Kimliğimiz Ayasofya'nın müze yapılmasıyla satıldı

Kimliğimiz Ayasofya'nın müze yapılmasıyla satıldı

Ayasofya'nın müze yapılması, Fetihten dolayı özür dilemenin başka bir yolu değil midir?

Yusuf Çopur'un haberi:

Yazdığı her yazı, kitap gündem oluşturan ve gerek yakın gerekse uzak tarihimizdeki ‘bilinen gerçekler’i tartışmaya açan Mustafa Armağan yine tartışılacak bir eserle okuruyla buluştu. Harf inkılâbından, hilafete, ırkçılıktan, Sevr’e birçok konuda ezber bozan yazıların yer aldığı kitabını Mustafa Armağan’la konuştuk.

‘Osmanlı satılığa çıkarıldı’ diyorsunuz. Çok iddialı bir söylem değil mi? Satan kim? Satılan ne?

Daha ağırını dememek için ‘satılığa çıkarıldı’ dediğimi bilmenizi isterim. Osmanlı Devleti Mondros’la birlikte öyle bir kapana kıstırıldı ki, ölüm gösterilip sıtmaya razı edildi. Bir başka deyişle Sevr gösterilip Lozan’a razı edildi.

Peki Sevr neydi?

Bir daha bu coğrafyada bir Osmanlı vücut bulmasın diye dibine kostik asit dökmek demekti. Rengi ve şekli değişince bu tehlikeli madde kullanışlı hale gelir diye düşünüldü. Ancak Sevr masa başında imzalansa da, Osmanlı yöneticileri ve Padişahı tarafından bütün zorlamalara rağmen imzalanmadı. Kadük kaldı, Churchill’in deyişiyle ölü doğdu. Ama Akif’in Nasrullah Camii’ndeki feryadında gördüğümüz gibi büyük bir panik yaratmaya başardı ve en büyük hizmeti, Lozan’a razı etmek şeklinde karşımıza çıktı.
Sorunuzun cevabı tam burada gizli: Sevr’in ıslah ve tadil edilmiş şekli olan Lozan (harita ölçeklerine varıncaya kadar aynıydı), bağımsızlığımızı rehinden kurtardı kurtarmasına ama karşılığında kostik asiti kendi elimizle üzerimize dökmeyi bize kabul ettirmiş oldu. Sonuçta Batılılaştık, ‘beyaz’laştık (Afet İnan 1961’de çıkan “Kadın Haklarının Kazanılması” adlı kitabında bile “Esasen ırk tipi bakımından Garplılardan farklı olmayan Türk kadını”ndan söz ediyordu!) ve beyaz oluşumuzun önündeki utanç verici engel veya safralardan kurtulmak için çırpındık durduk. İşte tam da kimliğimizin ‘satılması’ bu aşamada gerçekleşti ve Ayasofya’da somutlaştı.

Ayasofya’nın nasıl bir yeri var ‘satış’ta?

Ayasofya bu pazarlıkta satıldı. Müze yapılması, Fetihten dolayı özür dilemenin başka bir yolu değil midir? Camilerin, medreselerin kapatılması, vakıfların kiralanıp satılması, Arapça ezanın, Arapça ve Farsça öğretiminin yasaklanması, medeni kanuna, yer isimlerine, alfabeye ve soyadına varıncaya kadar bayrak hariç neredeyse bütün kültürel kodların değiştirilmesi ve nihayet Asyalı değil, Avrupalı beyaz ırktan olduğumuzun ispatı peşine düşülmesi satılmanın aşamalarıdır sadece. Yapılan iş iddialı ve büyük olunca buna karşı çıkmak ve ‘Bakın bunlar normal işler değil, Avrupa’nın başına bu anormal ‘devrim’lerin yüzde biri gelmiş değil demek’ de iddialı kaçıyorsa kaçsın. Ne yapalım!

Harf İnkılâbı kimileri için devrim ve çağdaşlığın nişanesi kimileri için de kendi geçmişine ihanetin. Harf İnkılâbının amacı neydi ve olmasaydı ne olurdu?

Harf İnkılâbının amacı, bu toprakların İslamiyet’le, Kur’an’la ve Müslümanlarla olan bağını kesmekti. Başarıldı bu. Şimdi edebiyat fakültelerimiz Osmanlıcayı sanki yabancı bir dil gibi öğretiyor ve yapılan tezlerin hatırı sayılır bir kısmı Osmanlıca metinleri Latin harflerine çevirmekten ibaret. Yani 90 yıldır patinaj yapıyoruz. Bir Japon veya Alman turistten ne farkımız var Sultanahmet’e girince? O da okuyamıyor, biz de! Eşitlik sağlanmış olmadı mı? Hepimiz turistlerle eşit hale gelmedik mi? İtiraf edelim. Bazen 1920’lerin İngilizce gazetelerini okurken tuhaf oluyorum. İnsan mevcut İngilizcesiyle kendi diliyle okuyamadığı 90 yıllık bir gazeteyi okuyunca enayi yerine konulmuş olduğunu fark ediyor. Onların kültürel tradisyonları kesilmemiş, bizimki kesik. Peki neden biz kurban olduk da onlar değil?

Star-Kitap