M. Maruf ÖZÜLKÜ

M. Maruf ÖZÜLKÜ

'Kim'lik ekseninde bakmak...

Biz, kim olmaya razıyız?
Kim olursak, mutlu olacağız? 
Kim olursak, hayatımız, çabalarımız daha çok değer kazanacak?
Kendimize soracağımız ilk soru bu olsun. 
Ardından ne yapacaksak yapalım.

Kimlik sorunumuz; varolma  sebebimizdir ve hareket biçimimizdir.
Kimlik sorunumuz aidiyet bilincimiz ve kültür tercihimizdir.

Olup biten hadisatı okuma biçimimiz, tavır hatta inisiyatif alma kararımız, hayallerimiz umutlarımız "nerede durduğumuz" konusuyla temelden alakalıdır.

Yarınımız, yarınınızla örtüşüyorsa; aynı bugünü yaşarız.

Yoksa, aynı havayı soluduğumuz, aynı çatı altında yaşadığımız halde...

Birarada iken Bir" olmaz; huzursuz ve gergin oluruz.
Birimiz sevinirken, öbürümüz ağlar. Birimiz ümitlenirken, diğerimiz endişe eder.
Böyle olunca "birlik beraberlik" söylemleri, birleştirmez, "kardeşiz" nutukları, kalpleri yumuşatmaz.

Böyle olunca, "aksülamel" kavramı "mukabele i bilmisil" iddiasıyla iş görür.
Bir diğer kavram olan "suistimal ise, "aslolan vatansa gerisi teferruattır" gerekçesinin arkasına yaslanır.

***

"Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat marifet ittifak silahıyla cihad edeceğiz."

***

Bediüzzaman'ın, üç toplumsal düşmandan biri olarak ifade ettiği "cehalet" olgusunu salt "bilgisizlik" olarak tercüme etmek yetersiz bir açıklama olur.
Bunu, varoluş gayesi hakkında, yaşama sebebi konusunda ve iki dünya mutluluğuna yetecek bilgiler konusunda, yetersiz olmak olarak, anlayabiliriz.

Milletin her bir ferdini hem "saadet i dareyn"e ulaştıran hem de bir peşin ücret olarak birbirine bağlayan imanî bağların mahiyetinden, muhteviyatından bilgisiz ve ilgisiz kalmak felaketlerin temel sebebidir.

Bu inşa edilmeden diğer ihya çabaları sonuç vermemektedir.

"İhtilaf" olgusu, akidevî zaafiyetlerle başlayıp, içtimaî alanlarda olumsuzlukların yaşanması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayılı birkaç cümleyle özetlenebilecek ama kapsayıcı hususiyet arzeden temel meselelerde uzlaşıp, sayısı nitelikleri renkleri ve zevkleri değişik tonlar taşıyan çokça fer'i meselelerde özgürlük getiren yaklaşım, "marifet ve ittifak" yaklaşımının eseridir.

Evet, iman cephesinde ittifak asıl olan birkaç meseledir. Zenginlik ve farklılık sayılan diğer yüzlerce meselelerde geniş bir hoşgörü vardır. "Yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü" şeklinde formüle edilen Yunus ifadesi bu nazarın ifadesidir.

Bu ifadede, samimiyet vardır, itimat vardır. Çünkü kaynak ilahidir. Temel mesele "rıza yı İlahi'dir. 
Yaşanmışlığı İslam medeniyetinin uygulandığı devrelerin şahitliğidir. Müslümanlar İslam ile serfiraz olduğu dönemlerde farklı unsurların farklılıklarına adavet etmemişler. Bunu potansiyel tehlike görmemişlerdir.

Sözümona "aydınlanma" döneminin başlamasıyla ve seküler rüzgarın egemen olduğu, "din telakkisinin bizi geri bıraktığı" zannının dillendirdiği yıllar ile birlikte "tehditler",  "iç düşmanlıklar" ana gündemimize girmiştir.
Payitahtta, "tek tip" dayatmaları tornacı avazıyla buyruldu. Taşrada da, "biz ayrıyız-gayrıyız" propagandaları taraftar buldu.
Fakirlik, geri kalmışlık bölgeler arası kalkınmış farkı, üretim ve sanayideki geri kalmışlık işin tuzu biberi oldu.

***

Meselenin adını koymazsak, döner dolaşır başa geliriz.
Bizim bir "biz olma" derdimiz vardır. 
Hızlı biçimde "biz"den savrulup benliğe sapan haletimiz vardır. 
Resmî, kavmi, sınıfî ve îdelojik eksenli egolara sürüklenme sıkıntımız vardır.

Birileri arada bir çıkıp, "Durun siz kavga edemezsiniz, çünkü siz kardeşsiniz" diyor. Ama kavga bütün şiddetiyle sürüyor.
Demek kardeşliğe olan itimadımızda bir sıkıntı vardır.
Daha önce yaşanmamış sıkıntılar şimdi varsa...
Daha önce konuşulmaktan haya edilen düşmanca söylem ve eylemler bugün pervasızca dillendiriliyorsa...
İhmal ettiğimiz belki de; imha etmek için sersemce ihanet ettiğimiz ve eskiden bize hayat kaynağı olan asil ruha nir özür borcumuz var demektir.

Bediüzzaman'a kulak verelim:

"Din hayatın hayatı
Hem ruhu hem esası.
İhya yı dinle olur
Şu milletin ihyası."

Ve...

"Ey Türk kardeş bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle  imtizaç  etmiş; ondan kàbil-i tefrik  değil.  Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların  vesveseleriyle,  bdesiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum