Korkuyu 12’den vuran kahraman veya “Sarıklı Genç” profili

Korkuyu 12’den vuran kahraman veya “Sarıklı Genç” profili

 

“Sarıklı Genç” meselesi Risale-i Nur camiasında belirli dönemlerde gündeme geliyor. Konunun gündeme gelmesinde problem yok. Ancak sonrası yapılan tartışmalara bakıldığında hususi ve vicdani bir konu itikadi bir mesele gibi hizmet gruplarına mensup insanlar arasında tesanüt ve muhabbete zarar veriyor.

 

Metin Karabaşoğlu’nun yazısına yapılan yorumlarda görülen çatışma havasından sonuç ortada, yorumlardan anlaşılıyor. ”Yok o değil budur… O değil şudur…“ gibi nezaketi zorlayan polemiklerden ortaya çıkan fayda/zarar denkleminde zarar kefesi ağır basmaktadır. Sağlıklı bakış ve orta yol herkesin gönlünde yer bulana başkalarının itiraz etmemesi saygı göstermesi esas olmalı

 

Yazıda mesele çok dakik ve dengeli bir üslupla izah edilmiş. Tek kelimesine itiraz edilemez. Fakat sebep oluşu ve sonuçtaki pratiğe bakacak olursak sanal meydan muhaberesini fitilini ateşlemiş sanki.

Adı geçen yazıya bir yorumlarda bendeniz de  “sarıklı genci açıklıyorum” dedim.

Bu beyan hem espri hem “dikkat çekme” maksatlı anlaşılabilir. Ancak beyan espri konusu olmayacak kadar ciddi ve referansı sağlamdı.

Bundan önceki yazıda Üstad Bediüzzaman’ın bizzat benim gitmem ve yapmam lazımdı dediği misyonu yüklediği talebesinin “sarıklı genç” olduğu bizzat ifadelerinde yer almaktadır. Tarife bile gerek kalmayacak kadar sarihtir.

 

Bilindiği üzere risalelerde (28. Mektupta) bahsi geçen rüyada “Hulusi ile omuz omuza” tabiri mühim. Bu omuz omuza misyonu zamanın şartları ve arka planı dikkate alınmalı.

Albay Hulusi Yahyagil’in Eğirdir’den Elaziz’e çıkan tayini ve yine 1950’de emekli olduktan sonra yine Elazığ ve bölgede hizmetlerine 1986 yılına kadar devam ediyor. Üstad Hulusi Ağabey için “Nurun Miralay bir talebesi nurlardan feyz alıp neşreylediği nur ile Kars ve Ardahan’dan Malatya’ya kadar komünizme set çekti ki, Türkiye’ye gelmedi” diyor.

 

Şimdi askeri kanattan bir başka kahraman var. Hulusi ile omuz omuza zamanında çok çok önemli vazifeyi nasıl yaptığı konusunda tafsilatlı bilgimiz yok.

Şeyh Said olayından sonra doğu illerinde zamanın despot idaresinin estirdiği baskı havasında insanlar sindirilmiş. Adeta “ben müslümanım demenin” büyük bir cürüm olarak muameleye maruz kalındığı yıllardır.  

 

Bingöl’de bir Yüzbaşı Mehmet Kayalar. Komutanı 27 Mayıs darbesinin önemli aktörlerinden Cemal Tural (Eski Genel Kurmay başkanlarından.) Laik düşüncesi ile yüzbaşı nur talebesiyle uğraşıyor, başa çıkamadığından Genelkurmaya yazıyor, “ya bu yüzbaşıyı alın ya beni.” Tabi ki yüzbaşının tayini çıkıyor. Diyar-ı Bekir’e. Üstad da zaten ziyaretinde işaret etmişti. Tasarrufa dikkat!

 

Önceki yazıda (……) içine (Mehmet Kayalar) yazıp tekrar okuyabilirsiniz. Zaten bir okuyucu hemen yorumda fark edip yazmış. Tam isabet etmiş.

Diyarbakır ve civarında sindirilmiş baskı havanın estiği bir zamanda evlerde risaleler okunur. Zaman içinde bazı insanlar endişe ve korkudan gelecek hafta kimde ders olacağında belirsizlik ortaya çıkar. Bir gün Yüzbaşı Mehmet Kayalar, “bundan böyle her hafta ders benim evimde olacak. Herkes gelebilir ve istediğiniz herkesi davet edebilirsiniz” diyor. Kayalar hem evde dersler yapıyor hem kahvehane, cami her yerde resmi kıyafetiyle risale okuyor.

 

Bu hızlı dönemde iş yerinde de sıkıntılar başlar. Mecburen emekli olur. Emekli maaşı alamaz. Konya’lı bir fabrika hemen genel müdürlük teklif eder. Üstada danışır. Akla kapı açıp ihtiyarı elinden almaz. Ancak Diyarbakır’daki hizmetin önemine dikkat çeker. Mesaj alınmıştır.

Diyabakır’a döner. Maişeti için risale neşriyatından Üstad her ay geçinebilecek kadar tayinat gönderir.

 

Kayalar’ın evinde beş yüz kişiyi aşan kalabalıkta dersler yapılır. Çevre il ve ilçelerden ulema, şeyh, vatandaş her kesimden insanlar katılır. Toplumdaki korku bulutu kalkmaya başlar. Bu gidişat etkili derin mahfilleri rahatsız eder. Ev sahiplerini sıkıştırırlar. Kimse Kayalar’a kiraya ev vermez olur. Bu durum karşısında şehrin 6 km. dışında Dicle kenarında “Fiskaya” denilen bir mevkide (şimdi şehrin içinde kalmış) derslere katılan bir dosttan iki buçuk dönüm bir yer alınır. Oraya altı dersane, üstü Mehmet  Kayalar’ın ikameti için bir bina hizmet erkanı tarafından kısa sürede yapılır. Şehir dışında olduğu için yol, su, elektrik bağlanma işi ile Üstad Bediüzzaman ilgilenir. Eski dostlarından  konaklarında misafir kaldığı Cemilpaşazadelerin oğullarından zamanın belediye başkan yardımcısı Felat Cemiloğlu’na “Burası benim dersanemdir, yol, su elektriğini yaptırın” diye haber gönderir. Talep “Başım gözüm üstüne” denilerek derhal yerine getirilir. (1959)

 

Diyarbakır hizmetleri öyle burada yazıldığı gibi sakin sükunet içinde geçmez. Kayalar’ın “Nurdan kıvılcımlar” isimli bir şiir kitabı bahanesi ile mahkemeler tutuklanmalar sıradan hadiseler gibidir. Bütün baskı ve engellemelere rağmen nurun sancağı dalgalanır.

 

27 Mayıs darbesi ile şarkın bütün ulema, kanaat önderi, siyasi ve nufuzlu insanları Sivas kampına toplanır. Tabii ki, Mehmet Kayalar da. İhtilalin kudretli figürlerinden Cemal Tural; Sivas kampında münhasıran Kayalar’ın karşısına geçerek gurur- kibir havasında, açıktan ’Mehmet biz bu ihtilali sizin için yaptık” der.

Zulüm işkence ve zehirlenmeler. Akli dengesini bozacak dereceye varır.

Bunlara karşı bir şeyler yapmak lazım dediği için Mehmet Kayalar ihtilal yapmak istediği tarzında talepler abartılmıştır.

Evet, Üstad vefatından önce son dersi için Kayalar’ı münhasıran Ankara’ya çağırmıştır. Sanki karşılaşacağı zulümlere karşı fiili bir çıkış gösterme hareketinin önünü almıştır.

Sivas kampındaki işkence ve zehirlenmelerin tesiri ile “Bir şeyler yapmak lazım” sözüne karşı o zaman ağabeyler o “müspet hareket” dersini hatırlattıklarında itiraz etmemiştir.

Fakat sonraki yıllar hem derin mahfiller hem de içerden menhus ruhun fısıltısı bizlere yansıtılan bir ihtilal niyeti olarak aktartılmıştır. Burada haksız bühtan vardır. Nurcuların kaybettikleri vefasızlık ve kadirbilmezlik sınavıdır.

 

Sivas zulmü sonrası Çanakkale sürgünü yaşar. Daha sonra Muğla sürgünü.

Diyarbakır’a döndükten sonra hizmetlerine kaldığı yerden devam eder. Hariçte kotarılan ayrışma planı içerden bir şekilde karşılık bulunca Mehmet Kayalar ağabeyin hizmeti hususi kalır.

 

Daha sonra İstanbul Kalamış’ta bir ev alır. Yazları da Yalova Çiftlikköyde bir evi olur. 1994’te vefat eder ve kabri Yalova Çiftliköy’dedir. Bu bilgiyi de ilk olarak Yazarımız Hüseyin Yılmaz’ın Bursa’da Bediüzzaman Mevlidine giderken Mehmet Kayalar ağabeyin mezarı başlıklı Risale Haber’de yayınlanan yazısında öğrenmiş olduk.

 

Hayat hikayesi ve hizmetleri bu kadar özetlenebilecek kadar kısa değildir. Burada sadece ilgili kitabı adres göstererek herkesin bilmesini arzu ettik.

Mehmet Kayalar, Risaleleri tanımadan önce de belirli bir alt yapıya sahiptir. Zamanın hakikatli bir âlimidir. Buhar-ı Şerif’i yedi kere okumuş. Kur’andan mâna çıkarabildiği gibi cifir ebced çıkarabilecek derinliğe sahiptir. Evlad-ı Fatihandandır. Namaz mükellefiyeti başladıktan sonra hiçbir zaman güneş üstüne doğmamış. Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra da teheccüd geçirmemiş. Zamanın hakikatli bir âlimi iken Risalelerle tanışmış. Maruz kaldığı zulüm ve işkenceye Üstad’dan başka hiçbir nur talebesi maruz kalmamıştır.

 

Keza Hulusi Yahyagil de öyle bir alt yapıya sahiptir. Hadisleri açıklamaya yetkilidir.  Dini konuda güçlü vukufiyeti vardır. Mektubat onun suallerinden vücuda gelmiştir.

Her derse başlarken bir hadis okuyarak başladığı tartışma konusu bile olmuştur. Aynı tarzı Eskişehir’de Üstadın huzurunda da yapmıştır. Konu halledilmiştir.

 

Mehmet Kayalar’ın geniş çaplı sosyal faaliyetler ve dersler meselesi de zamanında tartışma konusu olmuştur. Bunu Selahaddin Akyıl ağabey’den nakil; Üstada aktarmış Üstad çok hiddetlenmiş ”Ben bir şey diyemem” demiş. Hem de “Mehmet Kayalar çok hizmet ediyor hürmet ediniz” diyor. Zekâ ve vizyonu ne kadar ileri olduğunu şimdi anlayabiliyoruz.

 

Hapisten çıktıktan sonra Dicle kenarında Fiskaya mevkiindeki dersinden bölgeden 300 çocuğun sünnet merasimi ile geniş dairede sosyal faaliyetlerin ilkini gerçekleştirmiştir. İşte bu tür faaliyetler o zaman içerden itirazla olmuştur.

Göstergelerinden biri; Üstad Bediüüzaman’ın vefatından defin sonrası kabri başında “Sungur görüyor musun?” diye sorar.

Sungur abi yok bir şey göremiyorum der. “Üstad münker nekirin suallerine Risale-i Nur’la cevap verince sema ve yerdeki bütün melekler alkışladılar” diyor.

 

Üstad Mehmat Kayalar için “Bin yıldır gelen kutupların fevkindedir” diyor.

Daha yazılacak çok şeyler var. Yazı çok uzuyor. Bu bilgileri İhsan Atasoy’un Nur Kahramanları serisinden “Zulme Boyun eğmeyen kahraman Mehmet Kayalar” kitabından alınan notlardır.

 

Aslında zulme boyun eğmeyen değil kendi tabiriyle; “Kardeşim biz korkuyu tam on ikiden vurmuşuz” diyerek korku atmosferini ortadan kaldırmıştır. Bütün bölge ve ülkede ehl-i iman için moral motivasyon vesilesi olmuştur.

 

Haddimi aşarak hissi bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bizler resmi ideolojinin yakın tarihin gerçeklerinin üstünü kapattığı, siparişle yanlış tarih okutulduğu gerçeğini muhtelif vesilelerle dile getiririz. Doğrudur.

Yalnız bir doğru daha var ki,  Risale-i Nur camiası hangi hizmet grubu olursa olsun hizmetin tarihinde üstü kapalı veya flu dönemler vardır.  Bunların açılması ve yazılması konusunda öz eleştiri yapma cesareti gösterilememiştir.

 

Bunlardan biri de Mehmet Kayalar’ın ve zamanındaki hizmetlerin bilinmeyişi. Çok büyük bir kadirbilmezlik, vefasızlıktır. Eğer Hulusi ile omuz omuza verecek “sarıklı genç”  tanımına Mehmet Kayalar girmezse bunun dışında hiç kimse giremez.

 

Evet, Risale-i Nur hizmetinin tarihinde aydınlanmaya muhtaç zaman, şahıs ve olaylar var. Daha neler var bilmiyoruz.

Ön yargısız Belgesel niteliğinde çalışmalar yapılmalı ve istifadeye sunulmalı.

Risale-i Nur hizmetinde hem hizmetin kendisi hem de hizmete himmeti bulunan insanların ismi de önemlidir. Hakkaniyet sınırlarını korumak mübalağadan kaçınarak bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenlerin açığa çıkması ileriye yönelik hizmet stratejilerinin tayininde çok ehemmiyet arz edecektir. Necmettin Şahiner’in başlattığı Son Şahitler serisinden sonra İhsan Atasoy’un” Nurun Kahramanları” serisi, Ömer Özcan’ın “Ağabeyler anlatıyor” serisi çok önemli boşluğu dolduruyorlar. Bu çalışmaların ileride kronolojik tasnif de yapılabilirse daha istifadeli kaynak Risale-i Nur Ansiklopedisi olabilir.

 

Risale Akademi ve AKAV’ın Anadolu Ağabeyleri panelleri Zübeyir Gündüzalp (Ermenek), Çalışkanlar (Emirdağ), Mustafa Sungur (Karabük) yapılacak panellerle vefa ve kadirşinaslık vazifeleri kaza edilmiş olacak inşallah.

 

En kısa zamanda Diyarbakır da Mehmet Kayalar konusunda kapsamlı bir programın yapılması Diyarbakır Risale-i Nur talebeleri için vacip olmuştur. Bekliyoruz.

 

İlgili yazı için: https://www.risalehaber.com/author_article_detail.php?id=13651

(*)Adı geçen Kitap:“ Nur Kahramanları serisi,Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman, Mehmet Kayalar, İhsan Atasoy, Nesil Yayınları, İstanbul 2012)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum