorsa velisi adaletle yazdırsın (Bakara, 282) denilmektedir.

'Allah'ın sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermeyenlere (süfehâ') vermeyin (Nisa, 5) Bu âyette aklı ermeyenler (süfehâ') ile maksat mallarını saçıp savuran, gereği gibi harcayamayan kimselerdir. [Nesefî, II, 10.] Bunlar, rüştüne ermeyen ve muhakeme gücü gelişmemiş olan çocuklar olabileceği gibi kısıtlı, bunamış, depresyona ve bunalıma girmiş, doğuştan veya sonradan aklî melekesini yitirmiş zihinsel özürlü kimselerdir.

Ayet, malını akıllıca kullanamayan zihinsel özürlüleri yerme bağlamında değil, akıllarının yetersizliği, yararlı ve zararlı olanı ayırt edebilme yetersizliği, malını muhafazada zayıflığı sebebiyle onları koruyup kollama bağlamında zikredilmiştir.

Mecâzî Anlamda

Mecâzî anlamda zihinsel özürlülük, aklın ilâhî gerçekleri anlamada kullanmamasıdır. Bu anlamda kâfir, müşrik ve münafıklar, Kur'ân'da gerçekleri anlamayan insanlar olarak nitelenmişlerdir. Cehennemlikler için, Onların kalpleri vardır fakat onlar kalpleriyle (gerçeği) anlamazlar (A'râf, 179) buyurulmuştur. Yüce Allah, kâfirlerin, hakkı anlamamaları, inkârda diretmeleri (Nisâ, 155; A'râf, 101; Yunus, 74) ve büyüklenmeleri (Mümin, 35) sebebiyle kalplerini mühürlemiştir, [108] bu yüzden gerçekleri anlamaz ve bilemez (Tevbe, 87, 93, 127) hale gelmişlerdir. İnkâr, isyan ve günahları kalplerinin paslanıp kararmasına (Mutaffifîn, 14) hastalıklı olmasına (Mâide, 52) ve katılaşmasına (Hac, 53. Mâide, 13) sebep olmuştur. Akıllarını kullanmadıkları (Enfâl, 22) için zihinsel özürlü durumuna düşmüşlerdir.

Kur'ân'da; kâfir, müşrik ve münafıklar (Bakara, 130, 142), buzağıya tapan Yahudiler (A'râf, 155) Allah'a ortak koşan cinler (Cîn 4), çocuklarını öldüren insanlar (En'âm, 140) zihinsel özürlüler ve akıllarını hayırda kullanmayanlar (süfehâ') olarak nitelenmişlerdir.

Musa (a.s.), buzağıya tapanları kastederek yüce Allah'a şöyle dua etmiştir: Şimdi içimizden bir kısım akılsızların (süfehâ) işledikleri günahlar sebebiyle bizi helâk mı edeceksin?...' (A'râf, 155).

Engelliler Kuran'nın mesajını doğru anlaması önemlidir. Manevi iç dünyası zayıf engellilere misyoner faaliyetleri ekseninde Kuran-ı Kerim'in mesajları saptırılarak yanlış anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu tuzağa düşmemek adına ayrıca Allah'u Teala'nın mesajlarını almak için Kuran'ı Kerim meali bol bol okunmalıdır.

Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum