Bediüzzaman kâhinlik mi yapıyor?

Hazret-i Üstadın Kastamonu Lahikası'nda 'kıyametin vakti'ne dair söyledikleri yıllardır tartışılır. Esasında tartışılacak birşey yoktur ya. Anlatamazsınız. Nihayetinde müellif-i muhterem metninin içerisinde "Lâ ya’lemu’l-gaybe illallâh!" demeyi ihmal etmemiştir. Yani istihracının kesinlik ifade etmediğinin farkındadır. Lakin kronik alerji sahipleri bu tür insaf ifadelerine kulak vermezler. Onu, hâşâ, 'kâhinlik yapmakla' suçlarlar. Sanki o gelecek hakkında kat'î bildirimlerde bulunmuştur. Gayba dair acip sırları açıklamıştır. Ehl-i Sünnet usûlünün dışında bir yol tutmuştur.

Bunun böyle olmadığını bu yakınlarda okuduğum bir kitap vesilesiyle tekrar gördüm. Eserin ismi: İslam Ümmetinin Ömrü ve Mehdi Aleyhisselamın Gelmesinin Yakınlığı. Yazarı: Emin Muhammed Cemalüddin. (Yayınevi ismi veremiyorum. Zira kitapta herhangi bir yayınevi bilgisi yok. Hatta jenerik sayfası da ihmal edilmiş.) 2. baskısını 1996'da yaptığı anlaşılan kitapta yazarı hakkında görebildiğimiz sıfat: el-Ezher Üniversitesi Davetü'l-İslamiye Fakültesi Öğretim Görevlisi.

Kitap '2. Baskının Takdimi' bölümüyle başlıyor. Bu bölümün eklenmesinin nedeni daha önceki baskısının aldığı bazı eleştiriler. İçlerinden bir tanesi özellikle ön plana çıkıyor: Yazarın isimde 'İslam Ümmetinin Ömrü' ifadesini kullanması. Yani Emin Muhammed Cemalüddin de, tıpkı Bediüzzaman gibi, kâhinlik yapmakla suçlanıyor. Girmesi doğru olmayan bir alana girdiği iddia ediliyor. O da kendisini bu suçlamalara karşı savunuyor. Savunurken de, Ehl-i Sünnet bir âlim olarak, geçmiş ulemanın kaynaklarından faydalanıyor. Onlara atıf yapıyor. Yaslanıyor. Okurken farkediyorsunuz ki: Kıyametin zamanına dönük tahminler sadece Bediüzzaman'a veya Emin Muhammed Cemalüddin'e ait şeyler değilmiş. Ya? Başkaları da benzer istihraçlarda bulunmuşlar.

Şimdi, mezkûr takdimden küçük alıntılar yaparak, ben de bu aziz yola girmek istiyorum:

"Doğrusu sizin yeryüzünde kalış süreniz... manasındaki hadisi İbn-i Hacer (r.h.) şerhetmiştir. Kim 'Bu hesap meselesi asla caiz olmaz!' derse yahut 'İbn-i Hacer bunu kesin hesap manasında değil de yaklaşık bir ifade ile yorumlamıştır...' diyecek olursa ona deriz ki: (...) Bu tür deliller İbn-i Hacer'de çokça bulunmaktadır. İbn-i Hacer bu hadisleri zahirî manalarına göre yorumlamıştır. Bu da hesap anlamına geldiğini göstermektedir. (...) Bir de bu hesap konusunu İbn-i Hacer'den önce de muhterem ilim adamları süre olarak değerlendirmişlerdir. Nitekim İbn-i Hacer diyor ki: 'Daha önce konuyu bu şekilde ele alan Ebu Cafer b. Cerir b. Taberî (r.h.) olmuştur.' O Tarih'inin mukaddimesinde İbn-i Asakir'den naklederek... (...) Yukarıda saydığımız o büyük önder ve ilim adamları kervanına İmam Süyûtî'yi (r.h.) de ekleyin. Çünkü o bu meseleye, yani dünyanın ömrünün hesabı konusuna, çok cesurca dalmıştır. (...) el-Keşfu fi Mücavezeti Hazihi'l-Ümmeti el-Elfe adlı risalesinde diyor ki: 'Haberlerin gösterdiğine göre bu ümmetin dünyada kalış süresi bini aşacak fakat esas olarak binbeşyüzü geçmeyecektir.' (...) İslam ümmetinin ömrü konusunu bir hurafe olarak değerlendirenler, taşlamalarda bulunanlar bilsinler ki, öncelikle adı geçen âlimleri sözlerine hedef edinmiş olurlar."

Müellif, başka isimleri de sayıyor, onlardan da alıntılar yapıyor. Fakat yazıyı uzatmamak için küçük bir buketle yetindim. Bütün bu beyanlardan özetle anlaşılması gereken şu gibi geliyor bana: Bediüzzaman'ın girdiği bu yol sadece kendisinin yürüdüğü bir yol değil. Bir bid'a değil. Yine ulemadan referansları olan bir yol. Evet, inanabilirsiniz-inanmayabilirsiniz, lakin İslam'a aykırı birşey yapılmış gibi bakamazsınız. Geçmiş ulemamızdan da yakın-uzak istihraçlarda bulunanlar olmuş çünkü. Elbette bu tahminler büsbütün ilimsiz yapılmamış. Hepsi kendilerince bir usûle yaslanmışlar. Nakillerden de bazı deliller bulmuşlar. Öyle ya. Bediüzzaman'ın da dayandığı yine bir hadistir. Hatta mektubun başlığı da şöyle zaten: "Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis."

"(...) Hattâ ye'tiyallahu bi emrihi... (şedde sayılır) fıkrası dahi makam-ı cifrîsi binbeşyüzkırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder. Lâ ya’lemu’l-gaybe illallâh. Cây-ı dikkat ve hayrettir ki: Üç fıkra bil'ittifak binbeşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette binbeşyüzaltıdan (1506) ta kırkbeşe (1545) kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez, fakat böyle îmalarla bir nevi kanaat, bir gâlip ihtimal gelebilir."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum