Kötü yanımızın çerçöpleri

Çevre temizliğinin en pratik ve kalıcı olanı, bireysel sorumluluğun bilincinde olarak, herkesin kendi evinin önünü temiz tutmasıdır. Bu fazla bir mesai gerektirmez; bu takdirde çevreyi temiz tutmak için büyük bir temizlik organizesine de ihtiyaç duyulmaz. Bireyin kendi çerçöpüne sahip çıkmasıyla ortalık gül gülistan olur.

Konumuz çevre temizliği değil, ama dolayısıyla da olsa konuya bir canlılık kazandıracağına inandığım ve ilgimi de çeken küçük bir hatıramı aktarmadan edemeyeceğim. Günün birinde Avrupa’ya, Hollanda’ya yolum düştü. Hollandalıların ve bir de yabancıların yoğun olduğu sokaklarında bir küçük gözlemde bulundum. Aynı ülkenin ve aynı şehrin sokakları olmasına rağmen bir kısmında etrafa saçılan çerçöpü ve diğer kısmında ise son derece bir temizlik gördüm. Sordum; temiz olanlarda Hollandalıların meskûn olduklarını söylediler. Üzüldüm.

Konuyu bireysel manevî boyutta ele aldığımızda görüntü bundan farklı olmaz sanırım. Herkes kendi kötü yanlarının farkına varıp önlem alsa, Hz. Âdem’den bu yana türümüzün sergilediği vahşet manzaralarıyla dünyanın alıp olasıya kirlenişine şahit olmazdık. Evet, insanlık tarihi en vahşi hayvanların bile birbirlerine yapmadığı canavarlıkları insanların hemcinslerine yaptıklarına şahit olmuştur. Dünyanın bu kirliliği öyle boyutlara çıkmış ki, insan, bir canavara yakıştıramayacağımız “En büyük zalim, kara cahil” damgasıyla damgalanmıştır. Kendi öz değerlerine hiç de yakışmayan bu damgayı yemesinin sebebi nedir? Kendini tanımaması ve dünyaya gelişinin asıl amacının ne olduğunun farkında olmaması elbette.

Biz insan olarak düalist bir yapıya sahibiz. Psikoloji ekolleri başlangıçta insanı bir bütün olarak ele almadıkları için çok yazbozlara sahne olmuşlar. Vahiyden uzak bir bilimselliğin(!) sonucu böyle olur ancak. Bu temel yanılma ile de olsa bu alanda insanlık adına birçok buluşlara imza atıldığını inkâr etmemek gerek. Psikoloji aşağı yukarı iki yüz yıldan beri geldiği düzey itibariyle yavaş yavaş insanın bir bütün olduğu düşüncesine yaklaştığının sinyallerini vermiş olması elbette sevindiricidir. İyi yanından ve kötü yanından birer öz taşır insan. Yoğunlaşan yanıyla dünyasına çeki düzen vermeye çalışır. Kötü yanının, yani nefsinin, yani egosunun tüm çıkarlarını tatmin etme amacının gerçekleşmesine çalışan birey, dünyaya iyimser bakma şansına sahip değil. Elbette yıkıcılığı baskın çıkacaktır; gözünü kan bürümüş olacak. İlk insandan başlayan Kabil psikolojisinin davasını sürdürecek. Parçaladığı leşleri örtüp kaybetme nezaketini de bir hayvandan öğrenecek. İyimser yanının baskın çıktığı bireylerin şenlendireceği dünya ise yine ilk insandan başlayan Habil’in dünyasıdır, barışın, sevginin, diyalogun, vahiy medeniyetinin ve özgürlüğün dünyası. İlk insandan bu yana bu iki yan sürekli bir sürtüşme halindedir. Bireyin bu iki yanının topluma da yansıması açıktır: Tevhit medeniyetleri ve vahiyden yoksun akıl medeniyetleri.

Neyse ki, geç de olsa psikolojinin bilimsel ve ele avuca gelir tarzda insanı ele almasıyla vahyin insanını daha iyi anlar bir noktaya geldik. Bu elbette sevindiricidir. İnsanın yıkıcılığı yanında bir de yapıcı yanı vardı. Bu yanıyla insan iyi ve güzelden yana zirvelere ulaşmak mümkün oluyordu. Bu zengin değerlerine işlerlik kazandırmasıyla bir olgun/insan-ı kâmil insan düzeyini yakalayabiliyordu. İnsan-ı kâmil olmak, insanlığın biricik amacıdır. Bu amaçta yürüyecek insanların dünyalarında canavarlıklar yok, evlerinin bahçe ve balkonlarında çiçekler vardır, çöpler olur olmaz yerlere fırlatılmaz.

Bu insanlar önce kendilerinden başlarlar. Kendi kötü yanlarının farkına varmakla, onların etki alanlarının dışına çıkmakla işe başlarlar. Nezafeti kendi içlerinde gerçekleştirirler önce; sonra bedenlerine, davranışlarına, konuşmalarına yansıtırlar. Çevre temizliği ise kendiliğinden olur. İnsan ya, çerçöpü de olacak. Kirli çamaşırsız insan olmaz ki! Barış ve muhabbet insanı, başkalarının hoşlanmadığı hiçbir şeyin açıkta olmasına izin vermez. Her şeyden önce hoşa gitmeyen şeylerden başkasının da hoşlanmadığını bilir. İğneyi kendine sokar önce çuvaldızı başkasına batırmadan. Ne konuşmalarıyla ne de davranışlarıyla başkalarını rahatsız eder. Bu ölçülülük, bu bakış açısı sadece bireylere değil, evin önünü her zaman temiz tuttuğundan toplum düzenine de katkıda bulunur.

Bizim hem kendi ve hem de başkalarıyla ilişkilerimizin çerçöpü, kötü yanımızın dışa yansımasıdır, nefsimizin çıkarlarıdır. Şu bir gerçek ki, hiçbir zorlama yapmadan haz alırız bu yanımızdan. Bu bizim en büyük zaafımızdır. En kolay elde edeceğimiz bu isteklerdir, sonuca en çabuk ulaşacağımız bu yıkımlardır. Bu yolda bize yardım eden yardımcılar da vardır; dışarıdan şeytan ve içeriden nefsimiz. Hemen şimdiki ve zamana bağlı yıkımlarda o kadar teşvikkâr/özendirici davranırlar ki, ne kadar melekimsi sesler varsa hepsini sustururlar.

Psikoloji çevrelerinin ilk çalışmalarında nefsin/egonun belli başlı patolojik şemasını atalet, öfke, gurur, kibir, kıskançlık, cimrilik, kaygı, oburluk, şehvet şeklinde dokuz zaaf olarak gösterilmiştir. Bu aslında nefs-i emarenin zaaflarıydı. Her bir duygunun sahipleri olumsuz tip oluyordu aynı zamanda. Ama elbette insan bunlardan ibaret değildi. İnsanın bir kötülük yığını ve bir kaos olması mümkün değildi. Bu zaafların tam tersi de olma eğilimindedir insan. Bir eğitim sonucunda cimrilik cömertlik ve gurur tevazu sınırına pekâlâ çekilebilir. Bu patolojik durumları kendilerine bir kişilik olarak mal edenler, dünyaya bu pencereden bakacaklar elbette. Evlerinin önüne koyacakları da bu duyguların yansımasıdır. Bireyin bu yanının ürettiği her şey manevi çevrenin kiri ve pisliğidir.

Tam bu yanımızın zıddı, iyi yanımızın, yani muhabbetin, hoşgörünün ulvi ürünleri var ki, insan onlarla güler, sokaklar onlarla temiz olur ve dünya onlarla imara kavuşur. Sevgiyi yoğun olarak yaşayan insanların dışarıya yansıtacakları çerçöp değil, muhabbet, merhamet, hoşgörü, huşu, neşe, güven, ümit, coşku, birlik ve dirlik olarak dünyamıza, şehirlerimize, sokaklarımıza ve evlerimize tezahür eden maneviyatımızın çiçekleridir. İnsan bu yanının görüntüsü ile bir gülücük olur ki, bu ister kâinata, ister dünyaya ve isterse küçücük bir zerreye nereye yansırsa yansısın kocaman bir gülücüğe dönüşür. Evlerimizin, sokaklarımızın ve dünyamızın imarı işte bu olumlu yanımızın yoğun olarak yansıması ile mümkün.

Bu böyle olmasına böyle; ama bazen elimizde olmayarak yaptıklarımız kendimizi de çevreyi de kirletiyor. Davranışlarımızın, konuşmalarımızın ve ima ettiklerimizin bilincinde olmazsak kırıcı ve yıkıcı yanımızın etkisi sürüp gider. Bu iki yanımızın işlevselliğini bilmek ya da bilmeye çalışmak elbette önemlidir. Maddî çerçöpünü etrafa savuranların da ne yaptıklarının pek farkında olduklarını sanmıyorum. Onlar bu tutumlarını son derece normal görürler. Uyarıldıklarında da daha güzelinin ne olduğunu bilmedikleri için bazen kırıcı olabiliyorlar. Ama bilmemiş olmaları, bilmelerine büyük bir engel olmadığı gibi kırıcı olmalarını asla gerektirmez. İnsanda akıl, kalb ve vicdan var; bu özelliklere sahip insan da bu duyguların doldurduğu havayı teneffüs etmek durumundadır. Hiçbir insanın, özellikle bu sosyalleşme olgusunu göz ardı etmesi hakkına sahip değil. Üstelik insanın kendisi ve türü için en iyi olanı, türüne en yakışanı bulup öğrenerek hayatına uygulaması başat amaç bellenmelidir. Bilginin, görgünün, sosyalleşmenin, hak ve hukuk bilmenin önemi burada kendini gösterir.

“Kendimiz için sevdiğimizi başkası için de sevmedikçe gerçek iman etmiş olmayız” olan bireyler ve toplumlar arası kutsal ilkenin, gerek görünen ve gerekse görünmeyen temizlikte ne kadar önemli olduğunu anlamak zor değil. Bizim güzel yanımızın çeşitli boyutlardaki tezahüründen hiç kimse rahatsız olmaz. Düşmanımız bile bu yanımıza alkış tutar. Evimizin önü bir başkasını endişelendirmez. Kötü yanımız öyle midir? Öfke, kin, kıskançlık gibi kötü yanımız adeta birer ateş koru gibidir, kime değerse yakar, kime bulaşırsa yayılır ve kim onu kendine mal etmeye çalışırsa, kendisinin ve çevresinin yıkımını hazırlar. Yapılması gereken, bu yanlarımızın farkına varmak ve onları mümkün olduğunca açığa vurmamak.

Hiç şüphesiz kendi ve çevremizin temizliği bizim elimizde. Her olumsuzluğun kaynağı nefis ve nefsî çıkarımız olduğuna göre, özellikle manevî boyuttaki temizliğimizi gerçekleştirmek için yapmamız gereken, egomuzun önümüze koyarak dayattığı durumlardan son derece uzak durmak. Bu elbette bir eğitimi de gerektirir, en azından kötü yanımızın farkında olmayı. 
 
[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.