Köpek dolabı ve palyaçolar

Ne kendisinin ne de karakterlerinin ismini şu an hatırlayabildiğim bir film izlemiştim. Kısaca bahsedeyim; fantastik bir konusu vardı. Genleriyle oynanmış, istediği zaman olağanüstü güçler sergileyebilen iki kardeşin hikâyesini anlatıyordu. Fakat bu değişim onların insancıl yönünü de zedelemişti. Küçük kardeş elinden geldiğince bu hislerin kontrolüne girmemeye çalışmakta, içindeki insani duyguları beslemekle uğraşmaktaydı. Büyük kardeş ise kendini tamamen canavarlığa teslim etmişti.

Aslında hikâye burada başlıyor. Büyük kardeş, küçük kardeşini öldürmeyi takıntı haline getirmişti. Diğer kardeş de her ne kadar ağabeyini çok sevmese de onunla öldüresiye bir dövüşe tutuşmamak için elinden geldiğince ondan kaçıyordu, içten içe bunu istemiyordu. Bir de bu yaratıklardan nefret eden daha güçlü bir karakter vardı filmde. Amacı türlü dalaverelerle ikisini de yok etmekti. Filmin bir sahnesinde tam bu güçlü karakter küçük kardeşi öldürecekken büyük olanı şunları söyledi: “Ona benden başka kimse zarar veremez.” Ve iki kardeş o adamı oracıkta yok ettiler.

Bir anda sevgi ve nefret sanki cem olmuş gibi el ele tutuşup köpek dolabını bozmuşlardı.
Belki çok uygun bir örnek olmadı ama Gazze’ye yardım filosunun başına gelenlerden hemen sonraki şehit haberleri nedense bu sahneyi hatırlattı bana.
Tesadüf olmadığına ve böyle bir durumda ne kadar birbirimizi yesek de bir anda kol kola omuz omuza olacağımıza inandığımdandır belki!

İsrail de benim inandığıma inanıyormuş demek ki arka arkaya gerçekleşti olaylar.
Açık konuşayım; ben siyasetten anlamam. Öyle ağızları açık bırakacak siyasi okumalar, tahminler ya da gelişen olaylar üstüne yorumlar yapamam.
Fakat benim bile açıkça görebildiğim bir olay var ki dünya değişiyor.
Sorgulanamaz denilen şeyler sorgulanıyor. Yaptıklarına yanlarına kalanların da inşallah yaptıkları yanlarına kalmayacak. Ne gariptir ki sanki ülkemizdeki gelişmeler dünyayla paralel ilerliyor!

Yiğit düştüğü yerden kalkarmış!
Ahmedinejad’ın Cenevre’deki Irkçılıkla Mücadele Konferansı’nda yaptığı konuşmanın haberlerde yayınlanan magazinsel kısmına şahit olabildim, yine de bana yetti. Yaptıklarını savunmasam da dobracı üslubuna, gördüklerini siyasetin tevilleriyle uğraşmadan sıradan biri gibi dank diye söylemesine hayran olmuşumdur. Bir kısım delege tepki gösterdi, bir kısmı konferansı terk etti, bir kısmı ayakta alkışladı.

Tüm bunlara şahit olurken konuşmasına devam eden İran Cumhurbaşkanı ilginç bir tepki gösterdi. Acı bir tebessüm… Kuru kuru değil hem belki bilmezsiniz ama çeşitleri vardır acı tebessümlerin. Onunki benim favorimdi; “benim bildiğimi siz de bal gibi biliyorsunuz” tebessümüydü.
Tıpkı ülkemizdeki gibi! Yaptıkları yüzlerine vurulunca, iktidarları sallanınca, artık Türkiye’nin istedikleri gibi at koşturacakları bir oyun parkı olmadığını anlayınca, halkın “çobana muhtaç aptal koyun sürüsü” olmadığını fark edemeyince ve halk da etrafta “kurt” olmadığını anlayınca darbeciler de böyle sinirlenmemişler miydi?
İlginç bir de protesto vardı konuşma sırasında. Palyaço kılığındaki bir protestocu Ahmedinejad’a “palyaço burnu” fırlattı!
İroniktir; sanki İsrail ve Amerika’nın yıllarca katliamla, vahşetle, hırsızlıkla, sömürüyle, yalanla, dolanla, dalavereyle masumların kanlarını emerek yaptığı palyaçoluk yetmezmiş gibi!
Dediğim gibi dünya değişiyor, sanırım benim havsalamın almayacağı bir şekilde…
Güneşler geliyor!
Karanlığın en yoğun olduğu zaman güneşin hemen doğmasından öncedir. İnşallah bu karanlıklar güneşlere gebedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum