Kim âhiret kazancını isterse ziyâdelik veririz

Kim âhiret kazancını isterse ziyâdelik veririz

Ayet meali...

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 19-22. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

19-Allah, kullarına çok lütufkârdır. Dilediğini (dilediği şekilde) rızıklandırır. (*) Çünki O, Kavî (pek kuvvetli)dir, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir.

20-Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, ona o ekininde (kazancında) ziyâdelik veririz (artırırız). Kim de (sâdece) dünya ekinini (kazancını) isterse, ona (da) ondan veririz; ama (bu takdirde) onun âhirette, hiçbir nasîbi olmaz.(**)

21-Yoksa onların, dinden Allah’ın kendisine izin vermediği şeyleri, kendilerine meşrû‘ kılan ortakları mı var? Hâlbuki (haklarında âhirette hüküm verileceğine dâir önceden söylenmiş) ayırma sözü olmasaydı, aralarında elbette hüküm verilmiş (işleri çoktan bitirilmiş) olurdu. İşte şübhesiz o zâlimler yok mu, onlar için, (pek) elemli bir azab vardır.

22-Kazandıkları (günahları)ndan dolayı (kıyâmet gününde) o zâlimleri çok korkan kimseler olarak görürsün; hâlbuki o (yaptıklarının vebâli), başlarına gelecek olan (bir netîce)dir. Îmân edip sâlih ameller işleyenler ise, Cennetlerin bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında, ne isterlerse vardır. İşte o (va‘d olundukları pek) büyük lütuf, budur!

(*) “Ey insan! Sen kendine mâlik (sâhib) değilsin. Sen, kudreti nihâyetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı zü’l-Celâl’in memlûküsün (kölesisin). Öyle ise, sen kendi hayâtını kendine yükleyip zahmet çekme; çünki hayâtı veren O’dur, idâre eden de O’dur. Hem dünya sâhibsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yükleterek ehvâlini (korkulu hâllerini) düşünüp merâk etme; çünki onun sâhibi Hakîm’dir (her işi hikmetlidir), Alîm’dir (sonsuz ilim sâhibidir). Sen de misâfirsin; fuzûlî olarak karışma, karıştırma. (...) 
Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâun (vebâ) ve tûfan ve kaht (kıtlık) ve zelzeleye kadar bütün eşyânın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîmdir, abes (faydasız) iş yapmaz. Rahîmdir, rahîmiyeti (merhameti) çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi‘ lütuf var.” (Sözler, 32. Söz, 299)

(**) “Dünya mâdem fânîdir! Hem mâdem ömür kısadır! Hem mâdem gāyet lüzumlu vazîfeler çoktur! Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır! Hem mâdem dünya sâhibsiz değil! Hem mâdem şu misâfirhâne-i dünyanın gāyet Hakîm, Kerîm (ikrâm edici) bir Müdebbiri (idârecisi) var. Hem mâdem ne iyilik ne fenâlık, cezâsız (karşılıksız) kalmayacaktır. (...) Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır (tercîh edilir). Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır. 
Elbette en bahtiyâr odur ki, dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni (lüzumsuz) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misâfir telakkī edip (kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın; saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!”

(Mektûbât, 16. Mektûb)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.