Kimse Bozgunculukta FETÖ İle Yarışmasın

Risale-i Nur ekolünün iman merkezli tebliğ hizmetini, silahlı baskınla iktidar gasbına soyunmuş FETO hareketi ile buluşturma çabaları görülüyor.

Risale-i Nur hizmetini, 15 Temmuz isyanıyla aynı safta gösterenler, bu ülkeye en az FETÖ örgütü kadar zarar vermeye teşne karanlık odaklardır veya onların sözcüleridir.

Gülen hareketi, “Nurcu” olmadığını mahkeme zabıtlarıyla tescil ettirdiği 1970’li yıllardan itibaren Risale-i Nur’un hizmet çizgisinden sapmıştır. Bu hareket, yapılanma ve faaliyetleriyle “metod” olarak nurculuğa bağlılık kaygısını hiç duymamıştır.

Risale-i Nur’da tevhid merkezli metinlerin anlam ve aslı kadar, iman hizmetinin tarz ve metodu da bir okadar önemlidir. Külliyatta yer alan dört ciltlik Lahikalar, iktidar gündemi olmayan, tebliğ odaklı bir iman hizmetinin metodik yol haritalarıdır.

Risale-i Nur’un din- siyaset ilişkisinde yaklaşımı, “Kur'ân bizi siyasetten men etmiş, ta ki elmas gibi hakakatleri, ehl-i dünyanın nazarında cam parçalarına inmesin.” ilkesidir.

Bediüzzaman, dinin siyasete alet edilmesinin, Kur’anın değerlerine ilgiyi aşındırcağı kaygısı içinde oldu. Buna dikkat etmeyen dindarlar, yanlışlığın bedelini, en ağır şartlarda ödedi ve ödemeye devam ediyorlar; 15 Temmuz bu süreci son halkasıdır.

İslam dünyası, din- siyaset ilişkisini belirlemede yeni bir yol ayrımıdadır. Telaffuz edilmeye başlanan çözüm, “dini faaliyetlerle, siyasal faaliyetlerin ayrılması”dır. Siyasetin, cami dışına taşınmasıdır. Daha geniş söyleyişle siyasetin cami, cemaat, tarikat ve dini NGO’ların dışına taşınmasıdır. Tunus Nahda Hareketi, siyasal İslamcılık’ta yaşadığı başarısız tecrübeden sonra, çözümü “dindar demokrasi”ye geçişte görmüştür.

Din- siyaset ilişkisindeki arayışa 20. asrın başında açıklık getiren isimlerden birisi de Said Nursi idi. İslami köklere bağlı o günün düşünürleri, “dindar demokrat” yönetim anlamı da içeren “meşrutiyet-i Meşrua”yı savundular.

Said Nursi, bir asır önce dindar demokrasiye şöyle davetiye çıkarıyordu: “Meşrutiyet- meşrua denilen dünyada beşer saadetinin bir sebebi ve hakimiyet-i milliyeyi temin ile makine-yi hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi, istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran, meşveret-i şer’ıyenin mayasıyla mayalandıran meşrutiyet-i meşrua, sizi, herkes gibi imtihana davet ediyor ki, sinni-i rüşde büluğunuzu ve vasiye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız.”

Nursi, dayanağını insan iradesinde bulan ve her türlü tekamülün kaynağı olan hürriyetin itici gücüyle kurulacak milli egemenliğe dayalı bir siyasi yapıyı, bir asır önce çağın gereği görüyordu. Milli egemenliğe dayalı, özgürlükçü bu siyasi yapı, her türlü vesayete son verecekti. Milli hakimiyete dayalı bu yapıyı hayata geçirmek bir “imtihan” idi. Toplumu, bu imtihanı vermeye, özgürlükçü siyasi yapı için rüştünü isbata davet ediyordu.

Türkiye, bir asrı aşkın zamandır, milli hakimiyet temelinde bir yönetimi tesis mücadelesini veriyor. İniş çıkışlara rağmen kayda değer mesafeler aldığımız açıktır. Bunun son örneği 15 Temmuz direnişidir. “İrade-i cüz’iye”lerden oluşan, silahsız milyonlarca “hakimiyet-i milliye” unsurları, silahlı “vesayet” artıklarına, emperyalistlerin içimizdeki kukla lejyonerlerine karşı, dünya demokrasi tarihine onurlu bir zafer sundular. Bu sonuç, inaçlı bir idealizmden beslenen, silahsız sivil iradenin, silahı kınına sokan başarısıydı. Bütün dünya bu başarıya gıpta ve hayranlık duydu. Dindar bir milletin “Hakimiyet-i Milliyeye”ye bu kadar sahiplenmesi, dünyanın bir kısmında takdir ve hayranlık toplarken, demokrasiyi kendiden ibaret gören bir kısım demokrasi kalpazanlarının da öfkesini kabarttı.

Bu zaferin olumlu sonuçlarından birisi, diğer İslam ülkelerinine örnek olacağı, oralarda da böyle bir şuurlanmayı gündeme getireceği beklentisidir.

Milli ve milletlerarası alanda tahripçi sonuçlarıyla milat oluşturan 15 Temmuz operasyonu, Risale-i Nur’un, “dahilde silah kullanılmaz” ölçüsü ışığında gayrı meşrudur. “Siyaset yoluyla, idare ve asayişi ihlal tarzında, neticenin husulü de meşkuk olduğu halde” milletine kan kusturarak, gayr-ı meşru yollardan, din adına siyasete sızmaya çalışmanın Risale-i Nur’un mesleğiyle hiçbir ilgisi olamaz.

Risale-i Nur’un tebliğ ve irşad hedefiyle yetinmeyip, çizgi dışına çıkanlar hiç iflah etmemiştir. Gizli gündemli, takiyyeci ve katliamalarıyla cani yüzünü gösteren FETÖ hareketi, İnşallah bunun son örneği olur.

Sağlığında başlayıp, vefatından bu yana geçen seksen yılı aşkın zaman içinde” asayişin muhafazası” ilkesi, başka bir ifadeyle fert ve toplum güvenliğinin korunması, Said Nursi’nin, hiç değişmeyen öncelikli gündemi ve hedefi idi.

İman hizmetinin hatırı için, “en küçük bir zabıta vakasına bile meydan vermeme” hassasiyeti, Onun Kur’andan, sünneten aldığı ve Hz. Ali pratiğinden tevarüs eden “adalet-i mutlaka” ilkesinin gereği idi. Hukuku üstün ve adaleti zorunlu gören bu ilke, Nur hizmetinde o gün- bugün, özenle korunmuştur. Nur mesleğine sadakatın gereği olarak korunması gerekecektir.

“Asıl mesele... dahili asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir”diyen Nur hizmetini, milletine ölüm kusan cinayet şebekesiyle eş tutmak büyük bir vicdansızlıktır.

“Asayişin muhafazası” Bediüzzaman’ın en büyük vasiyeti idi. Son dersinde, “Nur talebeleri bu vasiyetimi hiç umutmasınlar” diyerek hayata veda etti.

Bediüzzaman’ın, “Biz ferec ve sürur isteriz. Ama düşmanın kılıcıyla değil.” diyerek, milli meselelerde, vatanperverliğin gereği olarak kendisine hasım iktidarların yanında yer almayı bilen ilkeli ve asil duruşun sahibidir. Fırsatçılığa tenezzül etmemiştir. Nurculuğun nezih iman hizmetini, “Biz Batıyla çalışıyoruz” diyerek efendilerine yaltaklık, ülkesine ihanet eden FETÖ ile aynı görmek, o ihanetten pay istemek kadar aşağılık bir tutumdur.

Risale-i Nur hizmetini hak etmediği töhmetlerin altına sokma çabası, durumdan onursuzca vazife çıkarmaktır. Toplum barış ve güvenliğini tahripte, FETÖ ‘nün tahribiyle yarışmaktır.

Kimse unutmasın, bugünlerde söylenenleri tarih not ediyor. Kimse, geleceğine utanılacak bir mazi bırakmamalı, gerçeğe saygılı, vicdanlı ve dürüst olmayı bilmelidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum