M. Nuri BİNGÖL

M. Nuri BİNGÖL

Kısır döngüden kurtulmak

“Risâle-i Nûr’un hocası, Risâle-i Nûr’dur. Risâle-i Nûr, başkalarından ders almaya ihtiyâç bırakmıyor” gibi cümleler beni çok düşündürür her okuduğumda. Vecizenin ve Nur Dâva’sının  “dava içinde bürhan” vasfını unutturma isteğiyle  hareket ve tefsir edilmesi ibretli bir hadise  değil midir?
 
Nur Risaleleri’ni “gazete gibi oku”mayan biri hemen anlar ki,  “ Kur’an’ın bu asırdaki mucize-i maneviyesi” olan “ ilhamat-ı Kur’aniye ile” telif edildiği buyurulan eserler Arapça, bedi’, beyân, meânî, belâğat, mantık ve münâzara gibi pek çok dîni ilimlerin  káidelerine göre “ telif ettiril”miştir.

Üstâd , Risâle-i Nûr eserlerini yazdığı sırada doksan cild kitâbı ezbere biliyordu. Dolayısıyla, o ilimler bilinmeden Üstad Hazretleri’nin (ra) o cümlelerden murâdının  ne olduğu tam anlaşılamaz.

Meselâ; Birinci Söz’de geçen, “Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlârız. Bil ey nefsim, şu mübârek kelime İslâm nişânı olduğu gibi, bütün mevcûdâtın lisân-ı hâliyle vird-i zebânıdır” cümleleri, Kur’ân, Hadîs ve fıkhın ölçülerine göre düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Kur’ân, Hadîs ve fıkhı bilmeyen, bu cümleleri tam anlayamaz. Zîrâ, “Bismillah her hayrın başıdır” cümlesi, hem âyet ve hadîs’in meâlidir; hem küllî bir káidedir; hem fıkhî bir mes’eledir; hem de Risâle-i Nûr’un fâtihâsı ve çekirdeğidir.

Bu vecize her hayırlı işin başında besmele çekildiğini,  şerli işlerde ise besmele çekilmeyeceğini belirtiyor.  Şerli işlerde besmele çekmenin hükmü, mezheblere göre değişmektedir. Hattâ, şer bir işin başında besmele çekmenin insânı küfre kadar götüreceğini söyleyen âlimler de vardır.

Kezâ, “şu mübârek kelime İslâm nişânı olduğu gibi” ifâdesinde “İslâm nişânı” ta’bîri geçiyor. Besmele-i Şerîfe, Hazret-i Âdem (as)’dan Resûl-i Ekrem (asm)’a kadar bütün peygamberlerin şerîatındandır  ve şeâir-i İslâmiyyedendir.

En basit bir kitap “tercüman”sız olamazsa,  bunun gibi, hakáik-ı îmâniyye ve İslâmiyyeyi isbât ve îzâh eden ve her bir cümlesi yüzer âyâttan tereşşuh eden ve pek çok ilimlere göre kurulan Risâle-i Nûr gibi bir kitâb elbette muallimsiz ve müderrissiz olamaz.

Risâle-i Nûr, pek çok ilmi içine alan  eden bir Kur’ân tefsîridir. Bu sebeble, Risâle-i Nûr eserlerinin hakkıyla anlaşılabilmesi için çeşitli İslami ilimlerin  bilinmesine ihtiyâc vardır. Meselâ:

Yirmi Beşinci Söz, yüzlerce Kur’an Ayetinin tefsîridir. Arapçayı bilmeyen; beyân, bedi’, meânî, belâğat ve münâzara gibi ilimlerden haberdâr olmayan kişinin bu risâleyi hakkıyla anlaması mümkün değildir.
Kelâm ve Akáid ilimlerinde mütehassıs olmayan, kader konusunda Mu’tezile, Cebriyye ve Ehl-i Sünnet mezheblerinin görüşlerini bilmeyen, kısaca ehl-i ilim olmayan, “Kader Risâlesi”ni tam anlayamaz. Zîrâ, müellif (ra), bu eserinde, “Ehl-i ilme mahsûs, ince bir tedkík-ı ilmîdir” buyurmaktadır.

İslâm Fıkhını tam bilmeyen “Münâzarât Risâlesi”ni hakkıyla kavrayamaz; belki yanlış inançlara yönelebilir.
Mantık ilmini bilmeyen, Bedîüzzamân Hazretlerinin “Kızıl İ’câz” adlı eserini anlayamaz.

Demek, Risâle-i Nûr, pek çok ilimleriiçinde toplayan Kur’ânî bir tefsîr olduğundan; bu ilimlerde ihtisas ehli  olmayanlar Risâle-i Nûr’u hakkıyla anlayamazlar.
 
Risâle-i Nûr’u anlamak ve ince hakíkatlerine vakıf olmak, zâhirî ilimleri bilmeye baktığı gibi; “ma’neviyyât”  ilmini bilmeye ve ma’neviyyât ehli olmaya da bakar. Çünkü, Mi’râc Risâlesi, Âyetü’l-Kübrâ Risâlesi, Hasbiye Risâlesi, Üçüncü Lem’a gibi eserler akıldan ziyâde kalbe bakar, delîlden ziyâde zevka nâzırdır.

“Merâtib-i sülûk” kavramını –ıstılahını-  tam kavrayamayan, Âyetü’l-Kübrâ Risâlesi’ni tam anlayamaz. Bedîüzzamân Hazretleri bu eserinde eski âlimlerin seyr u sülûk tabîri yerine “seyyah” ta’bîrini kullanmıştır.  Âyetü’l-Kübrâ , müellif (ra)’ın seyr u sülûküdür. Müellif (ra), bu eserinde seyâhat-ı kalbiyyesinden bahsetmektedir. O hâlde, ma’nevî ilimlerde mütehassıs olmayan, bu eseri hakkıyla anlayamaz.

Risâle-i Nûr’un “acz, fakr, şefkat, tefekkür” mesleğini tam anlamayan ve Risâle-i Nûr’un ders verdiği hakíkat ilmini tam kavramayan bir kimse, “Küçük Sözler” adlı eseri hakkıyla kavrayamaz. Zîrâ, bu eser, zâhiren basit ve kolay gibi görünürken, en zor ve en çetin bir eserdir ve Risâle-i Nûr’un hulâsâsıdır( özeti)dir.

 Risâle-i Nûr’u okuyan kişi, her ne kadar âmî de olsa, aklı her bir mes’eleyi anlamasa da, Risâle-i Nûr’u okuduğu zamân kalb, rûh ve vicdân cihetinde feyze medâr olacak bir hâle mazhar olabilir. Çünkü, Risâle-i Nûr, Kur’ân tefsîridir.

“Risâle-i Nûr’un hocası, Risâle-i Nûr’dur. Risâle-i Nûr, başkalarından ders almaya ihtiyâc bırakmıyor” gibi cümleler beni çok düşündürür her okuduğumda. Vecizenin ve Nur Dava’sının  “dava içinde bürhan” vasfını unutturma isteğiyle  hareket ve tefsir edilmesi ibretli bir hadise  değil midir? 

NOT:  “Hulûsî-i Sânî” diye hitâb ettiği talebesi Sabri Efendi’ye yazdığı bir mektûptan: “ Mektûbunda ilm-i kelâm ilmini benden almak arzu etmişsiniz. Zâten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler o nûrlu ve hakìkì ilm-i kelâmın dersleridir. İmâm-ı Rabbânî gibi bazı kudsî muhakkikler demişler ki: Âhirzamanda ilm-i kelâmı, yâni ehl-i hak mezhebi olan mesâil-i îmâniyye-i kelâmiyyeyi birisi öyle bir sûrette beyân edecek ki; umûm ehl-i keşf ve tarîkatın fevkinde nûrların neşrine sebebiyyet verecektir. Hattâ imâm-ı Rabbânî kendisini o şahıs gibi görmüştür. Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardaşın bin derece haddimin fevkinde olarak kendimi o gelecek adam olduğumu iddiâ edemem, hiçbir cihette liyâkatım yoktur. Fakat o ileride gelecek acîb şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pişdâr bir neferi olduğumu zannediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acîb kokusunu aldın.” ( Barla Lahikası.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.