Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Kırmızı kitabın demini bozmayalım

Bediüzzaman, hiç çekinmeden enaniyetin kırıntısı olmadan, samimi şekilde: “Ben Risale-i Nurların talebesiyim” diyor. Hiç müellif gibi davranmadan, talebelik hazzından bir gün bile uzaklaşmadan. Eserleri büyük dava yüklenmiş, kendi büyük insan; en birinci talebe.

Üstad Bediüzzaman’ı büyük yapan, insanlığın imanı için yaşadığı telaş ve bütün rahatını, huzurunu iman davası için feda etmesidir. Ondaki Allah korkusu o kadar kuvvetli ki, gayri korkuları olmamış. Ondan tüm korkuların ödü kopmuş, yüreğine yanaşamamış. Zalim sisteme, mukaddesata el uzatanlara, pervasızca kafa tutmuş. Onun samimiyeti gönülleri tutuşturmuş.  Tek başına bir insanın ödünü koparacak, Çam Dağının heybeti ve ürperten yalnızlığı; ruhu karanlık eliyle didik didik edebilecek uzun geceleri, Üstadın ruhunda tefekkür şimşekleri çakmış. Yalnız bir adam karanlık gecelerde, milletinin selameti için, aydınlıklara yelken açmış. Gündüzleri aşağıdaki ova ve Eğirdir Gölünü izlerken, geceleri ise gözleri kirsiz gökyüzünde. Üstadın tefekküründe ve misallerinde konu olan yıldızlar, sanki heyecandan yere dökülmek üzere. İşte o yalnızları ürküten dağ ve kuru katran ağacı tepesinde bir insan. Ölü duyguların yeşermesine, kalplerin canlanmasına vesile olacak fikirler, o tefekkür rasathanesinden ve başka mekânlardan insanlığa ulaşacak.

Yüce Allah’ı ve O’nun büyüleyen hitabı olan Kur'an’ı ve kısaca kulluk özeti olan kâinatın gözbebeği Hz. Peygamberi (asm) öyle sevmiş ki, milletinin bu sevgi ile maddi, manevi tekrar canlanmasını tüm vücudunun zerreleri ile istemiş. Üstadım! Senin korkusuzca kafa tuttuğun küfür, her türlü alçak oyunları ile seni durduramadılar, engelleyemediler. Çıktığın o dağda, yine korkusuzca tek başına geçirdiğin o yalnız gecelerde, sana tefekkür kürsüsü olan o Katran ağacını, ruhları, yürekleri katranlaşmış ve korku dolu insanlar, hınçlarını o tefekkür ağacını keserek almaya çalıştılar.

Yalnız bir adam, koca bir Çam Dağı ve o dağda kurumuş bir ağaç; hakikat kürsüsü. Belki de, dağ başında aç ve katıksız kaldığı zamanlarda, çorba tasına su koyup, görüntüsü, aksi berrak suya düşen yıldızları, çorba taneleri yaparak, kaşık kaşık içmişti. Üstad, bir tas yıldız içip, bizleri tefekkürle, yıldızlarda zerrelerde dolaştırdı… Çileler içinde isyansız, bahanesiz kul. Yaşadığı zulümler ve yılmayan kulluğuyla bizlere Risale-i Nurları demlemiş. İman hakikatleri öyle bir dem tutmuş ki, okudukça, bardak bardak içtikçe, iki yüz yıllık hararetimiz dinmeye başlamış. Ümitsizliklerden kurtulmuş, her meseledeki dâhiyane tespitleri ile iç yaralarımıza merhem olmuş. Hangi iyi niyetle olursa olsun, bu kırmızı kitapların demi bozulmamalı, biraz emek vererek keyfi çıkarılmalı. Ey kahraman Üstadım! Rabbim, senin gibi Kur'an talebesi olmamızı, senin gibi uhuvvete, ihlâsa değer vermemizi nasip etsin ve demi bozulmamış eserleri kıyamete kadar okumayı nasip etsin.

Sıradan insanları büyük davalar devleştirir. Başta kıymetli ağabeyler her meselede ağabeylik özellikleri olduğu gibi, Nur Risaleleri hususunda da, ağabeyliklerine güvenilir. Onlar hizmetle alakalı durumlarda iradelerini Risale-i Nurlara, oradaki hakikatlere teslim etmişler… Ağabeyleri ağabey yapan, Risale-i Nurlarla geçirdikleri ömürleri, fedakârlıklarıdır. İşte son olarak Bediüzzaman Sempozyumu’nda gördüğümüz kıymetli Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Seyyid Salih Özcan ve Fırıncı ağabeyler, birer tevazu kahramanları. Kur'an’a öyle talebe olmuşlar ki onların orijinalliği bile Üstadın büyük dava adamlığını gösteriyor. Normalde iki kelimeyi bir araya getiremeyecek insanlar, eserlere samimi sahip çıkmalarıyla, hangi meslekte olursa olsunlar, eğitimli yâ da eğitimsiz, öyle bir dava adamı olmuşlar ki hepimizi hayranlıkta bırakmışlardır. Büyük ağabeyleri bir kenara koyup, sadece yakın zaman da hakkın rahmetine kavuşan Nurettin Yaşar ağabey, Allah uzun ömür versin İzmir’de hastalığına rağmen dava adamlığını unutmamış Eyüp ağabey ve Şaban kardeş gibi nur kahramanlarının  iman hakikatlerinden aldıkları dersler, insanı nasıl değiştirdiğini, imanların kurtuluşu için nasıl gayret edildiğine güzel bir misaldir. Allah tüm vakıf ağabeylerin, kardeşlerin bu samimi hizmetlerini daim ve sayılarını çok etsin. İşte bütün bu ağabeyleri etkileyen eserlerdeki demdir. Bir Mehmet Kırkıncı'yı mantık insanı yapan kuşkusuz Risale-i Nurlardır. Yıllarca dizinin dibinde derslerini dinlerken, ondaki Risale-i Nur hayranlığı bile bizleri hayran bırakmıştır. İşte bu kahraman ağabeyler, Allah adına yapılan her hizmeti alkışlamışlar, muhabbet etmişlerdir. Onların sadeleştirmeye olumsuz bakmaları asla kişisel değil, ilk günden bugüne eserlerin orijinalliğine bağlılıklarıdır ve demi bozulmamış çay sevmeleridir. Kim tat alır ki sallama çaydan. En kolay iş bize düşmüş, oda çayı içmek yani eserleri orjinalinden okumak, bari onu da anlımızın akıyla düzgün yapalım inşallah.

Umumun vicdanlarında kabul görmüş İstiklal Marşı üzerinde, kelimelerinde değişiklik ve oynama yapılmaz, yapılamaz. Yüreği sağlam biri çıkıp, Mevlana’nın Mesnevisinde değişiklik yapamaz, ama isterse kendi duygularıyla birikimiyle becerirse, yeni bir Mesnevi yazar, buna da hiç kimse karışmaz, yok demez. Hasret üzerine, gurbet üzerine, yazılmış bildik bir şarkı, ya da şiir üzerinde hiç kimse oturup değişiklik yapamaz, yapsa da hukuka sığmaz. Kendisi oturur yepyeni bir hasret şiiri yazar, o da orijinali olur. Asırlardır zaten her yürekten değişik mısralar kâğıtlara dökülüyor. Yeni düşünceler, yeni üretimler zarar vermez ki. Var olanın üzerinde, üstelik müellifinin izni olmadığı halde değişiklik yapılmaz, sanırım bunu ifade etmekte hiç kimseye hakaret olmaz. Tam tersi, kardeşlerimizin yapmış oldukları birçok güzel hizmetlerinin yanında bunun kusur olarak kalmasını istemeyişimizdir.

Bediüzzaman’ı en iyi bilen talebeleri bile, eserlerdeki hangi kelimeyi, hangi ruh hali ile yazdığını bilemezler. Her kelime, her ruh halinde gitmez. Büyük meseleler büyük dille anlatılır. Allah, Kur'an, Peygamber, sağlam kelimeler, sağlam dille ruhlara nakşedilir… Üstadın, iman hakikatlerinin izahında, ispatında kullandığı her kelime imbiklerden süzülerek geçmiş…

Evet, çayın demini bozmayalım, kitabın da demini de bozmayalım. Kırmızı kitap, öyle zor şartlarda ve öyle fıtri demlenmiş ki. Risale-i Nurlar sadece zayıf düşürülmüş ruhi bedenimizi kuvvetleştirmekle kalmıyor; güçten takatten düşmüş dilimizi de kuvvetleştiriyor, vitamin oluyor. Güçsüz diller Allah’ı güçlü anlatamaz, Peygamberi güçlü anlatamaz, hiçbir sevgiyi güçlü anlatamaz. Beynin hızına, çabuk müteessir olan ruh haline, güçlü bir dil sanatsal, şiir gibi bir dil lazım ki, ahvalini meramını güçlü anlatsın. Bediüzzaman sadece İman kurtarma misyonu üstlenmemiş,  bilinçli şekilde kolu kanadı kırılan dilin de, yeniden hayat bulmasına emek vermiş. Güçlü diller, düşünceleri geliştirir, sanatın edebiyatın felsefenin güçlü olmasını sağlar. Bütün bunlarda düşünen üreten topluluklar demektir. İşte bud a farklı amelleri olan sistemlerin hoşuna gitmez. Az kelime ile konuş, az kelime ile düşün, az kelime ile yaşa. Bir iman kahramanı da çıkar öyle bir eser kaleme alır ki, bunda muradı İlahi de vardır. Yazdığı eserler imanın esaslarını gönüllere kazımakla kalmaz, dilinde tarihiyle barışmasını sağlar.

Birileri hıncını alamadı, Çam Dağındaki tefekkür kürsülerini kesti; bizler de kitabın demini bozmayalım. En azından o dem, bizi ayakta tutacak. Kur'an’dan,  tarihten ibretler almayı sağlayacak. İslam topluluklarının bir arada olmasına kaynaşmasına vesile olacak. O dem babamız Fatih’i anlamaya, ilham veren yol olan Mevlana’nın diline yakınlaşmaya katkı sağlayacak. Zaten günümüzde yeterince sadeleştirilmiş eserler var. Dümdüz mimarıyla yapılan evler, camiler kısaca her şey. Ama güçlü dili olan Osmanlının eserleri, dantel gibi oyulan taşlarıyla, heybetli sanatının güçlü diliyle bile, bize çok şey anlatıyor. Sadeleştirilmiş hat, sadeleştirilmiş ebru, olamaz.

Risale-i Nurlara olan sevginize tereddüt yok, sadece rıza dışı karar var. Muhterem kardeşim: İman hakikatleri samimi olan herkesin malıdır. Öyle ise malımıza hep birlikte sahip çıkalım. Çayı kim demlerse demlesin hiç fark etmez, demlenmiş kitabımızı alalım demin keyfini hep birlikte çıkaralım. O kadar demlenmeye ihtiyacı olanlar var ki onlara birlikte el atalım. Bu da orijinal hizmet olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
19 Yorum