Konuşan yalnız hakikattirden Cemaatfobyaya

Bediüzzaman Hazretleri kimseyi korkutmak istememiş. Hiç kimsenin kendisinden korkmasını gerektirecek bir konuma ulaşmayı asla benimsememiştir.

Ve bunun tedbirlerini -çektiği bin türlü eza ve cefaya rağmen- almıştır.

Davasını yayarken değil maddi yardım almak, manevi yardımları bile kabul etmemiştir.

Bu durum 2. Said döneminin başlamasıyla başlar. 1. Said döneminde “Her bir mü’min, Îla-i Kelimetullah ile mükelleftir; bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir” demiş ama 2. Said döneminde oluşturulabilecek her türlü maddi, manevi imkan ve terakkiyi elinin tersiyle itmiştir.

Mesela, batıya sürgün edileceği zaman Şark aşiretleri tarafından el altından kendisine teklif edilen hiçbir yardım ve desteği kabul etmemiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri sadece dünyevi ve dünya ehlinden gelecek yardımları kabul etmemekle kalmamış manevi canipten gelen veya gelebilecek yardımları da kabul etmediğini şu ifadelerle dile getiriyor.

Kat’iyen haber veriyorum ki, târikü’d-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum.”

“Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza gösteriyor.” (Emirdağ Lahikası sh. 260)

Kendisine devlet tarafından veya özel şahıslar, paşalar, güç sahipleri tarafından sunulan hiçbir desteği ve yardımı almamıştır.

Güçle, kuvvetle, maddi imkanla dinini yaymayı prensip edinmemiştir. Zira O şunu düşünmüştür.

“…O binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler ve vesveselerle, o kutbun derslerini, "Hususi makamından ve hususi hissiyatından geliyor" nazarıyla bakıp, mağlup olarak dağıtılabilirler. Bu mana için hizmetkarlığı, makamatlara tercih ediyorum.” (Emirdağ Lahikası sh. 67) demiştir.

O “acz, fakr, şefkat, tefekkür tarikini” tercih etmiştir. “Her şeyden istiğna” mesleğinde gitmiştir. Ve talebelerine de istiğna mesleğini esas almalarını tavsiye etmiştir.

Konuşan Yalnız Hakikattir başlıklı makalesinde neden böyle davrandığını açık ve net bir şekilde ifade ettiğini görüyoruz.

"Sakın" diyor, "iman hakikatini kendi şahsına âlet yapma-tâ ki, imana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor.” (Emirdağ Lahikası sh 317)

Bu gün cemaatfobyadan bahsediliyorsa buna neden olanlar dikkat etmelidirler. Ve kendilerine sormalıdırlar “neden bu hale geldik, nerede yanlış yaptık, neden insanlar oluşan bu cemaati sevmek yerine ondan ve onun gibilerden korkuyor.”

Cemaat kurma işini ilk başlatan Bediüzzaman Hazretleridir. O “bu zaman cemaat zamanıdır” demiş ve var gücüyle cemaate kuvvet vermiştir. Ama bunu karşıdakileri korkutmak, sindirmek veya maddi imkanlar edinmek adına yapmamıştır.

Şüphesiz o bunu, insanların imanının kurtulması ve ebedi hayatlarının tehlikeye girmesinden halas olması için yapmıştır.

Hatta bu maddi imkanların bir şekilde davasına zarar vereceğini/verdiğini gördüğü anda da elinin tersi ile terk etmeyi bilmiştir.

Evet, arzu ederseniz bir bakalım. Bediüzzaman Hazretlerinin davasını yaymak için neyi var diye… İşte bakıyoruz. 80 yamalı bir sakosu var. Abdest almak için bir ibriği, namaz kılmak için bir seccadesi, yemek için kırık bir kaşığı var. Bu ve benzeri şeyleri var. Çevresinde diğer tarikat şeyhleri gibi binlerce hizmetkarları veya her işini gören binlerce müritleri de yoktur. Üç beş kendi gibi garip talebelerinden başka o gün için etrafında zahiren kimseler yok.  Sadece paha biçilmez kitapları var.

Bir asker kapısında dursa “dışarı çıkmayacaksın” dese itaat eder çıkmaz. Tehdit anlamına gelecek her hareketten çekinir. O kadar yardımcısız ve o kadar fakir-ül haldir ki çoğu zaman zaruri ihtiyaçlarını dahi gideremeyecek kadar fakirdir.

İstese bunlar bir anda değişecek ve her türlü imkanlara sahip olacaktır. Ama o istememektedir. Aynı zamanda şiddetle karşısındakini korkutmaktan da çekinmektedir. Yoksa bir günde bin tanesini cehenneme gönderecek güce sahiptir. Meslek itibariyle “elli milyon” kuvvetindedir. Ama bunu başkalarını sindirmek için değil dahili asayişi temin için kullanmıştır.

Sonuç olarak o her şeyde olduğu gibi bu güç meselesinde de örnek alınacak bir şahsiyettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum