Kim benim hidâyetime tâbi olursa, o ne dalâlete düşer, ne de bedbaht olur!

Kim benim hidâyetime tâbi olursa, o ne dalâlete düşer, ne de bedbaht olur!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tâ-Hâ Sûresi 115-127. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

115-And olsun ki, daha önce Âdem’e (yasaklandığı o ağaçtan yememesi için) emir vermiştik; fakat (o bunu) unuttu. (Biz) onda bir azim (bir isyan kasdı ve emrimizde sebat) da bulmadık.

116-Bir zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik; (cinlerden olan) İblis hâriç, hemen secde ettiler; (o İblis ise) diretti.

117-Hem demiştik: “Ey Âdem! Şübhesiz ki bu (şeytan), senin ve zevcenin düşmanıdır; o hâlde sakın sizi Cennetten çıkarmasın (buna sebeb olacak bir günahla sizi kandırmasın); yoksa çok sıkıntı çekersin!”

118-“Doğrusu senin burada ne acıkman, ne de çıplak kalman vardır.”

119-“Ve şübhesiz ki sen, burada ne susarsın, ne de sıcakta kalırsın.”

120-Derken şeytan ona vesvese verdi: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?” dedi.

121-Bunun üzerine ondan (o ağacın meyvesinden) yediler; böylece (Cennet elbiseleri üzerlerinden hemen alınmakla) avret yerleri kendilerine göründü ve derhâl (bir pişmanlık ve utançla) Cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Böylece Âdem, Rabbi(nin emri)ne âsî oldu da şaşırdı.

122-Sonra Rabbi onu seçti; sonunda tevbesini kabûl etti ve (ona) doğru yolu gösterdi.

123-(Onlara) şöyle buyurmuştu: “Birbirinize düşman olarak hep birlikte oradan inin!(*) Artık benden size bir hidâyet geldiğinde, kim benim hidâyetime tâbi‘ olursa, (o) ne dalâlete düşer, ne de bedbaht olur!”

124-“Kim de benim zikrimden (Kitâb’ımdan) yüz çevirirse, artık şübhesiz ki onun için, dar bir geçim vardır ve kıyâmet günü onu kör olarak haşrederiz.”

125-(O:) “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Hâlbuki (ben) gören bir kimse idim!” der.

126-(Allah:) “İşte böyle! Sana âyetlerimiz gelmişti de (sen) onları unutmuştun. Bugün de (sen) öyle unutulursun!” buyurur.

127-İşte (haddi aşarak ömrünü) isrâf eden ve Rabbinin âyetlerine îmân etmeyeni böyle cezâlandırırız. Âhiretin azâbı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlıdır.

(*)“Hz. Âdem (as)’ın Cennetten ihrâcı (çıkarılması) ve bir kısım benî Âdemin (Âdemoğlunun) Cehenneme idhâli (sokulması) ne hikmete mebnîdir (binâendir)? 
El-cevab: Hikmeti, tavzifdir (vazîfelendirmektir). Öyle bir vazîfe ile me’mûr edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkıyât-ı ma‘neviye-i beşeriyenin (insanlığın ma‘nevî yükselmesinin) ve bütün isti‘dâdât-ı beşeriyenin (insanlığın kābiliyetlerinin) inkişaf (ortaya çıkması) ve inbisatları (genişlemesi) ve mâhiyet-i insâniyenin (insanın kābiliyetlerinin) bütün esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia (Allah’ın bütün isimlerini kendinde gösterebilen bir ayna) olması, o vazîfenin netâicindendir (netîcelerindendir). 
Eğer Hz. Âdem Cennette kalsa idi, melek gibi makāmı sâbit kalırdı, isti‘dâdât-ı beşeriye inkişâf etmezdi. Hâlbuki yeknesak (sâbit) makām sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubûdiyet (kulluk) için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlâhiye, nihâyetsiz makāmâtı (makamları) kat‘ edecek (geçecek) olan insanın isti‘dâdına muvâfık (uygun) bir dâr-ı teklîfi (imtihan yerini) iktizâ ettiği (gerektirdiği) için, melâikelerin aksine olarak, muktezâ-yı fıtratları (yaratılışlarının gereği) olan ma‘lûm günahla Cennetten ihrâc edildi.” (Mektûbât, 12. Mektûb, 30)