Kumdan kaleler yıkılırken-3

…Bu köşede yayımlanan “Mahkumiyet ve Mağduriyet” ve “Nurdan Kaleler Yıkılırken” başlıklı yazılarımıza devam edelim…

 

Murathan Mungan “Biz büyüdük / Kirlendi dünya” diyor ya, günler geçti ve bizler büyüdük. Ama hatalarımız da bizimle beraber büyüdü ve kirlendikçe kirlendik.

Lise yıllarında Risale hizmetinde yaptığımız hatalar, içinde acemiliği barındırdığı için affedilebilir tarafı vardı. Ama, işte, büyüyünce insanın affetme yetisi de, affedilme ihtimali de azalıyor. Onun için büyüdükçe daha dikkatli olmalıydık. Oysa ihlas ve uhuvvet prensipleri içinde yeterince dikkatli davranamadığımız durumlar oluyordu. 

Bu hatalarımız daha çok farklılıkları derinleştirmek, ihtilaf çıkaran hususları körüklemek şeklinde oluyordu.

 

Etrafımızdaki kişileri Risale ile hiç de bağdaşmayacak şekilde yok yere kapı dışarı ediyorduk. Birbirimizi yeterince hazmedemiyorduk. Başkalarına sevgi ve hoşgörü ile, bu hizmetteki kardeşlerimize şüphe ve öfke muamele edebiliyorduk.

 

Yine, başkalarına karşı demokrat, kendi kardeşlerimize karşı müstebit davranabiliyorduk. Bundan dolayı bize şefkatle dost ve arkadaş olabilecek bir çok kardeşimizi kaybedebiliyorduk.

 

Ama görülmesi gereken hizmetler de vardı. O zaman da bu hizmetleri dışarıdan satın almak (!) zorunda kalıyorduk. Örneğin Risalenin bir hususunda bizim gibi düşünmeyen bir kalem erbabını bir kalemde silip atabiliyorduk. Bu kişilerden bazıları ihlas ve uhuvvet prensipleri çerçevesinde sorunlara yaklaşarak yazmaya devam edebiliyordu. Ne var ki bazıları kendilerine yapılan bu haksız muameleyi kaldıramayıp küsüyor ve kalemi kırıyordu.

 

Dönüp baksak maziye dün Risale ilgili yayın organlarında yazılar yayımlanan onlarca yetenekli kalemin “Ölü Ozanlar/Yazarlar Derneği” üyesi olduklarını görebiliyorduk.

 

Öte yandan diğer bazıları bu durumu sindiremeyip, zaman zaman fevri çıkışlarda bulunabiliyor ve bu sefer gerçekten Risale hizmetine zarar verebiliyordu. Bu kişileri Risaleyi bizim anladığımız gibi anlamamakla mahkum ederken, aslında onları, bize ihanet etmeye mahkum ediyorduk.

 

Bu kişiler Risale ile ilgili çalışmalarını Risale ile ilgili ürünler yayımlayan yayın organlarında yayımlayamadıklarından zamanla Risale ile ilgili yazılar yazmamaya, bunun yerine bizim pek de hoşlanmadığımız, hatta bazen çok ağır eleştiri ve gıybetlerde bulunduğumuz başka kişi, cemaat veya kurumların yayın organlarında bu kişi, cemaat veya kurumlar üzerine yazılar yayımlamaya başlıyordu.

 

Öte yandan dışarıda hayat devam ediyordu ve mahkum ettiğimiz kişilerin görevlerini birilerine yaptırmak zorundaydık. O zaman Risalenin ne dili ile, ne de ruhu ile bağdaşmayan bir çok yabancı yazarı transfer etmek zorunda kalıyorduk. Her halükarda, hakim de, mahkum da kaybediyordu. Her halükarda sureten de olsa yabancı yazar bize “el” olmaktan çıkıyor, evimizin bir parçası halini alıyordu.

 

Bu açmazları ve mahkumiyetleri sosyal sahada da yaşıyorduk. Bizler özelde Risaleyi, genelde İslamı kendi ipoteğimizde görüyor ve başka cemaatlerin veya cemiyetlerin yaptığı hizmetleri hoş göremeyebiliyorduk. Bu da yetmiyor, kendi cemaatimizden birçok kardeşimizi Risale mesleğine veya İslam’a uygun hareket etmediği gerekçesiyle kapı dışarı edebiliyorduk. Kendimiz bir hizmet yapmadığımız veya yapamadığımız gibi, bu kişileri de “ortada” bırakıyorduk. Tabir yerinde ise bu kişileri eleştirdiğimiz cemiyetlere ve cemaatlere mahkum ediyorduk.

 

Risale açısından bakıldığında belki gerçekten de bu cemaat ve cemiyetlerde eksik veya fazla noktalar vardı. Belki bu kişiler gerçekten Risale ve İslam ile uyumlu olmayan hal ve hareket içindeydiler. Ama eksiği söylemek yetmiyordu işte. Eksiği tamamlamak, fazlayı çıkarmak, bunu yaparken de her şeyden çok kapsayıcı ve kuşatıcı olmak, ama asla dışlayıcı olmamak gerekiyordu. 

 

Mahkumiyet nedenlerinden bir diğeri de siyasi meselelerde idi. Kendi fikrimizde o kadar taaasup halinde idik ki bir başka siyasi partinin ne varlığına, ne de o partiye bir müminin oy vermesine tahammül edebiliyorduk. Desteklediğimiz parti, parti olarak veya parti üst düzey yetkilisi olarak defalarca çuvalladığı halde, İslam’a ve Risaleye zarar verdiği ortada olduğu halde o partinin ardında durmaya devam edebiliyorduk. Öte yandan, bazen, Meclis kürsüsünde milletvekili dul bir kadına “Bu kadına haddini bildirin” diyen birinin partisine oy verebiliyor, ama bizim anladığımız manada olmasa da, bizim savunduğumuz bir çok değeri savunan dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan bir başka siyasi partiyi oy vermeye layık görmüyorduk. Keza kendimizi Fatih’in torunları olarak tarif ederken, yıllarca namazda saf tuttuğumuz kardeşlerimizi Bizans’ın torunları olarak niteleyebiliyor, onların partisine oy vermenin doğru olmadığını iddia ediyorduk.

 

Öte yandan “alternatif yokluğundan” dem vurarak “Türkiye’de iki parti var, buna vermezsen oyun sol partiye gidecek” diyerek farklı düşüncedeki cemaatleri mesaj gönderebiliyorduk.

 

Hasılı hemen her seferinde hep mahkum ediyorduk.  Sağı-solu belli olmayan bir partiyi ve onun liderini savunayım derken, insanları bir sol partiye ve onun liderine mahkum ediyorduk. Fazileti faziletten yoksun bir üslup ile savunuyorken, insanları pek de sütten çıkmış ak kaşık olmayan bir başka partiye mahkum edebiliyorduk.

 

Sonuçta hayata devam ediyor. Geçmişimize baktığımızda Hz. Ömer gibi bizi güldüren ve hüzünlendiren olayları hatırlayabiliyoruz. Risalede bahsedilen Ömeriyye meşrebine uyamadığımz zamanlarda hatalarımız da bizimle birlikte büyüyor. Böyle anlarda, bazen hakim koltuğunda, bazen de mahkum sandalyesinde oturmaya devam ediyoruz.

 

Ama şimdi mahkeme duvarlarında Risalenin sesi yankılanıyor:

Yol ol, yoldaş ol, ama yola taş koyma.

Kapı ol, pencere ol, ama duvar olma.

Kuşatan ol, kuşatılan ol, ama dışlayan olma.

Mahkum ol, mağdur ol, ama mahkum eden olma...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum